Sanatçılar ve aydınlar, yetiştikleri ve yetiştirildikleri şartların sonucunda bir kimlik inşa eder. Kimileri edindikleri ünü kişisel bir yaratım olarak yorumlar ve kendi eseri olarak gördüğü için topluma dönük bir sorumluluk hissetmez; ancak kimileri de edindikleri ünün toplumsal olduğunu ve bunun halkın teveccühü sonucu oluştuğunu teslim edip ona göre yaşar. Ona göre yaşamak halkın içinde bulunduğu durumun daha iyi olmasını, eşit ve özgür bir toplumsallığın kurulmasını gerektirir. Zaten sanatçıya ve onun üretimi olan sanata değer katan da budur. 

Cumhuriyet devriminin toplumun her kesimine dönük olarak verdiği mesaj da bu yönde olmuştur. Kendisini halkına adayan sanatçılar, edebiyatçılar, sporcular, bilim insanlarını bu felsefe ile yetiştirmiştir. O yüzden Tarık Akan “benim tek bir tarafım var, o da Cumhuriyettir” der.   

Bu ülkede Cumhuriyetin ve solun değerleri ve sentezi ile yetişenler, bu değerleri içselleştirenler ve bunu yaşamları boyunca üretenler, halka taşıyanlar bu ülkede en geniş kitlelerin kalbinde taht kurmuşlardır. Tarık Akan’a yönelik bu kitlesel sevginin, saygının, sahiplenmenin nedeni de budur. Bu insanlar sol, Atatürkçülükten kopmalıdır diyen karanlık, köksüz ve tarihsiz zihniyete en güzel cevabı her seferinde vermiştir, vermeye devam edecektir. 

1960 ve 1980 arası politik ortamında Atatürkçü ve sol değerlerle yetişenler hem çok büyük üretimler gerçekleştirmiş hem de geniş kitlelere ulaşmış ve onların politize olmasında çok büyük rol oynamıştır… Bu görüldüğü içindir ki soldan liberallere, sağdan İslamcılara kadar geniş bir saldırı cephesi inşa edildi. Darbelerle Kemalizm sağcılaştırılırken sol, liberal paradigmaya boğduruluyordu. 

Türkiye’nin edebiyat, müzik, sinema, entelektüel, akademik üretiminin en yoğun olduğu dönem kuşkusuz 60 ve 80 arası; ama etkisi 80’den sonra da devam eden dönemdi. Cumhuriyetin Köy Enstitülerinde, Halkevlerinde yetişenler sol değerlerle, emek mücadelesi ile tanışıp ilerici değerler ekseninde bir birikim oluşturdular. Atatürkçülük geçmişin aydınlığı, sol ise geleceğin ışığıydı. İşte bunu şahsında bir araya getirenler, onu yeniden üretenler bu halk tarafından hep bağrına basıldı. Bugün ülkenin bütün barlarında ve kafelerinde Eski 45’likler çalınıyor. Cumhuriyetin klasikleri okunuyor.  Bu yüzden bu değerleri kimliklerinde taşıyanlar milyonlar tarafından sahipleniliyor. Elbette bütün olay, olgu ve kişilerin bize siyaseten söylediği, yol gösterdiği bir durum söz konusu. 

Her türlü ahlaksızlığa, sömürüye, inanç, mezhep ve etnisite siyasetine karşı özgür yurttaş olmak, Atatürkçü ve sol değerleri sentezlemek ve emek mücadelesini yurttaş olmanın asli unsuru haline getirmektir. 

Tarık Akan’ın arkasından yürüyen ve yürümek isteyen milyonlar, onun yolunda devrimci bir duruşun hakimiyetinin tesisini istiyorlar ve bekliyorlar. Mesele yaşamın bütün alanlarında devrimci bir iradeyi Cumhuriyetin aydınlığı ile buluşturmak ve bunu geleceğe taşımaktır. 

Bugün yolunu ve yönünü arayan,  Cumhuriyet devriminin kazanımlarını daha da ileriye taşımak isteyen herkes yepyeni bir mücadele formülasyonunun peşindedir. Bunu üretmek, bunu kitleselleştirmek Tarık Akan için üzülen, gözyaşı döken ve onun cenazesinde yürüyenlerin insani, vicdani ve tarihi sorumluluğudur. 

Gezi’de “bu ülkeye dair umudum arttı” diyen Tarık Akan aslında Gezi ruhunun bileşkesiydi. Cumhuriyeti ve demokrasiyi içselleştirmiş, sindirmiş milyonlarla birlikte eşit ve özgür bir geleceğe yürüme düşünü paylaşıyordu. Elbette o düş yarım kalmamıştır. Şimdi her solukta yeniden ve yeni baştan yaratılarak geleceğe taşınacaktır. Zira “yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir.”