Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin üzerinden Anayasal kabul anlamında 4 yıl, fiili olarak ise neredeyse 3 yıl geçti. Parlamenter sistemden bu sisteme geçiş sürecinde yeni sistem taraftarlarının temel savları; yürütmede etkinliğin sağlanacağı, siyasal istikrarın kurumsallaşacağı, yasama denetiminin daha işlevsel kılınacağı, ekonomik istikrar aracılığıyla ekonominin güçleneceğiydi. Demokrasi perspektifinden bakıldığında ise, yeni sistemin başlıca olumlu çıktıları demokrasiyi demokratikleştireceği, hesap vermeyi güçlendireceği iddiasıydı. Çünkü, halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanını bir de güçlü yetkilerle donatmakla aslında halk kendi egemenliğini yürütmenin başındaki politik aktör aracılığıyla başka aracı kuruma gerek kalmadan güçlü yetkilerle kullanacak, bu da seçme hakkına ve seçilene etkinlik ve demokratik meşruluk takviyesi yapacaktı.
Yeni sistemin karşıtları ise, ne siyasal ne de ekonomik istikrarın, denge ve denetleme, hesap verme, yasama etkinliği, yurttaş ve sivil toplum katılımı anlamında açıkları olan bu sistemle tesis edilebileceği görüşünü ısrarla dillendirmişlerdir. Sonuçta Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş konusundaki referandumda ‘Evet’ oylarının ‘Hayır’ oylarından 3 puan fazla çıkmasıyla, yaklaşık 150 yıllık bir parlamentoculuk deneyimi ve geleneği terk edilerek, yeni sisteme geçildi.
Mevcut sistemin şimdiye kadarki uygulamasından çıkan sonuçlara geçmeden önce, farklı hükümet sistemlerinin siyasi, ekonomik performans ve başarımına ilişkin dünya örneklerine gözatmak yerinde olacaktır. Bu konuda karşılaştırmalı bir çalışmaya imza atan siyaset bilimciler Alvarez, Przeworski ve arkadaşlarına göre 1950-1990 dönemine ait 140 ülkenin verileri başkanlık sistemlerinin performans ve başarımı konusunda karamsar bir tablo çiziyor. Bunlara göre, başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler parlamenter sistemle yönetilen ülkelere göre daha düşük ortalama büyüme oranına sahiptir. Parlamenter sistemlerde bu oran ortalama 2,34 iken, başkanlık sistemlerinde 0,74’tür. Ekonomik performansın sistemin ömrüne etkisi açısından bakıldığında ise, parlamenter sistemin başkanlık sistemine kıyasla herhangi bir ekonomik koşulda daha uzun ömürlü olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ekonomi gerilediğinde parlamenter sistemlerin bu koşullar altında 26 yıl, başkanlık sistemlerinin 16 yıl yaşayabileceği, ekonomi büyüdüğünde ise parlamenter sistemlerin ömrünün 143, başkanlık sistemlerinin 24 yıla çıktığı sonucuna ulaşılmıştır[1]. Salt sistemlerin ekonomik performansıyla ömürleri arasındaki ilişki veri alındığında bile, başkanlık sistemlerinin kırılgan yapısı ortada. Aynı sistemin yarattığı demokratik gerileme çıktıları ise Latin Amerika deneyimleri dikkate alındığında malum.
Buradan bizim 3 yıllık deneyimimize geçelim. Politik boyut perspektifinden baktığımızda, işlevsizleştirilen, denetim, yasama yetkisini yerine getirme zaafiyeti yaşayan bir parlamento, yurttaş ve sivil toplum katılımı anlamında sadece ‘Yeni makbul vatandaş’ ve Tanıl Bora’nın ülkemizdeki sivil toplum kuruluşları için kullandığı ‘Majestelerinin STK’ları için katılımın meşru görüldüğü bir siyaset, hak ve özgürlükler alanında hangi endeksin verileri dikkate alınırsa alınsın, son sıralara yerleşen bir ülkede Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkeyi nereden nereye sürüklediği konusunda fazla söze gerek yok. Buna, Anayasa Hukukçusu Kemal Gözler’in Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin uygulamalarını incelediği çalışmasındaki[2] Cumhurbaşkanlığının bürokrasi aracılığıyla yürütme, yasama-yürütme ve yargıyla ilgili tasarruflarını, kararnameleri eklediğimizde, demokratik etkinlik, çoğulculuk, katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik anlamında demokratik gerilemeye etkilerini anlayabiliriz.
Yeni sistemin ekonomik performansı da fiili olarak işlemeye başladığı ilk günden bugüne hiç iç açıcı değil. Salt kimi makro ekonomik göstergeler bile bunu teyid ediyor: Kişi Başına GSYH (USD) (2018: 9792, 2020: 8599), GSYH Büyümesi (%) 2018: 3, 2020: 1,8), Bütçe Dengesi/GSYH (%) : 2018: -1,9, 2020: -3,4. Arındırılmış işsizlik 2020’de % 12,6 olsa da[3], özellikle işsizliğin gençler arasındaki yoğunluğu dikkate alındığında, sistemin ekonomik performans düzeyi ve başarısızlığı ortadadır.
Ülkemizde gerek demokrasinin gidişatı, gerekse ekonominin performansı veri alındığında, mevcut sistemin hararetli savunucuları ve uygulayıcılarının savlarının aksine, çıktılar demokratiklik ve özgürlükçülükten, kamucu ve ortak iyiyi tesis etme amacından çok uzaktır. Pekala ne yapmalı sorusunun yanıtı bir sonraki yazıda.
[1] Adam Przeworski, Michael Alvarez, Jose Antonio Cheibob, Neto Limongi; “What Makes Democracy Endure?”, Journal of Democracy, C:7, S:1, Ocak 1996, s.46-47.
[2] Kemal Gözler; “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Uygulamadaki Değeri: Bir Buçuk Yıllık Bir Bilanço”, https://anayasa.gen.tr/cbhs-bilanco.htm (alıntı tarihi: 18/04/2021)
[3] Mahfi Eğilmez; Kendime Yazılar (Makro Ekonomik Göstergeler), https://www.mahfiegilmez.com/p/gostergeler.html (Alıntı tarihi: 18/04/2021)
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı