Türkiye’nin Batı’sı ve Güney’i başta olmak üzere yanmaya devam ediyor. Son bir haftada 35 ilimizde çıkan 137 yangının dün itibariyle 124'si kontrol altına alındı. 13 ilde yangınlar devam ediyor. Bu yangınlarda can kaybı ise 8. Yanan ve yangınların devam ettiği bölgeler ve genişliği düşündüğümüzde, sorumluların müdahale etme konusunda yetersiz kaldıklarını görüyoruz. Bu açıdan şunu söylemek abartı olmaz; karşılaştığımız her olağanüstü durum ya da doğal afet durumunda bunlara, zamanında ve etkili müdahale edemiyoruz. Tıpkı bir deprem ülkesi olmamıza rağmen, her depremde aynı acıyı yaşamamıza ve buna rağmen hala hiçbir tedbir almadığımız gibi. Daha doğrusu alamadığımız için. Mesela her depremden sonra aynı beylik lafları duyuyoruz; “Devletimiz büyük ve güçlüdür”, “gereken tedbirler alınacak”, “zarar görenleri mağdur edilmeyecek” vs. Bütün bu hamasi söylemleri, dönem ve siyasi aktörlerden bağımsız olarak duyuyoruz. Bu yüzden olsa gerek, hiçbir tedbir alınmadığı, hazırlığın yapılmadığını her depremde yaşayarak görüyoruz. HER YAZ AYNI ŞEY OLMUYOR MU? Benzer şeyi son bir haftadaki yangınlarda görüyoruz. Türkiye’de her yaz, Ege ve Akdeniz’de irili ufaklı onlarca yangın çıkıyor. Bu gerçeğe rağmen, olası yangın/lar için hiçbir tedbirin alınmadığını bir haftadır yaşadıklarımızdan gördük. Bu açıdan Türkiye’de bir “yangın mevsimi”, “yangın dönemi” gerçeği var. Ama görüyoruz ki bu gerçeğe rağmen hiçbir önlem alınmamış. Kimse burada sorumluluk almıyor. Hiç kimse özür dilemiyor, hiç kimse istifa etmiyor. Yine bir haftadır yetkililerin yaptıkları açıklamalarda; Türk Hava Kurumu’nda (THK), “yangın uçağı var mı, yok mu?”, “uçak varsa sayısı ne?”, “olanlar uçabiliyor mu?”, “uçamıyorlarsa nedeni bakım için gerekli olan 4 milyon dolar mı?” tam olarak bilmiyoruz. Çünkü, Cumhurbaşkanı başka, bakan başka, THK Başkanı başka açıklama yapıyor. Hiç biri birbirini doğrulamıyor. Son olarak bakan, yangınlarla ilgili sorumluluğu yerel yönetimlere attı. Bunun gerçek olmadığını bakanın kendisi bilmiyor olamaz. Yoksa bilmiyor mu? Bakın 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 69/1 maddesi ne diyor; “Orman İdaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar veya yaptırır.” Orman İdaresi de;  Orman Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatından oluşur. Dahası AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’te verdiği görüntülerin -ki, konvoy için itfaiye araçlarının bekletilmesi, ne alaka varsa çay dağıtma seremonisinin- hazinliğini yazmaya gerek yok. Bu gerçekten kopma halini nasıl açıklamalı? Bu soruya bir cevabım var ama uzmanlık alanım olmadığından yazamıyorum. Ama şu gerçek Cumhurbaşkanlığı ve bakanların kullanımına hazır 13 özel uçak var ama THK’da yangınla aktif müdahale edecek uçak ve helikopter yok. YARDIM İSTEMEK SUÇ MU? Yangınlara müdahale konusunda karşı karşıya kalınan başarısızlık üzerine sadece o bölgelerde yaşayanlardan değil tüm Türkiye’de insanlar dünyaya seslenen yardım çağrıları yaptılar. Yangınlara havadan müdahale edilmesi, bunun için yangınla mücadelede kullanılan uçak ve helikopter talepleri oldu. Dünyanın farklı ülkeleri bu talebi, çığlığı duydu ve yardıma koştu. Ancak medyadan izlediğimiz kadarıyla İsrail ve Yunanistan’dan gelen yardım taleplerine olumlu cevaplar reddedilmiş. Yazarımız Dr. Merve Karataş’ın sosyal medya hesabından paylaştığı:  “Yunanistan’dan, İsrail’den gelen yardımın geri çevrilmesinden alınacak ders: Milliyetçilik düşük IQ belirtisidir” sözü çok da haksız sayılmaz. Ama daha ilginci ise İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un bu konudaki paylaşımı. Altun; “Türkiyemiz güçlüdür. İyi niyetli her yardım ve katkı milli birlikteliğimizin gereğidir. Ancak bu akşam itibariyle yurt dışından ve tek merkezden organize edilen sözde yardım kampanyası ideolojik saiklerle, devletimizi aciz göstermek, devlet- millet birlikteliğimizi zayıflatmak amacıyla başlatılmıştır. Türkiyemiz güçlüdür. Devletimiz dimdik ayaktadır. Cumhurbaşkanımızın dediği gibi yitirdiğimiz canlar dışında bütün kayıplarımızı telafi edecek, içimizi yakan bu ateşi söndüreceğiz.” demiş. Haklısınız, insan artık hayret edemiyor. Bu sözleri bir her doğal afet de duymuyor muyuz? Yeni olan ne var? Şunu ifade edelim, yaşadığımız insani çaresizlik karşısında, yardım istemek suç değil ama yardım istememek, gelen yardımları kimliğine göre kabul etmemek bir kibir sorunudur. Başarısız olduğumuz bir konuda insanlık ve doğa adına dünyadan yardım istemek çaresizlik değildir. Ama siyasi iktidar kendisini negatif anlamda etkileyebileceğini düşündüğü her hamlede bir komplo, yabancı düşmanlığı aradığı için bu yardım çağrılarını da kibirle yaklaşıp, eleştiriyor. Bu arada hemen şu anekdotu da paylaşayım. Geçtiğimiz hafta sonu bir grup gazeteci ve sanatçı ile birlikte Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın daveti ile Erzincan ve Tunceli’de bazı etkinlikleri izleme imkanı oldu. Cemal Süreya anmasından Munzur Gözelerinin ziyaretine kadar geniş programdı katıldığımız. Tunceli’de bulunduğumuz günde Hozat’ta da yangın çıktı. Yangın söndürme konusunda deneyimi olan il/ilçe sakinleri ile birlikte söndürme çalışmalarına katılmak isteyen Tunceli Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu alana sokulmadı. Gerekçe, güvenlik. Özetle her alanda olduğu gibi deprem, yangın gibi doğal afetlere hazırlık konusunda başarısız bir ülkeyiz. Bunun temel nedeni ise zihniyetimiz ve bu zihniyeti pratiği olan iş yapma, siyaset yapma deneyimlerimiz. Tüm iradenin tek kişide toplandığı ve her adım için tek kişinin “talimatı”nın beklenmesi bu anlayışı sadece besler ama felaketleri önlemez.