Biz eğitimde sürüye katılan taraftayız. Hesaplama yok, ileriyi düşünme yok, raporlar ve planlar yok… “Komşunun çocuğu yapmış biz de yapalım” anlayışıyla yürütülen bir sistem. Malumunuz 21.yüzyılda yoğun bir teknolojiye maruz kalıyoruz. Teknolojinin iyi ve kötü yönleri tartışılır ancak yaratıcılığı öldürdüğü konusunu fazla tartışmaya gerek duymuyorum. Geçenlerde Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer “eğitimde metaverse” e geçeceğimizi açıkladı. Bunu söylerken buzdolabında salçadan başka yiyecek bir şeyi olmayan devlet okulundaki öğrencileri de mi kastetti yoksa sadece senede 100 bin lira ödenen sermaye devi okullardaki öğrencileri mi söylemek istedi bilemiyorum. Çağa ayak uydurmak çağda bulunan sürüye katılıp devam etmek değildir; çağın gelişmelerinin getireceği sonuçlara karşı önlem almak, bir sonraki hamleyi planlamaktır. İşte biz eğitimde sürüye katılan taraftayız. Hesaplama yok, ileriyi düşünme yok, raporlar ve planlar yok… “Komşunun çocuğu yapmış biz de yapalım” anlayışıyla yürütülen bir sistem. Peki, ama ya en başarılı komşu çocukları farklı bir yöntem izliyorsa? Gelin size hiç bilmediğiniz bir okul tarzını anlatayım; Waldorf School Of The Peninsula Bu okul 1984 yılında Amerika’da kurulmuş bir okuldur. Peki, bu okulu diğer okullardan ayıran özellikleri nelerdir? Öncelikle en önemli özelliği teknoloji olmaması. Evet evet yanlış duymadınız bu çağda teknoloji olmayan okullar da var. 8.sınıfa kadar öğrenciler ne akıllı tahta, ne telefon, ne tablet kullanıyorlar. Bu okulda tebeşirli kara tahtalarla ders veriliyor. Okul, tamamen doğal malzemelerle yapılmış. Bahçesinde lateks kaplamalar yerine toprak ve taşlarla var. Öğretmenler, ağaçları akıllı tahtalarda açmak yerine bahçede gösteriyorlar. Çünkü bahçe içinde büyük bir koru bulunmakta. Eğitimpedia yazarlarından Müjdat Ataman bu okulu gezme fırsatı elde etmiş. Onun belirttiği bir başka ifade de ilgi çekici her çocuk kendi defterini kendisi yazıyor. Tahtadan kopyala deftere geçir yok ya da herhangi bir ders kitabı bulunmamakta. Çünkü bu durumun yaratıcılığı engellediğini söylüyorlar. Her çocuk öğrendiklerini kendi cümleleri ve şekilleriyle defterine yazıyor. Waldorf Okulları sadece küçük yaşa yönelik olarak bulunmuyor bu yüzden tutarlı ve amaca yönelik hareket ediyorlar. Bizde de başta Montessori ve Emilia Reggio olmak üzere çeşitli eğitim yaklaşımları var ancak bunlar sadece anaokul düzeyinde olduğu için sonuç alınamıyor.
Biz de eğitimi insanın doğasını keşfeden, çocuğun sadece akademik becerisinde gelişmesini hedefleyen bir pazar halinden, psikososyal gelişimini de öne alan gerçek bir sistem haline acilen getirmeliyiz.
Ancak bu okul türlerinin hiçbiri bir sonra okul evresine taşınmıyor. Bu yüzden de aslında pek bir anlamı olmuyor. Waldorf Okulları üniversiteye kadar devam eden bir sistem. Sitelerinde 8.sınıfa kadar sınıf öğretmeninin mutlaka derslerde olduğunu belirtmişler. Oysa bizim ülkemizde sınıf öğretmenlerinden önce 5.sınıf alındı, sonra özel okullarda 4.sınıf ve 3.sınıf… Waldorf Okulları bu durumu “öğrencinin kendisini tanıyan ve güven duyduğu bir öğretmenle yol almasının daha doğru olduğu” yönünde açıklıyor. Şimdi soracaksınız “Peki onlar da bizim gibi 5 yaştan itibaren matematikten özel ders aldırıyorlar mı?” diye. Tabii ki aldırmıyorlar çünkü bizdeki gibi bir sınav sistemleri yok. Amaç sınavı geçmek değil öğrenmek. Yine Müjdat Hocamın çekimlerinden birini kullanacağım; Onlar “bu çağda” bile yaratıcılığa, el becerisine ve insan doğasına önem veriyorlar. Bu okulda bu tarz etkinliklerin iş birliğini ve yaratıcılığı desteklediği savunuluyor. Yaratıcılık demişken Waldorf School Of The Peninsula’da bir öğrencinin tahtaya çizdiği bir çizimi de eklemem gerektiğini düşünüyorum. Bu sadece onlarca resimden biri. Teknolojinin yaratıcılığı öldürdüğünün en güçlü kanıtı olarak bunu çocuğunuz çizdirmeyi deneyebilirsiniz. Peki, ama veli profili nedir? Veliler çoğunlukla üst düzey teknoloji yöneticilerinden oluşuyor. Silikon Vadisi’nin ünlü isimleri çocuklarını bu okula gönderiyorlar. Ne büyük ironi değil mi? Dolarla para biriktirmeye kalkmadan önce size hızlıca günlük derslerden de bahsetmek istiyorum. İlkokulda “bahçıvanlık” dersi en ilgimi çeken ders oldu. Ardından “ev işleri ve yardımlaşma” diye bir dersleri var. Yani bu okulda amaç akademik bilgi yoğunluğu değil insanı her yönüyle geliştirme. Okul 15.00’da bitiyor. Ardından etüt de yok üstelik… Bizde bu yöntem anaokullarının bazılarında uygulansa da devam sınıflarda bulunmadığı için hiçbir öneme sahip değiller. Biz de eğitimi insanın doğasını keşfeden, çocuğun sadece akademik becerisinde gelişmesini hedefleyen bir pazar halinden, psikososyal gelişimini de öne alan gerçek bir sistem haline acilen getirmeliyiz.