İktidarlar ekonomik tabakalaşmada liberal değerlerin az çok temsilcisi olan orta sınıfı ortadan kaldırarak, siyasal kutuplaşma benzeri ekonomik kutuplaşmayı inşa ederler, ve toplumsal gruplar arasındaki mesafeyi arttırırlar.Ekonomik tabakalaşmada liberal değerlerin az çok temsilcisi olan orta sınıfı ortadan kaldırarak, siyasal kutuplaşma benzeri ekonomik kutuplaşmayı inşa ederek, popülizmin düşmanlaştıran söylemiyle toplumsal gruplar arasındaki sosyal ve ekonomik mesafeyi arttırırlar. Sosyal gruplar arasındaki ekonomik ve toplumsal açık ne kadar derinleşirse, yaratılan iç düşman figürü ne kadar güçlü inşa edilirse toplumsal şiddet de o oranda artar. Kutuplaşmanın bir ucunda iktidar eliyle önce yoksullaştırılmış sonra sosyal yardım bağımlısı haline getirilmiş, medya gücüyle zihinleri iğfal edilmiş[1] sadece iktidarın bağlantı kurabildiği, muhalefetin ve diğer grupların ulaşamadığı, kendisinin dışındaki herkesi düşman gören bir toplumsal grup bulunmakta[2]. Diğer ucunda ise az çok eğitimli, diploma sahibi, hatta kamu görevini yerine getirmeye çalışan, ancak yanlış kamu politikaları nedeniyle kendisine düşmanlaştırılmış gruplara zor koşullar altında hizmet vermek zorunda bırakılmış beyaz yakalılar bulunmakta. Beyaz yakalı olarak tabir edebileceğimiz doktor ve avukatlara yönelik şiddetin temelinde siyasal iktidarın düşmanlaştırıcı, siyasetin dışında toplumsal olarak da kutuplaştırıcı söylemi yatmaktadır. İlerleyen süreçte bu şiddetin sadece doktor ve avukatlarla sınırlı kalmayacağını öngörmek zor değildir. Siyasal iktidar ne yapar sorusuna geri dönecek olursak eğer, öncelikli görevi toplumsal talepleri karşılamaktır. Ekonomik-toplumsal vb. sorunları çözerek topluma faydalı olmaktır. Çünkü siyasal iktidarlar seçimlerde halkına refah ve barış içinde bir hayat vaat ederek iş başına gelirler. Bir siyasal iktidar ekonomik ve toplumsal sorunları çözme kapasitesini yitirdiğinde genelde seçimleri kaybeder. Sorunları çözemediği için ortada kaos veya otorite boşluğu ihtimali varsa istifa edebilirler. İngiltere’de kabinesindeki istifalar sonrasında Boris Johnson Muhafazakar Parti liderliğinden ve başbakanlıktan istifa ettiğini duyururken siyasette kimse vazgeçilmez değildir demiştir. Bu son kertede iktidarların toplumsal iyiye katkı için ne yapabileceğine dair anlamlı örnektir. Kurumsallaşmış bir demokraside istifa kaosun değil, yeni sorun çözme yöntemlerinin hayata geçirilmesinin önünü açmaktır. Siyaset sahnesine hakim olan keskin kutuplaşmanın ve bunun ürettiği şiddetin ortadan kaldırılması için siyaset anlayışının değişmesine ihtiyaç var. Siyaset her şey gibi sıradan ve basit bir faaliyettir. Toplumsal iyiyi hayata geçirme sanatıdır. Aşırılaştırıldığında her türlü farklılığın nefreti doğurma ve besleme potansiyeli vardır. Öfkenin, nefretin, dışlayıcı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı söylemin içinde iyiyi barındırmayacağı ortadadır. Türkiye’nin derin bölünmelere, düşük veya yüksek yoğunluklu düşmanlıklara, nefrete değil, bunların panzehri olan derin birlikteliklere ve hoşgörüye ihtiyacı vardır. İktidarın inşa ettiği düşmanlara sahip olmaya dayalı siyasal kültürün muhalefet tarafından deşifre edilerek dönüştürülmesi gerekir. Demokrasiyi devre dışı bırakmaya eğilimli yalana dayalı bu kültürün antidotu doğruların halka açıklanması, eşit yurttaşlık, fırsat eşitliği, ekonomik refah temelinde birlikteliktir. Türkiye Tipi Cumhurbaşkanlığı sisteminin kendi kendini yok eden doğasını iyi analiz etme zamanı. İçeriden veya dışarıdan başka bir müdahale olmaksızın mevcut sistem kendi kendini kilitlemiş durumdadır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için bir araya gelmiş olan liderlerin farklılıklar üzerinden ayrışma yerine, Yarının Türkiye’si için, ortak iyi için bir araya gelme iradesi en iyi siyasal alternatif olarak görünmektedir. --- [1] Mattelard Beyin İğfal Şebekesi isimli kitabında, ticari ifade özgürlüğü üzerinden uluslararası reklam kartellerinin yarattığı hayali ihtiyaçları ve reklam sektörünün pazarladığı yükselen değerleri eleştirmekteydi. Bu eleştirileri, hegemonik siyasetin belirlenimi altında yeni siyasi değerlerin dağıtım aracı olarak medyanın kullanımı üzerinden tartışmaya açmak mümkündür. İktidar hegemonyası altındaki medya neyin arzulanır olduğunu belirleyen, hayali ihtiyaçlar yaratan ve sahte parıltılar sunan bir araç olarak kitlelerin zihnini yeniden inşa etmektedir. Bunu yaparken ilk adımı toplumsal hafızada var olan bütün tutarlı yapıları saldırganca yıkmaktır. Anolojik okuma için bkz. Armand Mattelard, Beyin İğfal Şebekesi, Çev.Işın Gürbüz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995.
Siyasal iktidar ne yapar?
Politikyol
İktidarın inşa ettiği düşmanlara sahip olmaya dayalı siyasal kültürün deşifre edilerek dönüştürülmesi gerekir. Bu kültürün antidotu doğruların halka açıklanması, eşit yurttaşlık, fırsat eşitliği, ekonomik refah temelinde birlikteliktir.
Toplumdaki yöneten-yönetilen ilişkilerinin kurucu unsuru siyasal iktidardır. Bir başka ifadeyle siyasal iktidarın kullanımı üzerinden yöneten-yönetilen ilişkisi biçimlenir. Siyasal iktidar ne yapar? Bu sorunun yanıtının içinde siyasal iktidara içkin üç boyut bulunur. Yasa yapar, bu yasaları uygular ve yasaların uygulanmasını denetler.
Siyaset biliminde siyasal rejimler ve hükümet sistemleri siyasal iktidarın içinde barındırdığı bu üç gücün kurumsallaşması çerçevesinde sınıflandırılır. Kabaca, yasama-yürütme-yargı olarak isimlendirilen güçlerin hepsi tek bir elde, tek kişide, tek ailede, tek partide toplanmışsa otoriter veya totaliter rejimlerden, sınırları anayasayla belirlenmiş ve belli ölçüde farklılaşmış kurumsal yapılar tarafından kullanılıyorsa demokratik rejimlerden bahsedilir.
Demokratik sistemlerde yurttaşları sisteme dahil eden en önemli kurum seçimlerdir. Seçimler aracılığıyla yurttaşlar yasama ve yürütme gücünü elinde tutacak olanları doğrudan veya dolaylı olarak belirler. Yargı gücünün ise ilkesel olarak bağımsızlığı esastır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi ve bu ilkenin farklılaşmış uygulamalarının oluşturduğu hükümet sistemleri, düşünce ve ifade özgürlüğü, serbest ve özgür seçimler, siyasal partiler vb. kurumların asli işlevi yöneten-yönetilen ilişkisinde yurttaşları hükümetle eşit konuma getirmektir.
Teoride siyasal iktidarın görevi halkın refahını yükseltmek ve barış içinde yaşamalarını sağlamaktır. Hükümetle eşitlenmiş olan yurttaşlar seçimler aracılığıyla belirledikleri siyasal iktidar sahiplerinin kendi hizmetkarı olduğunu bilmelidir. Ancak uygulamada bunun tam tersi olduğunu görmekteyiz.
Demokratik sistemlerde siyasal iktidar dıştan bakınca büyük görünse de aslında küçüktür. Medyanın gücü ve ekonomik güç çoğu zaman siyasal iktidarın üzerindedir. Medya gücü önemlidir, çünkü yurttaşların politikacılar hakkındaki bilgisi medyadan öğrendikleri kadardır. En kırılgan noktası seçimlerdir. Bunun farkında olan siyasal iktidarlar otoriterliğe giden yolda önce medya gücünü, sonra da ekonomik gücü ele geçirmeye çalışır. Demokrasiyi devre dışı bırakmak isteyen siyasal iktidarlar güçlü iç düşmanlar yaratmaya ihtiyaç duyar.
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
Cinsel istismar bulgusu: İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü!
Üsküdar Belediyesi ruhsatsız otopark işletti, hayvanlar için ayrılan paraları amacı dışında kullandı