Demirtaş, son yarım asrın, Orta Doğu’daki en büyük liderlerinden biri. Parlak zekalı. Sağduyulu. Nezaket sahibi. Bundan sebep, kimi eleştirilerimiz baki olmakla birlikte, kendisine itimatımız tam. Ve son söyledikleri çok kıymetli. Selahattin Demirtaş’ın son yazısı, tarihi seçime yaklaşılırken, ülkede iki ana bloktan başka bir çıkış yokmuş gibi yaratılan atmosferin ortasına, bizleri kurtaracak bir balon gibi yetişti. Memleketimizin kötü haberden geçilmediği ve yere yapışıp kaldığımız bu sıcak günlerde, göğün serinliğine bizi eriştirecek bir el uzattı. Kendisinden uhrevi bir varlıkmışçasına bahsetmemizin de elbette bir nedeni var. Daha kafayı kurtarmadık şükür. Azıcık daha var ona. Ama çok da yok. Yalan değil. Dünyayı deliler yakar lakin. Akıllılar, oldum olası çok sıkıcı. Bize bir yazı mesafesi kadar uzak gibi duran ve bu, her şeyden öte, çok değerli düşünce insanını uzağımıza düşürdüler. Aramıza akılları sıra beton ördüler. Neredeyse on yıldır siyasi tutsak olarak, modern hayatın hepimize belki de en büyük kazıklarından biri olan cezaevine koydular. Biz işimize gelmeyeni bayılırız oraya tıkmaya. Fakat, sesi kesilir sanıldı da olmadı işte. Güzel sesler, çatlak yaratır cisimde. Sızar sonra, yarıklardan. Ve gelir bulur bizi. Betonlar, yıkılmaya mahkumdur. İş ki duymayı bilelim. Dedik ya bu sefer de hava aracı saldı, penceresinin ardından. İnsanlı hava aracı… Rengi militarizmle bağdaşmayan…Türkiye halkının Selo’su, bu kez de serinletti. Mayıs 14’e kadar, dokuz ayda devr-i alem balonu gönderdi. Elbette mükemmel bir binek değil, bu. Eksiği var. Kitle siyaseti tehlikesinde balonun halatını koparma riski var. Liberalizme göz kırpma eşiğinden çoktan geçildiği için emek kesimlerinin yolculuk esnasında düşme riski var. Sınıfın bin parçaya bölünmesi tehdidinden, irtifada parçalanma riski var. Var çocuğu var. Ama burası, yola çıkıldıktan sonrasının işi diyelim. Şimdilik hadi öyle yapalım.
Bu ülkenin bizim olduğunu sakınmadan belirterek Türkiye partisi dediğin, halkın yani emekçinindir, onun etini kemiğinden ayıranların değildir diyerek oyun da bozmuş oldu. Tıpkı Haziran 2015’teki gibi…
Selahattin Demirtaş, son yarım asrın, Orta Doğu’daki en büyük liderlerinden biri. Parlak zekalı. Sağduyulu. Nezaket sahibi. İletişimsel. Yani tam bir toplum insanı. Onda da var çocuğu var hasılı. Bundan sebep, siyasetine kimi eleştirilerimiz baki olmakla birlikte, kendisine itimatımız tam. Ve son söyledikleri her zamanki gibi çok kıymetli. Israrla belirtelim ki içi asla boş bir vasıta değil bu balonun. Yarı yolda bırakmaz en azından. Eleştirsen de kıyısını kenarını, bir kez bindin mi yüzün güler, diyebiliriz. Sonu güzel biten yolculuklara çıkartabilenlerden. Bunu vaadedebilenlerden, yalansızca. Bundan eminiz hatta. Bir niyetin müspet olabilmesinin koşulu, en basitinden, haksızlığa uğrayanın gözetilmesidir. Türkiye’nin gerçek ama bir o kadar zenginliklerinden mahrum bırakılmış sahiplerine, bu ülke esas bizim diyen bir yolculuktan kötülük gelmez. İşte Selahattin Demirtaş’ın yaptığı da bu nitekim. Toplumun en zayıf halkası olan ve dahası güçsüz düşmekten bağlı olduğu zincirden artık kopmaya yüz tutmuş kesimlere bir alternatif sunuyor. Haklı olarak da emek verdiği siyaseti koyuyor masaya. Buyurun diyor gerçek sahipler, burası da var. Hem de tam da sizden olarak, siz olarak. Burası var. Sonuç olarak, her yerde yapılan propagandalara baktıkça içi şişen bizlere, bir umut gönderdi. Bu ülkenin bizim olduğunu sakınmadan belirterek Türkiye partisi dediğin, halkın yani emekçinindir, onun etini kemiğinden ayıranların değildir diyerek oyun da bozmuş oldu. Tıpkı Haziran 2015’teki “korkutucu” galibiyetini hazmedemeyen ve savaş yerine barış dediği için canı sıkılanların oyununu bozduğu gibi… Çuvaldızı kendisine tutmayı bilen ama karşıdaki yanlışı eleştirmeyi de elden bırakmayan ve kendi içinde de itiraz sahibi biri olarak, kalemine sağlık diyerek kapatalım.