Şinzō Abe’nin kalbine kurşun sıkılarak öldürülmesi, Türkiye’yi de “derin derin” düşündürmeli. Türkiye’deki her türlü siyasi suikast iddiası ve konusunu son derece ciddiye almak zorundayız. Japonya’nın en önemli siyasetçilerinden biri; belki de “makam” sahibi olmamasına rağmen ülkenin en başta gelen siyasetçisi… Eski başbakan Şinzō Abe’nin kalbine kurşun sıkılarak öldürülmesi, Türkiye’yi de “derin derin” düşündürmeli. İşin açıkçası, “şiddet” konusunda oldukça steril Japonya’ya nazaran, çok çok çok daha karanlık bir ortamdayız. O nedenle, Türkiye’deki her türlü siyasi suikast iddiası ve konusunu son derece ciddiye almak zorundayız. Tek bir politik cinayeti kaldıracak bir ülke değil Türkiye-tüm bu siyasi kutuplaşma ve ekonomik kriz ile hele… Japonya’nın yeri benim için ayrı… Hayatımın dönüm noktalarından biri gerçekten de. Orada kaldığım, yaşadığım zaman benim için hakikaten de “kadersel dönüşümlere” neden oldu. En başta, bugün 17 yaşına gelen oğlum Hazar’ın müthiş bir tutkuyla sarıldığı Asya merakının tohumları o dönem atıldı. Japonya deneyimi ve ertesinde ben de kendimi baştan yarattım denebilir. Avrupa’nın istiridye kabuğuna kapanmış ve sadece “Batı” ile dünyayı anlamaya çalışırken, Asya beni duvara çarptı. Kendimi kaybettirdi ve sonra yeniden buldurdu. Kaybettiklerimi de fazlasıyla kazandırdı. Japonya; ardından Çin, Kore’ler, Tayland, Vietnam ve ötesi… Japonya, beni yeni baştan yaratan yer oldu. Güney Kore’nin ekonomik mucizesi ve Japonya’nın etik değerleri, Türkiye’de hep konu olur. Hakikaten de başkent Tokyo’da iPhone’umu kaybettiğimde, kimse dertlenmedi. Çünkü, herkes bulacağımı biliyordu-tam da öyle oldu. İçi para dolu cüzdanlar, kaybedilen tüm değerli eşyalar: kimse tamah etmez, zimmetine geçirmeyi düşünmez ve geri getirir çok yüksek ihtimalle… Ve diğer yandan, baş döndürücü bir teknolojik, hedonist, idealist dünya…Bir yandan da geleneğin özüne müthiş biçimde bağlı kalırken… Japonya, maddi ve manevi olanı bir yandan birleştiren olağanüstü bir dönüm noktası. Elbette ki, birçok şeyi “dış gözle egzotik görmek” mümkün. Ama Asya, olağanüstü ve çok daha büyüleyici: Avrupa ve Batı’yı, dünyanın merkezi ve “en olağanüstüsü” gibi algıladıktan sonra da… Batı’nın geneli; Asya ve ötesi ile dünyanın geri kalanının katkısı olmasa nasıl bir yer olurdu? Yaklaşık 5 yıl önce; “pasifist”, saldırgan savaş deneyimleri yüzünden değişip dönüşmek zorunda kalan, silah edinmenin çok zor olduğu bir ülkede, “avcı” olmak mümkün mü-nasıl? Bunları yazmışım. İkinci Dünya Savaşı ve öncesindeki şiddet dolu tarih, Japonya’ya silahları bıraktırmış. Sonrasında da eğer avlanmak için bile olsa, her türlü farklı av türü için (tuzak, silah ve dahası) ayrı lisans almanız gerek. Her aşamada da fiziksel ve ruhsal sağlığınızın yerinde olduğunu kanıtlamak da…
Türkiye şiddetin sıradanlaştığı bir ülke. Japonya gibi şiddetten bu kadar arınmış bir yerde oluyorsa-Türkiye, çok çok dikkat etmeli. “Suikast” kelimesi, kırmızı çizgisi bu ülkenin. Japonya’dan çok daha önce, Türkiye’nin…
Türkiye ise, şiddetin sıradanlaştığı bir ülke. Evde veya evin dışına adım atıldığında ne olacağını kestiremediğimiz; can kurtaran doktorların canını alanların olduğu bir ortamdayız. Daha 2018’de, “kanlarında duş alacağız” diye suikastları kasteden Sedat Peker, bugün “kahraman”. Peker, değişti ama ya bu kültür? Bu ortam? Kaçımız, “sıradan vatandaş” olarak bile “Sokağa çıktıktan sonra evime sağa salim dönebilecek miyim?” diye düşünmeden edemiyoruz? Japonya’da, deneyimlerle de kanıtlansa da algılarımızda canlandırdığımız kadar arıtılmış bir ortam yok elbette: Yakuza başta, karanlık dünya elbette var. Ama, suikast şoke etti. Hepimizi de etmeli; çünkü siyasi cinayetler hiçbir yerde asla olmamalı. Japonya gibi şiddetten bu kadar arınmış bir yerde oluyorsa-Türkiye, çok çok dikkat etmeli. “Suikast” kelimesi, kırmızı çizgisi bu ülkenin. Japonya’dan çok daha önce, Türkiye’nin… Ana muhalefet lideri partinin liderine linç girişiminin, cezasız bırakıldığı noktadayız: bu da, Japonya’nın Şinzō Abe suikastı nezdinde kalbine sıkılan kurşunun bizdeki soru işareti ve dahası tokadı olsun.