Sefalet Endeksi’nde Türkiye ve Erdoğan ekonomisi
Politikyol
Türkiye %31,4’le listenin en üst sırasında. Diğer bir ifadeyle Türkiye halkı “sefalet yükü” altında, sorunlu Brezilya, İspanya, 10 yıl öncesinin batık ekonomisi Yunanistan gibi ülkelerden açık ara büyük farkla ezilmekte.
“Sefalet Endeksi” (Misery Index), artan yaşam maliyeti ve işsizlik riski nedeniyle insanlar tarafından hissedilen günlük ekonomik sıkıntıların derecesini ölçmek için kullanılır. Bu basit endeks, işsizlik oranı ve enflasyon oranının toplanmasından oluşur. İşsiz, dolayısıyla gelirsiz kalma hali ve enflasyon bireylerin ekonomik refahına zarar verir. Bu nedenle de bu iki temel ekonomik göstergenin birleşik değerleri genel ekonomik sağlığın bir izdüşümü olarak kabul edilir.
İlki Arthur Okun tarafından ABD ekonomisinin değişik dönemlerindeki anlık görüntüsünü yakalamak için oluşturulmuşsa da bugün söz konusu Endeks ülkeler arasında kıyaslama için de kullanılmakta. Endeks sayısı bir ülke için yükseldikçe, o ülkedeki ortalama vatandaşlar tarafından hissedilen sefaletin de o kadar arttığı sonucuna varılır.
Sefalet Endeksi’nin ilk çıkış tarihinin stagflasyon (ekonomik durgunluk ve enflasyon) kavramının hayata girişinin; yüksek enflasyona artan işsizliğin eşlik ettiği 1970’ler dünyasında olması şaşırtıcı değil. Yıllar içinde küreselleşme ile ekonomik aktiviteler çok daha karmaşık hale gelirken, bu endeksin sadece iki temel makroekonomik göstergeye bağlı kalarak hesaplanması eleştiri konusu oldu. Fakat halen bu iki temel gösterge toplumu oluşturan bireyler açısından en keskin etkilere sahip olmaları nedeniyle Endeks dikkatle takip ediliyor.
Uzun on yıllar sonra gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere küresel enflasyon yeniden artarken ve pandemi döneminin yarattığı ekstra işsizlik veri iken, söz konusu endeksin yeniden popüler hale gelmesi de sürpriz değil. Karmaşık küresel ekonomik dinamikler içinde ortak sorunları hangi ülke vatandaşlarının daha ağır yaşadığını hızla yansıtması açısından da değerli.
Bugün Türkiye’de üçüncü çeyrek 2021 büyüme verileri açıklanacak. Beklenti önceki çeyreğe göre %1,5 civarında büyüme ve üçüncü çeyrekte yıllık artışın %6,5 seviyesinde olması. Böylece kasım boyunca yaşadığımız kur şokunun aralıktaki daraltıcı etkisi bir yana; dördüncü çeyrekte de büyümenin devam etmiş olduğu bilgisi eklenince 2021’de Türkiye ekonomisinin %11 civarı GSMH artışı yakalaması mümkün hale geliyor.
Peki, “Sefalet Endeksi” verileri böylesi kayda değer büyümeye ne derece sağlıklı bir Türkiye ekonomisinin eşlik etmekte olduğu hakkında bizlere ne anlatıyor?
Ekonomist Daniel Lacalle dün twitter hesabından, seçilmiş ekonomilere ait son açıklanan verilerle Okun Sefalet Endeksi sonuçlarını sayfasında paylaşmış. Şaşırtıcı olmayan şekilde Türkiye %31,4’le listenin en üst sırasında. Diğer bir ifadeyle Türkiye halkı ekonomik yönetimin getirdiği “sefalet yükü” altında, sorunlu Brezilya, İspanya, 10 yıl öncesinin batık ekonomisi Yunanistan gibi ülkelerden açık ara büyük farkla ezilmekte.
Bu sonuca varmak için kullanılan TÜİK’e ait resmi TÜFE enflasyonu olan %19,89 yerine daha gerçekçi olduğu hemen her gün hissedilen EnaGrup TÜFE enflasyonu %49,87 alındığında, Türkiye’nin Sefalet Endeksi puanının %61,37’ye çıktığını görüyoruz. Bu da Türkiye’de geniş kesimlerin içinden geçtiği yıkım sürecini çok daha gerçekçi bir şekilde yansıtıyor. İşsizlikten öte bu artışın temelinde enflasyonda kaydedilen hızlı sıçramanın olması da bir diğer gerçek olarak dikkat çekmekte.
Sefalet Endeksi rakamı Türkiye için bu kadar hızla artarken, Milli Güvenlik Kurumu’nun Türkiye’yi tehdit eden konular arasına ekonomiyi de alması ayrı bir anlam kazanmakta.
Bir yandan ekonomideki durumu yaratan ekonomi politikalarını uzun süredir eleştiren ekonomistler hedefe konmuş olurken, diğer yandan da hükümet açısından kendi neden olduğu ağır ekonomik sorunları başkalarına havale etmenin kullanışlı olabilecek altyapısı hazırlanmış oluyor. Aynı karara eşlik eden bir adım olarak Cumhurbaşkanı’nın Devlet Denetleme Kurumu’nu kurda yaşanan çöküşün nedenlerini araştırmak için görevlendirdiğini öğreniyoruz.
Halbuki bunca dolambaçlı yollara girmeye hiç gerek yok. Daha dün basına yansıdığı şekliyle Cumhurbaşkanı Erdoğan yurtdışı gezisinden dönerken uçağında kendisine eşlik eden basın mensuplarına yaptığı açıklamalarda soruların cevapları da açık bir şekilde yer almakta.
ENFLASYON HAZİRAN 2023’E KADAR ÜÇ HANELERİ GÖREBİLİR
Cumhurbaşkanı genel ve temel iktisat bilgisinin aksine faizleri artırmaktan yana olmadığını, TÜFE enflasyonu %20 iken %15 ve belki tek haneli faizlere kadar varacak faiz indirimlerini hem “kendi” ekonomi anlayışı hem de “kendi” dini inançları gereği desteklediğini bir kez daha vurgulamakta. Erdoğan’ın “beklentisi” değeri artık hesaplanamayacak kadar düşük seviyelere inecek TL ve beraberinde yükselecek enflasyona rağmen, Haziran 2023 seçimlerine kadar enflasyonun düşeceği.
Arada nasıl bir mucizevi neden-sonuç ilişkisi olduğunu 15 gün aralarla çıkacağı TV programlarında halka iyice anlatma planları içinde. Akıl yürütme çizgisinin arkasında ucuz işgücü ve Türk mallarının düşen fiyatları sayesinde ihracat artışının yükselerek devam edeceği ve bir noktada cari fazla vererek oluşacak döviz bolluğunun TL’yi yeniden değerli kılarak enflasyonu aşağıya çekmeye başlayacağı var. Cumhurbaşkanı ve etrafındaki temel ekonomi bilgisi yoksunu danışmanları bu sürecin önümüzdeki 18 ayda meyvelerini vereceğine derinden inanmış durumda.
Bu sürede Sefalet Endeksi’nde yeni zirveleri zorlayacak Türkiye vatandaşlarına ise bahsi geçen ve nedense son ana kadar kimsenin haberdar olmadığı bu köklü yapısal değişim sürecinde “acı reçeteye” katlanmak düşüyor. Bu sürecin “oy kaybını artırmadan” atlatılması için uygun görülen de gerçekleşen enflasyonun kısmen üzerinde yapılacak asgari ücret vs. maaş ayarlamaları.
Halbuki sadece son bir ayda dolara TL karşısında kazandırılan %50 civarındaki değerin önümüzdeki altı ayda enflasyona yansıması 15 puan kadar olacak ki bu da yıllık TÜFE enflasyonun %35’e fırlaması demek.
Erdoğan’ın her 15 günde bir çıkacağı TV programlarıyla icraat planı konusunda yapacağı aydınlatmalar artırdığı belirsizlik eşliğinde TL’nin değerindeki aşınmayı daha da besleyecek. Şimdiden %57’yi geçen dolarizasyon politika faizinin %9lara kadar devam edileceği iması eşliğinde %75-80’lere yönelecek. Hepsinin ötesinde, 260 milyar dolara ulaşan mevcut döviz mevduatlarının ihracat yapan şirketlere uzuz kredi kaynağı olarak görüldüğünün itirafı ise sermaye kontrolleri ve kur rejimi değişikliği korkularını daha da artırarak finansal sistemde domino etkisi yaratacak bir krizi tetikleyebilecek.
Bugünden Haziran 2023’e kadar geçecek sürede Erdoğan’ın ekonomi deneyi içinde değil enflasyonun düşmesi, arşa varan ekonomik riskler ve üçlü hanelere yönelecek enflasyonla yine olan Türkiye’de geniş halk kitlelerine olacak. Daha da yükselen Sefalet Endeksi ise 2022 sona ermeden Cumhurbaşkanı’nın yüzleşmesi gereken en derin siyasal sorun olarak listesinin en başında yer alacak.
Yorumlar
Popüler Haberler
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu