İtalya’da, başkent Roma tarihinde ilk kez bir kadın aday, Başbakan Matteo Renzi’nin partisinin adayını da geride bırakarak yüzde 60’ın üzerinde oyla Belediye Başkanı seçildi.

Kendisini sağda veya solda, hiçbir siyasi çizgide konumlandırmayan “5 Yıldız Hareketi” nin (Movimento 5 Stelle /M5S)  genç adayı Virginia Raggi, başkentteki yolsuzluklardan, mafya bağlantılı ilişkilerden, yozlaşmış siyasi bağlantılardan, hizmet değil rant paylaşımı derdinde olan yaklaşımlardan bunalan halka “Şeffaflık, yolsuzlukla mücadele, önce Romalılara hizmet, demokratik-çevre korumacı yerel yönetim, kentsel ve yaşamsal kararlarda halkın katılımı, büyük ihalelerin halkın huzuruda yapılması” gibi vaatlerde bulunarak umut oldu ve oyların üçte ikisini aldı. Zaten kendisini “parti değil hareket” olarak niteleyen M5S’in çıkış noktası da “Suyun Kamulaştırılması, Çevrenin Korunması, Kesintisiz ve Ucuz Ulaşım, Ucuz ve Kesintisiz İnternet Erişimi, Yerelden Başlayarak Tüm Ülkenin Kalkınması” olarak sıralanan 5 yıldız üzerine oturtulmuş. M5S’nin bir başka politikası da katı olmamakla birlikte “AB karşıtlığı” üzerinde odaklanıyor.

Kısaca özetlemeye çalıştığım çerçevede, İtalyan komedi yıldızı Peppe Grillo’nun kurduğu ve kısa sürede, gerek İtalya’da genel ve yerel seçimlerde gerekse Avrupa Parlamentosu seçimlerinde küçümsenmeyecek bir başarı elde eden M5S Hareketi, bir toplumsal, siyasal, insani gereksinimden doğarak, bir boşluğu doldurdu.

Avrupa Sosyal Demokrasisinin değişim ve dönüşümü

İkinci Dünya Savaşı sonrasında hızla güçlenen Sosyal Demokrat-Demokratik Sol-Sosyalist Siyaset çizgisi, zaman içinde kendini yenileyerek, program ve ilkelerini güncelleyerek, batılı ülkelerde siyasetin “ana damarlarından” birisi olmayı başardı. Bu arada, Sosyal Demokratların beklenen değişim ve dönüşümlere yanıt veremediği, refleks gösteremediği noktalarda, kopmalar, sol temelli yeni siyasi oluşumlar ortaya çıktı. Sosyal-siyasal tabanı giderek genişleyen Yeşiller’i bu çerçevede sayabiliriz.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında “proleterya diktatörlüğünü” reddederek, “Avrupa Komünizmi” çizgisini ilan eden İtalya ve Fransa Komünist Partileri de giderek sosyal demokratlaşarak günümüzde etkinliklerini büyük ölçüde yitirdi ve sosyal demokrasi çizgisinde eriyerek, aynı potaya akmaya yöneldi.

Ortanın solundan, sosyal demokrasinin soluna…

Buna karşılık, ağırlıkla Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz gibi Akdeniz ülkelerinde, klasik Sosyal demokrat çizgiden koparak, bir dönem CHP’de rahmetli Bülent Ecevit’in İsmet İnönü’ye karşı açtığı “Ortanın solu” hareketi gibi yeni oluşumların hızla geliştiği, toplumsal tabanını
genişlettiği gözleniyor.

Sosyal Demokrasi’nin “solu” diye nitelendirebileceğimiz, Yunanistan’da Sosyal Demokrat Parti’ye karşı Syriza, İspanya’da köklü Sosyalist
Parti’ye karşı Podemos ve Unidos, Almanya’da Willy Brandt’ın tarihsel dönüşümler gerçekleştiren Sosyal Demokrat Parti’si SPD’ye karşı Yeşiller ve Die Linke (Sol Parti) gibi partiler ve siyasi hareketler ortaya çıkarak, güç
kazanmaya başladı.

Bu yeni ve genç liderlerin önderliğindeki sol-sosyal demokrat partiler, bir yandan uzun yıllar içinde sistemle bütünleşerek düzen partilerine
dönüşen klasik Sosyal Demokrat partileri, kendilerini yenileyerek, politikalarına çeki düzen vermeye, bir yandan da daha fazla sağa kaymalarını
önlemeye yönelik fren işlevi de görüyorlar.

Günümüz toplumlarında, bilgi çağına girilen bir dönemde, özelleştirmelerle gücü azalan işçi sınıfı ve sendikaların, sivil toplum örgütlerinin ağırlığını ve dinamizmini korumak yanında, internet ve bilişim önceliklerinin, buna bağlı olarak özgür iletişim, ifade ve düşünceyi yayma
olanaklarının, insanca ve yaşanabilir bir çevre ile doğaya sahip olmanın, toplumsal refahı edilgen, verilenle yetinmek şeklinde değil, etken ve adilce paylaşma taleplerinin karşılandığı, bir sosyal demokrat siyasete ihtiyaç
gündemdedir.

Günümüz Avrupa’sındaki ve dünyadaki sosyal demokrat-sol-sosyalist eksen omurgası üzerinde, bahsettiğim diğer ton farklılıkları içeren sosyal içerikli siyasi hareketlerin kısa bir tablosunu ortaya koyduktan sonra, Türkiye için nasıl bir sosyal demokrasi sorusunun
yanıtını arayabiliriz.

Avrupa ve Türkiye’de internet önceliğinin toplum için anlam farklılığı

En başta dile getirdiğim, İtalya’daki M5S Hareketi kendisini sağda ya da solda bir parti olarak konumlandırmasa da, ilkeleri, vaatleri, hedefleri açısından bakıldığında çok rahatlıkla bir sosyal demokrat partinin de sahipleneceği çizgidedir. Zaten Roma Belediye seçimlerinde alınan yüzde 60’lık oy, henüz 5 yıllık bir partinin oy potansiyeli olmaktan ziyade, açıklanan hedefler ve vaatlere, önceki dönemlerin toplumda yarattığı, bıkkınlık ve bezginliğe karşı verilen oylardır. Floransa Belediye Başkanlığı’ndan gelen Başbakan Renzi’nin, muhafazakâr Demokrat Partisi’ne karşı, seçmen “oylarıyla ittifak” yaparak, Virgina Raggi’yi Roma’nın tarihi boyunca ilk kadın belediye başkanı yapmıştır. Bu yüzde 60’lık oyun içinde, sosyal demokratlar, demokratik solcular, çevreciler, yeşiller, liberaller vb. mevcuttur.  M5S’nin “kesintisiz, ucuz ve herkese internet” vaadi, bilgi ve bilişim çağı gençlerinin oylarını bu partiye akıttı ve ummadıkları bir siyasi başarı sağladılar.

Bu çerçevede, Avrupa’da sosyal demokrat ana çizgi, giderek özelleştirme politikalarına mesafeli durmaya, çevreye duyarlı olmaya, demokratik
hak ve özgürlükleri daha fazla sahiplenmeye, piyasa ekonomisini devlet-özel sektör ortaklığını öngören “sosyal piyasa ekonomisine” dönüştüren ekonomik yaklaşımlara yönelmektedir.

Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Türkiye’de de öncelikle yapılması gereken, kanımca partiler düzeyinde değil ama sosyal demokrat-demokratik sol-çevreci sol vb. tüm sol partilerin ve oluşumların yanında, demokrat, liberal, özgürlükçü, çevreci, eşitlikçi, kesimleri, kendisini hareket, platform vs. olarak adlandıran tüm yapıları en geniş yelpazede bir araya getirecek bir ortaklaşa yapıyı temellendirmek gerekiyor.

Bunun mutlaka CHP çatısı altında olması gerekmiyor, buna  “demokrasi platformu, özgürlükler buluşması, geleceğin temelleri hareketi” ya da ismi önemli değil, herhangi bir ortak zeminin temelinin atılması denilebilir.

Bahsettiğim Avrupa ülkelerindeki oluşumların öncelikli vaat ve gereksinimleri, çıkış noktaları ile Türkiye’nin realitesi çok farklı. O
ülkelerde internetin kesintisiz ve ucuz olması vaadi, pek çok insanın birincil önceliği olabilir. Bu Türkiye için de söz konusu ancak, Türkiye’de bundan da önce internet erişiminin özgür ve güvenli şekilde sağlanması. Erişim yasaklarının ve yaptırımlarının yaygınlaşması, sosyal medya yasakları, internet haberciliğine ağır cezalar vb. sorunlar çok daha hayati önemde. Türkiye’de bugün öncelikle bir demokrasi, özgürlükler, insan hakları, barış ve terör sorunu gündemde. AKP iktidarının, giderek toplumu soluk alamaz noktaya doğru götürdüğü bu sürece, dur denilmesi için bir yapının oluşması, en temel 10-20 ilke üzerinde en geniş uzlaşı ve işbirliği ile topluma bir “havalandırma koridorunun” açılması gerekiyor.

CHP olarak, Kürt Sorunu başta olmak üzere, sorunun en geniş katılım ve uzlaşıyla, şeffaf bir şekilde çözümü ve barışın temini, toplumsal
huzur, demokratik hakların genişletilmesi, eğitim-öğrenim özgürlüğü, kadın ve çocuk istismarının önlenmesi, sendikal haklar ve örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, mülkiyet hakkının korunması, işadamlarının, yerli ve yabancı yatırımcının önünün açılarak, haklarının güvence altında olması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere, bölgesel eşitsizlik ve kalkınma farklılıklarını giderecek, göçü önleyecek, işsizliği hızla düşürecek, büyük çaplı kamu yatırımlarının devlet öncülüğünde gerçekleştirilmesi, kamu-özel sektör işbirliği ile yüksek teknolojili, katma değerli küresel rekabeti hedefleyen yatırımlara yönelinmesi gibi konuları gündemine alacak, bunlara ilavelerde bulunarak, işbirliği ve ortak hareketin çerçevesini çizecek bir paydaşlığı, dayanışma ittifakını elzem görmekteyim.

Bu ortak hareketin, mevcut siyasal toplumsal ortam karşısında, kitleler açısından bir özgüven, heyecan, birliktelik ruhunun ortaya çıkmasını, örülmeye çalışılan karanlık dehlizlerin, korku imparatorluğu duvarlarının tuz-buz edilmesini sağlayacağını düşünüyorum.

Günümüz Türkiye’sinde sosyal demokratlar, demokratik solcular, demokratlar, liberaller, yurtseverler, demokrat sağcılar, her kesimden inancını özgürce ve insanca yaşamak isteyen, müdahalelere karşı tüm kesimlerin en geniş anlamda birlikteliğinin zorunlu olduğuna, vaktinin
geldiğine, daha fazla gecikilmesine tahammül olmadığına inanıyorum.