Erdoğan’ın siyasi serüvenine bakıldığında vatandaşla olan mesafesi artıkça otoriterleşti, sertleşti, ona olan destek azaldı, eridi, insanlarla olan mesafesi arttıkça ekonomi bozuldu, eğitim ve sağlık sistemi yok oldu ve büyük bir toplumsal çöküş gerçekleşti, gerçekleşmeye devam ediyor. Siyasette mesafe kavramı çok önemlidir. Çünkü siyaset aslında çevre ve merkez dediğimiz (periferi) alanda yaşanan dinamik bir süreçtir. Bununla beraber siyaset nimet ve külfet ilişkisi olarak değerlendirilir. Siyasetin nimetlerinden faydalanmak isteyen çevre, merkeze doğru yaklaşmak ister. Zaten bütün kıyamette burada kopar. Merkeze oturan, elinde bulunan nimetleri bırakmamak için büyük bir mücadele verir. Bizlerin siyasi anlamda yaşadığının özeti budur. Elbette bütün siyasetçiler siyasetin sunduğu nimetleri kişisel çıkarları için kullanmayabilir. Asıl olması gereken de budur zaten. Siyasetin sunmuş olduğu imkânların insanın hizmetinde kullanılmasıdır ve hayatın ortak biçimde, eşit olarak, adaletle paylaşılmasıdır. Ancak öyle sanıldığı kadar ideal bir zeminde yürümüyor işler. Siyasette mesafeler önemli dedik ama sadece bu şekilde bir mesafeden bahsetmiyorum. Siyasetçi ile insan arasındaki fiziksel mesafeden de bahsediyorum biraz da. Örneğin Erdoğan, AKP’yi kurup ilk seçim galibiyetini aldığı zaman halkla arasında mesafe yoktu. İnsanlar yanına yaklaşıp konuşabiliyordu, soru sorabiliyordu, dokunabiliyordu. Ta ki bir çiftçi Erdoğan’a derdini anlatırken kendisine ‘ananı da al git lan buradan’ diyene kadar… Erdoğan seçildiği 2002 yılından bu yana kademeli olarak halk ile arasına mesafe koydu, onlardan uzaklaştı. 2002 yılındaki Erdoğan ile 2023 yılındaki Erdoğan arasında “mesafeler” anlamında olağanüstü bir mesafe vardı. Vatandaşa ‘ananı da al git lan buradan’ diyebilecek kadar halka yakın; bir çiftçinin eleştirisini duyabilecek kadar mesafesizdi o zamanlar insana... 2002, 2007, 2011, 2015 ve 2018 yıllarındaki seçimlerde AKP ve Erdoğan, kendisine destek veren bütün kitlelerden kademeli olarak uzaklaştı. Artık insanlar kendisine ulaşamaz ve derdini anlatamaz oldu. Kendisine dert aktarma görevi yakınındaki kişilerce yapılmaya başlandı. Elbette halktan uzaklaştı ama başka bir kesime yanaştı: sermaye grupları, iş insanları, dini liderler vs. 2015’li yıllara gelindiğinde artık insanlar için Erdoğan ulaşılamaz ve eleştirilemez bir lider konumuna ulaşmıştı (ulaştırıldı belki de). Yapmış olduğu mitinglerde halkla arasına demirler örüldü, kendisi ile bir araya gelecek insanlar birileri tarafından seçilerek görüştürüldü, sorulacak sorular özenle seçildi, camilerde vatandaşla arasına mesafeler kondu, siyasilerle yan yana gelmez oldu, 23 Nisanlarda bile yanında oturtulacak çocuklar belirli bir filtreden geçti, yanında bulunan koruma orduları, Mercedes filoları derken eleştirilmesi imkânsız hâle getirilerek, adeta bir suni bir kurtarıcı olarak sunuldu. Artık, Erdoğan vatandaş için ulaşılamaz mübarek bir kişi, birçokları için peygamber, Allah’tan sonra gelen ikinci kişi gibi özelliklere sahip bir liderdi. Erdoğan’ın siyasi serüvenine bakıldığında vatandaşla olan mesafesi artıkça otoriterleşti, sertleşti, vatandaşla olan mesafesi artıkça kendisine olan destek azaldı, eridi, insanlarla olan mesafesi arttıkça ekonomi bozuldu, eğitim çöktü, sağlık sistemi yok oldu, insanların bütün değerleri bozuldu ve büyük bir toplumsal çöküş gerçekleşti, gerçekleşmeye devam ediyor. Örneğin 13. Cumhurbaşkanı Adayı Kılıçdaroğlu ise halkla arasına koyduğu mesafeyi kaldırdıkça halka yakınlaştı. CHP’nin halkla olan arasındaki mesafesini azalttıkça CHP bütün kesimler için bir umut partisi haline geldi. Ne zaman ki Kılıçdaroğlu, CHP’yi elitist bir parti olmaktan kurtarıp halkın partisi olma çizgisine getirdi o zaman insanlar için CHP Halk Partisi oldu. O zaman Kılıçdaroğlu bütün herkesin Kemal Amcası, Kemal Dedesi, Pirosu olmayı başardı. O mesafeler azaldıkça insanların sizi duyması, söylediklerinizi anlayabilmesi, size inanması kolaylaşır. Mesela Ekrem İmamoğlu’nun en büyük başarısı da buydu: insanlarla arasına mesafe koymadı, onlara sarıldı, gözlerinin içine baktı gülümsedi, ellerini tuttu; kulaklarına ‘Her şey çok güzel olacak’ cümlesini söyledi ve insanlar da onu duyabildi. Gençlerin Ekrem Abisi olmayı başardı. Meral Akşener… Hiçbir ayrım yapmadan bütün herkesle kucaklaştı, Türk-Kürt demeden onlara sarıldı, dertlerini dinledi. Bu sayede insanların Meral Ablası olmayı başardı. “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” diye boşuna demez eskiler...
14 Mayıs sabahı ülkemin güzel insanları ülkeyi açlığa, yoksulluğa, çöküşe götüren hastalıklı bu sahtekarlık ve hırsızlık düzeninin yaratıcılarını “kendi rızası vardı” diyerek yolcu edecek, tarihin en korkunç dehlizlerine gönderecek. Hem de sonsuza dek…
İşte siyasette mesafeler bu kadar önemlidir. İşin bütün alameti farikası tamamen mesafelerdedir. Eğer insanla aranıza mesafeler giriyorsa orada çok dikkatli olmalısınız. Mutlaka başka birileri ile yakınlaşıyorsunuz demektir. İnsanlar aranızdaki mesafe artıyorsa şiddet, ötekileştirme, kutuplaştırma, çıkar, kamplaşma ve rövanşizm artacaktır. 14 Mayıs’ta bizleri bekleyen seçimde mesafeler kakacak, halk kendisinden olan ile olmayanı belirleyecek. 1938 yılından beridir hiç konuşmadığı halde susturulmaya çalışılan ama susturulamayan Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı cumhuriyet ve demokrasi mirası, bir aradan sonra kaldığı yerden daha güçlü olarak devam edecek. Evet devam edecek; bir daha hiçbir şekilde cemaatlere, tarikatlara, din tüccarlarına, Allah ile aldatanlara, din şarlatanlığı ile halkı yıllardır uyutanlara, ülkenin ve insanların parasını çalıp cumhuriyetimizin bütün değerli kurumlarını başkalarına satanlara, gençlerin geleceklerini çalanlara, önüne geleni terörist, hain ilan edenlere, milyonlarca insanın KHK’larla  yaşamlarını karartanlara, yüzbinlerce insanımızı betonların altına göz göre göre gömen imar barışçılarına, gencecik gençlerimizin umutlarını çalıp intihar ettirenlere, gençlerimizin yurtdışına çıkmalarına sebep olanlara, küçücük çocukları evlendirenlere ve o çocuklara gözlerimizin önünde tecavüz edenleri salıveren haysiyetsizlere, kadınları ötekileştiren ve değersizleştirenlere, ülkemin binlerce yıllık tarihini yok edip satanlara, ormanlarımızın yanmasına göz yumanlara bir daha teslim edilmemek üzere devam edecek… 14 Mayıs sabahı ülkemin güzel insanları ülkeyi açlığa, yoksulluğa, çöküşe götüren hastalıklı bu sahtekarlık ve hırsızlık düzeninin yaratıcılarını “kendi rızası vardı” diyerek yolcu edecek, tarihin en korkunç dehlizlerine gönderecek. Hem de sonsuza dek…