Manuel Castells’in dile getirdiği gibi, enformasyonel siyasette siyasetin öznesi liderler olup, partilerin politika önermeleri yerini liderlerin seçmene takdim ettiklerine bırakmakta, adayların üslubuna, kişiliğine ve diğer önemsiz  şeylere odaklanılmaktadır. Liberal Batı demokrasileri günümüzde büyük bir açmaz içinde. Demokratik siyasete ve kurumlarına olan güven ve ilgi her geçen gün azalırken, siyaset kurumu sorunların çözüm referansı ve aracı olarak görülme yeteneğini süratle kaybediyor. Siyasi partilere üyelikten, oy vermeye kadar uzanan siyasi katılım türlerinde belirgin bir gerileme dikkat çekerken, kimin yöneteceğine karar verenlerin siyasete olan ilgisi niceliksel anlamda küçüldükçe küçülüyor. İçeriği de boşalan siyaset bir uzlaşma sanatı, alternatiflerin iktidara gelmek için demokratik koşullarda yarıştığı bir mücadele olmak yerine, kutuplaşmaların, çatışmaların, ayrışmaların sahasına dönüşerek ucu görünmeyen belirsiz bir tünele girmektedir. ENFORMASYONEL SİYASET Demokratik sistemlerde dahi tünelin ucunda ışığın görünmesi bir yana, karanlığı pekiştiren gelişmeler yaşanmakta. Trump döneminde ABD’de, halen Brezilya, Venezuela, Macaristan, Rusya, son seçimlerle birlikte İtalya’da gözlenen; siyasetin yurttaş taleplerini karşılama konusundaki zaafiyetleri iktidarların meşruiyet temellerini salt sandıktan çıkmaya indirgeyen, sandığa giden yoldaki meşruiyeti ise popülist politik söylem kurgusuyla inşa eden tarzdır. Bu anlamda söylem popülist siyasetin en önemli unsurlarından biri olup, “…popülist söylemin unsurlarını oluşturan konular, aslında popülist olmayan (non-populist) unsurlardır. Önemli olan kısım, bu unsurların seçmene ne şekilde aktarıldığıdır.
Sosyal medyanın varlığında bireylerin dönüştüğü üre-tüketicilik bir bilişimsel propaganda yöntemi haline gelerek, grup etkisinin ve sosyal çevrenin seçmen kararlarındaki etkisinde ciddi bir artış yaratmaktadır”
(Ayrıca)…biz ve onlar ikiliğinin yaratılmasında medya da oldukça önemli bir aktördür ve sosyal medyanın varlığında bireylerin dönüştüğü üre-tüketicilik (prosumer), yani içeriği hem üreten hem de tüketen olma durumu, bir bilişimsel propaganda yöntemi haline gelerek, grup etkisinin ve sosyal çevrenin seçmen kararlarındaki etkisinde ciddi bir artış yaratmaktadır”[1]. Günümüz bilgi toplumunda enformasyon sadece yurttaşlar arasında bilginin dolaşımını değil, tüm süreçleri etkilemektedir. Manuel Castells’in dile getirdiği kapitalist sistemin para ve mal akışıyla gerçekleşen ilerleyişi değişik enformatik bir nitelik kazandığı “enformasyonel kapitalizm” çağında yükselen; enformasyonel siyasettir[2]. Enformasyonel siyasette siyasetin öznesi liderler olup, partilerin politika önermeleri yerini liderlerin seçmene takdim ettiklerine bırakmakta, “Mevcut siyasi sistemin dehası, reklamların ve medyanın ‘’meseleler üzerinde’’ değil, adayların üslubuna, kişiliğine ve diğer önemsiz  şeylere odaklanarak, politikayı önemsiz bir konu haline getirmesinde yatmakta; siyasi partiler, adaylar için pazarlama sistemlerine dönüşmekte”dir[3]. Sonuçta liderler gündemi her koşulda belirleyip, yönlendirebilmenin kolaylığını popülist söylem ve politikalarla elde etmektedirler[4].  Burada asıl misyon ise medya eliyle yürütülür. Nitekim Castells’e göre “medya uzamında sembol manipülasyonu tarafından başlatılan enformasyonel siyasetle, stratejik  oyunlar, ısmarlama temsil ve kişiselleştirilmiş liderlik, sanayi çağında siyasetin başlıca nitelikleri  olan sınıf temsili, ideolojik seferberlik ve parti kontrolünün yerine geçmiştir”[5] . POLİTİK SÖYLEM VE SİYASETİN TEMSİL KAYBI Baş köşede olan politik söylem ise düşünmeyi, düşünselliği  bir kenara bıraktırarak, bazen televizyon ekranlarında, bazen sosyal medya şeklindeki sanal ortamlarda hedeflediği kitlenin karşısına çıkarak kitleselleşmekte, “kitlesellik” politik  mesajın yayılma hızını artırırken; “etkileşimli medya teknolojileri” ile aynı zamanda bireysel  taleplere hızla yanıt veren yazılımlar ve yüksek bant genişliği sayesinde politik ünlülere “çok daha  bireyselleştirilmiş ilişkiler sunabilmektedir”[6] Hal böyle olunca, siyasetin meşruluğu politika önermelerinin kitlelere, onların yararı adına dokunmaktan, onları temsil etmekten  değil, büyük ölçüde politik söylemin efendiliğinden üremektedir. Bunun siyaset açısından en önemli tehlikesi siyasetin toplumla kurduğu bağın sosyolojik, politik, ekonomik temsiller üzerinden değil, enformasyonel siyaseti üreten politik sembollere dayalı olması, bunun da sanal, yapay bir niteliğe sahip olmasıdır. Riski, enformasyonu elinde tutanın, ona hakim olanın  siyasetin her alanına hakim olmasına aracılık etmesidir.
Enformasyonel siyasetin zaten demokratik ve temsili siyasetle örtüşmeyen niteliğinin demokrasinin içini boşaltma, popülist otoriterliği pekiştirme riski gözden kaçırılmamalıdır.
Dezenformasyon yasasını, demokratik siyasette yol açacağı tahribatı bir de bu açıdan düşünmek gerekir. İktidarın enformasyonun yayılma alanını belirleme tekeline sahip olması, enformasyonel siyasetin zaten demokratik ve temsili siyasetle örtüşmeyen niteliğinin demokrasinin içini boşaltma, popülist otoriterliği pekiştirme riski gözden kaçırılmamalıdır. Kurumsallaşmış demokrasilerde asıl olan; konusu objektif kriterlere göre suç teşkil etmeyen bilgiye erişim hakkının eşitlikçi koşullarda olması gerektiği ise, siyasetin gündemi hem objektif, doğru bilgiye ulaşmanın önündeki engellerin kaldırılması için siyaset üretmek, hem de enformasyonel siyaset marifetiyle temsil ve meşruiyet arayışı peşinde koşmamak olmalıdır. [1] Didem Doğanyılmaz Duman; “Popülist söylemin seçmen davranışlarına etkisi: Jair Bolsonaro’nun seçim kampanyasının incelenmesi”, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1041405, Erişim tarihi: 15 Ekim 2022. [2] Azize Serap Tuncer; “Politik Söylem ve Teknikler Üzerine”, Journal of Institute of Economic Development and Social Researches, C:5, S:17, 2019, s.101. [3] Noam Chomsky; Müdahaleler, Çev.Taylan Doğan, Nuri Ersoy, BGST Yayınları, İstanbul, 2008, s.125. [4] Tuncer, a.g.e., s.103. [5] Manuel, Castells; Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür (3. Cilt: Binyılın Sonu),Çev. Ebru Kılıç. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007, s.500. [6] Kenichi Ohmae; Görünmeyen Kıta. Çev.Zülfü Dicleli. İstanbul, 2000, Türk Henkel Yayını, s.104.