AKP’nin 2018’den bugüne yaklaşık 15 puanlık oy kaybı seçmen tercihlerindeki değişimin göstergesi olmakla birlikte, bugün gelinen noktada yüzde 30 civarındaki oyunu koruması dikkate değer.AKP’nin 2018’den bugüne yaklaşık 15 puanlık oy kaybı seçmen tercihlerindeki değişimin göstergesi olmakla birlikte, bugün gelinen noktada yüzde 30 civarındaki oyunu koruması, MHP’deki bir miktar oy kaybına rağmen milliyetçi sağda kurumsallaşmış parti oluşu nedeniyle oy gücünü beklenenin üzerinde koruması, yaşanan değişimin dirence dönüşmesi, tercihlerdeki donma açısından dikkate değer. Direnç ve donma seçmen tercihlerini, siyasi temsil oy ilişkisini açıklayan teorik yaklaşımlar dikkate alındığında anlaşılabilir bir durum aslında. İktidar bileşeni partilerin belirli sosyo-kültürel bölünmelerin halen güçlü temsilcileri oluşu, 20 yıllık bir iktidar döneminin politik anlamda belirli seçmen kitlesini AKP merkezli sosyalleştirmesi, aidiyet bağı, özdeşlik inşa etmesi, ideolojik yakınlık, siyasal patronaj mekanizmaları ve bununla ilintili ekonomik oy verme davranışı, karizmatik liderlik, bunun sonucu olan kitlelerin lider takipçiliği, sosyal riskler gibi[2] faktörler gözardı edilemez. Bu veri sosyo-ekonomik dinamikler ışığında, ekonomik krize rağmen AKP’nin çözülüp, 2002 seçimi DSP’sine benzeyeceğini söylemek hayatın olağan akışına uygun değildir. Seçime kadar olan süreçteki yüzde 30 civarında tutunma hedefi seçmen tercihlerindeki direnç ve donma nedeniyle gerçekleşebilir olsa da, orta ve uzun vadede geleceğini seçmen tercihlerini hangi parti/lerin çözüp, çözemeyeceği, çözülecekse bunun nasıl gerçekleştirileceğidir. Bugün itibarıyla Kılıçdaroğlu CHP’yi sosyal demokrat bir çizgiye taşırken, bunu toplumun hassasiyet ve değerlerini dışlamadan başarma arayışı önümüzdeki süreçte CHP’nin 70’lerin CHP’sine yakın bir sosyolojiye yerleştirme imkanı üretiyor. İYİ Parti açsından ise teşkilat kimliğindeki katı milliyetçi tonlara rağmen Akşener’in partiyi merkez sağda konumlandırma arayışında mesafe katedilirse, kısa vadede değil ama, orta ve uzun vadede seçmen tercihlerindeki donma yerini çözülme ve değişime bırakabilir. HDP’nin temsilcisi olduğu siyasi geleneğin de seçmenlerinin refleksine bağlı olarak parti siyasetinde varlığını devam ettireceği nettir. Bunun gerçekleştiği bir durumda ise Türkiye parti siyaseti merkez sol ve merkez sağda iki güçlü partinin rekabet ettiği, bu partilerin çevresinde ise koalisyon potansiyeli olan ılımlı sağ ve sol partilerle ılımlı bir çok partili sistemin Türkiye parti siyasetinde egemen oluşunu izleyebiliriz. --- [1] Giorgia Meloni’nin İtalyan siyasetindeki yükselişi için bkz. Yunus Emre Erdölen; “İtalya’nın yeni başbakanı Giorgia Meloni:19 yaşında bir Musslini hayranının rüyası, merkez siyasetin kabusu”, serbestiyet.com, Alıntı tarihi: 26 Eylül 2022. [2] Bkz. David M.Wineroither, Rudolf Metz; “A Tale of Odds and Ratios: Political Preference Formation in Postindustrial Democracies”, Polit Vierteljahresschr (2021) 62:519–541,https://doi.org/10.1007/s11615-021-00323-0
Seçmen tercihlerinde değişime karşı direnç ve donma
Politikyol
Ekonomik krize rağmen AKP’nin çözülüp, 2002 seçimi DSP’sine benzeyeceğini söylemek hayatın olağan akışına uygun değildir.
Son birkaç aydan beri, medyaya yansıyan kamuoyu araştırmaları seçmen tercihlerinde iktidar ve muhalefet partilerinin beklentileri ölçüsünde değişimin gerçekleşmediğini gösteren bulgular içeriyor. Partilerin oy desteklerinde çok sınırlı bir değişim gözlenirken, kararsız olarak nitelendirilen seçmen kitlesinde ise özellikle AKP yönünde geri dönüş olduğu iddia edilse de, bu eğilimi keskin bir değişim olarak okumak mümkün değil. Partilerin, araştırmalarda gözlemlediğimiz oy güçleri veri alındığında, bu anlamda seçmenlerin partilere yönelik destek örüntülerinde bir direnç olduğundan sözedebiliriz.
Son birkaç aydır partilerin oy desteklerinde çok sınırlı bir değişim gözlenmekte…
Değişime karşı mevcut direnç birkaç boyutlu olup, direncin çok yönlü sonuçları da seçimin ardından oluşacak yasama ve yürütme iktidarıyla, parti sisteminin geleceği açısından önemlidir. Değişime karşı direncin boyutları anlamında ilk dikkat çekici boyut; geniş anlamda muhalefet bloğunu, dar anlamda Altılı Masa’yı oluşturan partilerin oy güçlerinde gözlenen donmadır. CHP yüzde 26-28, İYİ Parti 15-17, DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti 1-3 oy oranında sabitlenmiş görünürken, Emek ve Özgürlük İttifakında HDP’nin yüzde 10 civarındaki oy gücüne sahip olduğu geçen ay yapılan araştırmaların ortalamaları dikkate alındığında anlaşılmakta. Muhalefet partilerinin bugün itibarıyla oy güçlerinden hareketle, teşkilatların yürüttükleri parti etkinlik faaliyetlerine, liderlerin esnaflar başta olmak üzere farklı toplum kesimlerine ziyaretlerine, kimi mitinglerine rağmen, bekledikleri oy sıçramasını gerçekleştirememeleri muhalefete dair direncin boyutu olarak dikkat çekicidir.
İktidar bileşenleri açısından bakıldığında da benzer bir oy donması mevcut. AKP ekonomik krizin etkisinin azaltılmasına yönelik hayata geçirmeye başladığı geniş toplum kesimleri için kimi icraatlara rağmen, kendisinden giden seçmeni geri çağırma konusunda performans gösteremiyor, MHP ise ne büyüyor ne küçülüyor. Emek ve Özgürlük ittifakı bileşenlerinden HDP kendi sosyolojinin temsiline dayalı yüzde 10 civarındaki bir oy gücü ile parti sisteminde varolurken, belirli toplum kesimlerinde yaratmış olduğu sinerjiye rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçimi odaklı kilit gücü bir yana bırakıldığında, diğer ittifak bileşenleriyle birlikte, yarattığı sinerjiyle seçmen tabanını genişletemiyor. Bu tablo direncin aritmetik boyutu olarak dikkat çekerken, politik boyutu ise, partizan seçmenler bir yana bırakıldığında, sade seçmende gözlenen siyasete dair bir anlam ve mutabakat yitimi. Nitekim seçime aylar kala seçim makinesi olarak çalışan 20 yıllık bir iktidar partisi seçmenini geri çağıramıyor. Diğer yandan, iktidar politikalarının son yıllarda yol açtığı ekonomik yıkıma rağmen seçmene el uzatsa da, seçmen muhalefetin beklediği ölçüde kendisine elini uzatmıyorsa, seçmen tercihlerinde değişime karşı bir direnç ya da tercihlerde donmanın olduğu açık.
Siyaset biliminin teorik çıkarsamaları ve Batı Avrupa parti sistemlerinde özellikle son yıllarda yaşananları veri alarak baktığımızda, aslında bu donma hali bir sürpriz de değil. Batıda bu donma halinden çıkışın istisnaları radikal söylem ve politika vaatleri ile yükselen uç sağ partilerdir. Özellikle yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, İslamofobi çok yakın zamanda seçmen tercihlerindeki buzları bir miktar eriterek, fakat aşırı sağ partileri güçlendirerek dikkat çekici boyutlara ulaşmakta. Nitekim kısa bir süre önce İsveç’te yapılan seçimlerde radikal sağ İsveç Demokratları partisi oyların yüzde 20,2’sini alarak 2.parti olurken, hafta sonu İtalya’da yapılan seçimlerde radikal sağ söylemlere sahip Meloni liderliğindeki İtalya’nın Kardeşleri partisi 1.parti olmuş, Giorgia Meloni’ye İtalya’nın ilk kadın başbakanı olma yolu açılmıştır[1]. Türkiye parti siyasetinde Zafer Partisi’nin kısa bir süre önce kurulmasına rağmen, araştırmalara yansıdığı şekliyle yüzde 2’lere ulaşan oy oranı dikkate alındığında, sığınmacılar karşıtı söylemleriyle Türkiye parti siyasetinde seçmenlerin oy verme davranışları açısından donma halini çok sınırlı da olsa çözmeye aday bir parti olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. Burada önemli olan bu partinin büyüme sınırlarının ne olacağı, donmuş durumu çözme potansiyelinin ne olduğu ve nereye kadar büyüyeceği, büyürse de, hangi partilerin seçmen sosyolojisini parçalayarak bunu gerçekleştireceği.
Yorumlar
Popüler Haberler
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu