Bu dönemin özgünlüğü; seçim sonucunda rejimin otoriterliğinin kurumsallaşması, kalıcılaşması ile ilgili olarak tam da bu seçimlerde bir oyun dahi ziyan edilmesi riskinin siyasal olarak alınamayacak ağırlıkta olması.Bu koşullarda ÖDP, sol dalga geliştirmeye odaklanmıştı. Dikkat çeken sloganı “İlk Aşk Unutulmaz”dı. Seçimlerden beklediği ve hedeflediği sonucu elde edemedi. MHP tarihinin en yüksek oy oranını yakaladı, CHP barajın altında kaldı. Aslında dönem ve yanlış seçim stratejisi doğru analiz edildiğinde, ÖDP’nin almış olduğu oy o dönem için yabana atılabilir değildi. Değerlendirilemedi. Parti içi gruplar, partiyi kemirdiler. ÖDP; dünya genelinde sosyalizmin yaşadığı yenilgi ve sosyalist hareketin yeniden yapılanmasının ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştı. Bu konuda üç yıl içinde azımsanmayacak yol aldı, politik açılım yaptı. Buna rağmen “İlk Aşk Unutulmaz” sloganının da çağrıştırdığı gibi günü, dönemi kavramak konusunda zaaflar, sorunlar yaşadı. Türk milliyetçiliğinin ve Batı karşıtlığının ağır baskısı altında seçimlerde kendini kantarda buldu. Sıkışık, dar siyasal ortamda cürmünü sergilemek zorunda kaldı. Bu yönüyle TİP’in seçim stratejisine benzediğini söylemek mümkün. ÖDP için 1999 seçimi o seçim olmadığı gibi, 2023 seçimleri de TİP’in kendini ispatlayabileceği, gösterebileceği bir seçim değil. Bu tespit, seçimlerin özgünlüğünden kaynaklanıyor. Bu dönemin özgünlüğü; seçim sonucunda rejimin otoriterliğinin kurumsallaşması, kalıcılaşması ile ilgili olarak tam da bu seçimlerde bir oyun dahi ziyan edilmesi riskinin siyasal olarak alınamayacak ağırlıkta olması. TİP Genel Başkanı parti sitesinde “TİP’in, Gezi Direnişi sonrası sosyalist hareketin yeniden kuruluşu ihtiyacının gereği olarak çeşitli girişimlerde bulunduğunu ve bu sürecin bir ürünü olduğunu” iddia etmekte. Ancak Gezi Direnişinin stratejik yeniden düşünmeye davetine, diğer sosyalist, demokrat ve birçok sosyal hareketler gibi TİP’in de layıkıyla icabet ettiği söylenemez. Aksine programında daha çok geleneksel yapıları taklit ettiği görülüyor. ÖDP de kuruluş döneminde, gelişen işçi eylemlerinin, kamu emekçileri hareketinin, üniversite öğrenci hareketinin, arkadaşıma dokunma hareketi gibi toplumsal hareketlerin davetlerini yeterince doğru algılayamadı. ÖDP, reel sosyalizmden radikal kopuş ile çoğulculuğu benimseyen yeni bir sosyalizm yaklaşımıyla kuruldu. Ama bunu geliştiremedi, derinleştiremedi ve kurumsallaştıramadı. TİP de benzer bir arayışın ürünü. Ama programı ve pratiği reel sosyalizmden radikal kopuş sağlamaktan çok uzak. Devlet laikliği savunusuyla, 1960’lı yılların sosyalistleri gibi CHP’nin solunda kendine yer açmaya çalışıyor. Mevcut siyasal krizi siyasal İslam’la hesaplaşmaya ve gücünü Kürt hareketinin desteğini alarak test etmeye indirgemiş durumda. Türkiye’nin cehenneme varış noktasındaki seçimlerde ittifak stratejisiyle ciddi bir risk üstlendi. Faşizmin ayak seslerinin alabildiğince gür çıkmaya başladığı bir dönemde bunu sosyalist bir kimlikle yapması, seçimler sonrasında derin ve kapsamlı yeni bir tartışmanın habercisi gibi. Soru da nasıl bir sosyalizm ve örgüt anlayışı olacağa benziyor.
TİP ve ÖDP benzerliği
Politikyol
ÖDP, reel sosyalizmden radikal kopuş ile çoğulculuğu benimseyen yeni bir sosyalizm yaklaşımıyla kuruldu. Ama bunu kurumsallaştıramadı. TİP de benzer bir arayışın ürünü. Ama programı ve pratiği reel sosyalizmden radikal kopuş sağlamaktan çok uzak.
Seçim sürecindeki dikkat çekici gelişmelerden biri de Türkiye İşçi Partisi (TİP) etrafında yaşanıyor. Dikkatler üç noktada odaklanıyor.
İlki 2018 genel seçimlerinde HDP listelerinden seçilen Erkan Baş, Ahmet Şık, Barış Atay ve CHP listesinden seçilen Sera Kadıgil’in daha sonra TİP’e geçmeleri ve AK Parti’nin politikalarına karşı Meclis’te, medyada ve birçok toplumsal zeminde öfkeli, kızgın, yürekleri soğutan demokratik çıkışları ve söylemleri oldu.
İkincisi AK Parti karşıtlığı ile sınırlı yeni demokratik politik odak arayışında olan eğitimli, beyaz yakalı çalışanların ve batının metropol kentlerindeki gençlerin yöneldiği sol, sosyalist politik odak olma yolunda gelişme gösterdi.
Üçüncüsü ise, Kürt demokratik siyaseti ile ittifak kurarak milletvekili seçildikten dört yıl sonra, Emek ve Özgürlük İttifakı içinde kendi logosuyla seçimlere girme tartışmasında riskli ısrarı, politik yaklaşımı ve söylemleri oldu.
Bu tartışmayı, bu saatten sonra 14 Mayıs’a kadar sürdürmenin çok fazla anlamı olmayacaktır. Artık seçim gününe odaklanmalıyız. Meclis’te Emek ve Özgürlük İttifakı’nın etkili bir konuma ulaşmasına, Cumhur İttifakı’nın azınlığa düşürülmesine ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ipi göğüslemesine yoğunlaşmalıyız.
Şimdilik iki şey söylenebilir. TİP’in ittifak içinde kendi logosuyla seçimlere girmesi için bulunan formülün sonuçlarından, TİP yöneticileri kadar olmasa da HDP yöneticileri de sorumludur. 15 Mayıs sonrasında sonuçları artısıyla eksisiyle adil olarak değerlendirirken bu dikkate alınmak zorunda.
Bir diğeri ise TİP’in seçimlere kendi logosuyla katılma ısrarını anlayabilmek ve anlamlandırmak için Kürt sorununun programında yer alış biçimine bakmak gerekir.
TİP programındaki ilgili bölümler şöyle: “TİP, Kürt halkının kendi geleceğini ve kaderini belirleme hakkını kabul eder. Bununla birlikte, bu hakkın kullanımına dair tutumunu işçi sınıfı mücadelesinin çıkarları doğrultusunda oluşturur. Kürt halkının haklı taleplerinin savunulması ve desteklenmesi, Kürt siyasal hareketinin yönelim ve tercihlerinden bağımsız bir ilkedir.” Ve “TİP, Kürt halkını ve mücadelesini, Türkiye’deki özgürlük mücadelesinin ve işçi sınıfı öncülüğündeki devrimci halk hareketinin vazgeçilmez bileşenlerinden biri olarak değerlendirir. Kürt siyasal hareketi ile TİP arasındaki ilişkiler, işçi sınıfının çıkarları ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak belirlenir.”
Bu belirlemeler, Kürt sorununa bakışta, reel sosyalizmin sınıf indirgemeci yaklaşımından beslenildiğini gösteriyor.
TİP konusundaki tartışmalarda haklı olarak ÖDP’nin 1999 seçimlerinde yaşadığı yenilgi hatırlanıyor. Ancak benzerlikler olduğu kadar çok fazla farklılık da var. Benzer noktaların bazıları şunlar:
ÖDP de TİP gibi medyadaki görünürlüğünü ve toplumda yarattığı kısmi pozitif algıyı abarttı, dönemi doğru analiz edemediği için yanlış seçim stratejisi izledi.
1999 seçimlerinde ekonomik ve siyasi krizin belirleyici olmasının çok ötesinde, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye getirilmesi belirleyici olmuştu. Türk milliyetçiliği ve Batı karşıtlığı ciddi olarak yükselişe geçmişti.
Yorumlar