Selin Hoca’nın her cümlesi üzerinden uzun uzun analizler çıkabilir. Çünkü her bir seçilmiş cümle aslında “yapısal reform” kavramını kullanmadan özellikle son 10 yıllık AKP döneminde çürümeye bırakılan Türkiye ekonomisindeki hastalıkların nasıl kurutulacağının birer şifreleri. Prof. Dr. Daron Acemoğlu Türkiye’nin öz evladı olarak dünya çapında ses getiren çalışmalara imza atan, değer yaratan, “yeni” söz üreten, sayılı ve çok önemli isimlerden bir tanesi. Demokrasinin gelişmişliği ile ekonominin sağlıklı seyri arasında kurduğu bağı kabul ettiren Sn. Acemoğlu’na, CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı toplantısında ortaya konan Vizyon’a yaptığı katkı ve konuşması ardından hayatında taş üstüne taş koymamış, koyamayacak kişi grupların yönelttiği ırkçı ve sığ, saldırıları kınıyorum. Hafta sonu dört saati aşkın CHP İkinci Yüzyıl Vizyon toplantısının yoğunluğu içinden önümüzdeki aylarda konuşacak, düşünecek çok konu çıktı.  Fakat hemen toplantını ardından hafızalarda kalan Kılıçdaroğlu’nun belki de iki cümlesi oldu. İlki, tek adama değil Türkiye ekonomisini bir daha krize sokmayacak düzeni kuracak bir sisteme oy isteme talebi; ikincisi de AKP rejimi baskıları altında çoktan kaybettiğimiz “yaşama sevincimizi” geri kazanacağımız vaadi. Bir ekonomi programı vaatlerinin “yaşama sevinci” ile eşleşerek hepimize hızla dokunması Prof. Dr. Öner Günçavdı’nın önemli analizinin bir parçasında anlattığı gibi mekanik ekonomi programının siyasi niteliğe bürünme şekliydi. Selin Sayek Böke’nin tüm salonu coşturmanın ötesinde TV’den seyreden büyük bir kesime kadar ulaştırdığı hitabı ise, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun kapanış konuşmasıyla beraber uzun bir günün başarılı zirve noktalarıydı. Selin Hoca’nın konuşmasında vurguladıkları aslında o saate kadar yapılan sunumlar ve çalışmaların güzel bir derlemesiydi de aynı zamanda. Ancak, siyasi bir partinin ekonomi programı açıklamasındaki “monotonluğu” aşması, seçmen açısından heyecan yaratan sözlerinde başarılı bir program içeriğinin iyi bir siyasi söyleme nasıl dönüştürülmesi gerektiği elle tutulur halde dönüştü. PEKİ SAYIN BÖKE NELERE VURGU YAPTI? “Bilimle siyasetin köprüsünü kurmaya geliyoruz”       “Hak temelli bir kalkınmayla, emeğe ve üretime değer veren yeni bir üretim anlayışıyla çağı yakalayan, biz de varız diyen bir yeni kalkınma hikâyesi” “Hep birlikte zenginleşmek, bugün yaşanan ağır yıkımı, kalıcı bir şekilde hep birlikte ortadan kaldırmak” “Üretimi rant ekonomisinden üretken yatırımlara dönüştürmek” “Ağır sömürü yerine kalkınmaya yönelmek” “Vergi yükünü halkın omzundan alıp daha çok kazananın daha çok vergi ödediği sisteme geçmek” “Güvenceli istihdamla sosyal adalet” “Yeşil ve mavi dönüşümle dünyada büyük iklimsel değişimlerin yarattığı riskleri yeni yatırım modeliyle kalkınma yolunda fırsatlara çevirme” “Bilgiye, veriye, bilginin ürettiği yeşil ve yeni teknolojilere dayanan devrime...Üç büyük sanayi devrimini ıskalayan Türkiye’yi bu seferki döngünün parçası ve öncüsü yapmaya”  “Yeşil sanayi ile ve onun yaratacağı çokça yeşil istihdam” “Yeni bir bilim, teknoloji anlayışıyla üretimi dijital çağa eşitleme” “Teknolojinin toplumda eşit erişimi ve yaygın kullanımı” “Yeni işlerde çalışanların da sosyal haklarının ve güvencelerinin olmasının sağlanması” “Sosyal kaygılar, sosyal riskler, sosyal adalet ve aynı zamanda çevre risklerini de gözeten bir finans sistemi” “Dönüşümü yapabilmek için her şeyin önüne kamu yararını koyan bir yeni bir kamucu anlayış yönetimi” “Kamunun; üreticinin hem öncüsü hem destekçisi, hatta kuralları birlikte belirleyeceği demokratik ortağı olması”
“Büyüme, en hızlı en yüksek büyüme” diye AKP’nin zorladığı yolda kalkınmayı unutan iktidarın marifetiyle, emeğin bugün rekor büyümeden aldığı payın her çeyrek büyüme verisi açıklandığında nasıl gerilediğini 2018’den bu yana izliyoruz.
“Kamunun kaynaklarını kamu yararı için, yandaşlık üzerinden değil, güvenceli ve zenginleştirici istihdam yaratmak için, ekonomiyi dijital olarak dönüştürmek için, ekonomiyi yeşil bir ekonomi yapmak için kullanmak”  “Kamu ihale kanununu yeşil ekonomi politikalarıyla uyumlu, teknoloji yoğun üretimi teşvik eden, bölgesel kalkınmayı destekleyen, kara para aklama suçlarıyla mücadele eden bir yapıya değiştirmek” “YÖK’ü kaldırmak, Boğaziçi’ni ve tüm üniversiteleri özgürleştirmek, barış imzacısı akademisyenleri yeniden üniversitelere döndürmek” SÖZÜ EDİLENLERSE UMUTLA BEKLENEN “YAPISAL REFORMLARIN” TA KENDİSİ Selin Hoca’nın her cümlesi üzerinden uzun uzun analizler çıkabilir. Çünkü her bir seçilmiş cümle aslında tekrar tekrar istenmekten sıkıcı hâle dönüşen “yapısal reform” kavramını kullanmadan özellikle son 10 yıllık AKP döneminde çürümeye bırakılan Türkiye ekonomisindeki hastalıkların nasıl kurutulacağının birer şifreleri. Yapısal reformların ta kendileri. “Faiz enflasyonun nedenidir” diye bilimle siyaset arasındaki köprüleri yılarak Erdoğan’ın hepimizi sürüklediği yolda vardığımız yer bugün herkesin malumu. “Büyüme, en hızlı en yüksek büyüme” diye AKP’nin zorladığı yolda kalkınmayı unutan iktidarın marifetiyle, emeğin bugün rekor büyümeden aldığı payın her çeyrek büyüme verisi açıklandığında nasıl gerilediğini 2018’den bu yana izliyoruz. Faiz düşürerek önce konut sektörü ardından yatırımları artırma hayaliyle yola çıkanların bilgisizlikleri içinde bugün emlak sektöründe çöküşün başlangıcı dönemindeyiz. Yatırımları finanse etmeye ulaşamayan bir reel sektör, iktidarın günübirlik kararlarla yarattığı “uygulama” cenderesi içinde kredi vererek risklerini artırmak istemeyen bir bankacılık sektörü dönemindeyiz. Tüketime bağlanan vergi oranlarının iktidarın işine geldiği şekilde yandaş düzene kaynak yaratmak için sıklıkla artırdığı yıllarda, temel tüketim maddelerine ulaşamayan geniş halk kesimleri gerçeğiyle karşı karşıyayız. AKP döneminin yarattığı rant üzerinden sağlanan servet ise, kaynak yaratma amaçlı vergilendirmeye çok daha müsaitken ardı ardına gelen aflarla vergi adaletinin tamamen bozulduğu dönemdeyiz. Göçmen sorununun bir başka boyutu olarak hükümet eliyle güvencesiz çalışmanın özendirildiği yıllardayız. İşçilerin geniş kısmının sendikal haklarından yoksunluğu ve buna bağlı hak kayıplarının arttığı dönemdeyiz. En çok pandemide elle tutulur hale geldiği üzere ne internet altyapısı ne okulların dijitalleşme oranı... Çağın yakalanmasından ışık yılı kadar uzaktayız. Paris Anlaşması’nı ancak finansal destek vaatleri/vergi cezası sopası eşliğinde imzalayan iktidarın yeşil dönüşüm diye diye özü ıskaladığı bir dönemdeyiz. 1980’lerden bu yana dizgininden kopmuşçasına uygulanan neo-liberal ekonomi politikaların yarattığı aşırı finansallaşma, ekonomik buhranların sıklığı ve keskinleşen gelir dağılımı bozukluğuna dünya ölçeğinde çare arandığı dönemde iktidarın vizyonsuzluğu eşliğinde giderek içine kapanan bir ekonomiye dönüşme yolundayız.
Selin Sayek Böke’nin konuşmasında herkese hissettirdiği heyecan eşliğinde anlattıkları esasta CHP’nin iyi bir ekip kurarak tüm yapısal sorunların bilimsel düzeyde farkındalığıyla etkili çözümlerin anahtarını elinde tutmakta oluşu.
Bu da AKP rejiminin yarattığı soluksuzluk evreninde takdire layık bir çıkış, desteklenerek hayata geçirilmesi gerekli bir değişim enerjisi.