Seçim sonuçları, bize muhalefet partilerinin seçim güvenliği içinde yer alan seçmen sayısının kaç olduğu konusunda yeterince iyi çalışmadıklarını göstermektedir. Eğer çalışılsaydı tam seçmen sayısını, son yıllarda anormal artan seçmen sayının kaynağını vs. öncesinden bilir en azından duyardık. Muhalefet 14 Mayıs’ta Meclis çoğunluğunu kaybetmişti. 28 Mayıs’ta da neredeyse tüm muhalefetin ortak adayı olan Kılıçdaroğlu kaybetti. Karşımızdaki gerçek bu. Peki neden? Muhalefet -tabi aynı zamanda CHP- neleri eksik yaptı ya da neyi yapamadı? Bu sorulara cevap varamadan önce şu gerçeği açık biçimde ifade edelim. Erdoğan ve siyasi iktidarın bilinçli olarak sürdürdüğü kimlik politikasının en doğal sonucu duygusal olarak bölünmüş bir toplum fotoğrafıdır. Sadece siyasiler değil, kurumlara, sanatçılara kadar her düzeyde toplumsal bölünme söz konusu. Bu bölünme halinin ortadan kaldırılması Erdoğan başta olmak üzere iktidar paydaşlarının siyasi dillerini yumuşatmaktan geçmektedir. Gerek 14 Mayıs gerekse 28 Mayıs seçimleri, tarihin en adaletsiz seçimleri oldu. Eşit koşullar yoktu, eşit şartlar altında bir yarış olmadı. Bu açıdan muhalefetin karşısında Cumhur İttifakı ve Erdoğan değil, 21 yıllık iktidar ve devletin tüm gücü vardı. Muhalefetin neden kaybettiğine dair pek çok şey söylenebilir. Ki söyleyeceğiz de. *** Bu tespitten sonra gelelim yukarıdaki soruların cevaplarına. Bu sorulara gerek ülkenin içinde olduğu koşullara gerekse partilerin gerek kurumsal gerekse yapısal sorunlar bağlamında ayrı ayrı cevap verilebilir. Hangisi daha etkili oldu derseniz, belki de hepsi birden etkili oldu. Bu ilk değerlendirmede muhalefetin seçim öncesinde yapamadığı seçim güvenliği içinde yer alan seçmen sayısı konusuna değineceğim. Sandık güvenliği derken sadece seçim günü, sayım anı ve sonuçların takibini kast etmiyorum. Burada kast ettiğim; seçim öncesi seçmen sayıları konusu. Bundan tam iki ay önce bu sitede Nezih Onur Kuru, “500 bin seçmen farkı nereden geliyor?” başlıklı bir yazı yazdı. Bu yazıda Kuru özetle; YSK ve TÜİK’in verilerine dayanan ADNKS sistemi arasında 500 binin üzerinde seçmen farkı olduğunu tespitini yaparak, şu soruyu sordu; “İki devlet kurumu arasındaki 500 binlik seçmen farkının kaynağı ne?” Bu yazı bu sitede 27 Mart 2023 tarihinde çıktı. Yine YetkinReport sitesinden Füsun Sarp Nebil, “Seçmen sayısı nüfusa göre neden 6,7 milyon fazla?”başlıklı yazıda, seçmen sayısı konusundaki sorunun görünenden çok daha büyük olduğunu yazdı. Nebil yazısında;Adrese dayalı nüfus sayımının başladığı 2007den bugün yani 2023e kadar geçen 16 yılda –nereden geldiğini anlamlandıramadığım– seçmen sayısında 6,7 milyonluk bir fazlalık var. Bu zaman aralığında nüfus 15 milyon artmış, seçmen sayısı ise 21,4 milyon artmış. Bu 6,7 milyonluk seçmen artışı için YSKnın açıklama yapması gerekli.” tespitini yaptı. Nebil’e sonraki yazısında kendi ifadesiyle YSK’nın kendisine sohbet kıvamında, gayriresmi bir cevap” verdiğini yazdı. YSK Nebil’e; Bu yazı ile YSKya hasar vermiş olmak; 6,7 milyon seçmen sayısı şöyle olmuştur, böyle olmuştur, seçmen sayısı matematikle hesaplanacak bir şey değildir.” şeklinde cevap vermiş. Peki YSK’ya soralım; seçmen sayısı matematikle hesaplanacak bir şey değil”se neyle ve nasıl hesaplanmaktadır? *** Kuşkusuz seçmen sayısı konusu sadece YSK ve ilgili devlet kurumlarının sorumluluğunda değildir. Bu alanda özellikle seçmen sayısı konusu siyasi partilerin özellikle de muhalefet partilerinin de sorumlulukları olmak zorundadır. Son seçimlerde gördük ki, seçmen sayısı konusunda muhalefet partileri yeterli hassasiyet gösterememiştir. Mesela seçmen sayısı artışında;
  • Son yıllarda ülkemize sığınanların sayısı kaçtır?
  • Türkiye’de ev alarak vatandaş olanların sayısı ne kadardır?
  • Özellikle Afrika ve Asya’da Türkçe bilmeyen seçmen sayısı ne kadardır?
Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Ama bütün bunları takip etmesi gereken sadece uzmanlar, ilgililer değil özellikle muhalefet partileriydi. Ve bu takip sadece seçime birkaç ay kala değil, süreç içinde sürekli takip edilmesi gerekiyordu. Ne yazık ki, seçim sonuçları, bize muhalefet partilerinin bu alanda yeterince iyi çalışmadıklarını göstermektedir. Eğer çalışılsaydı tam seçmen sayısını, son yıllarda anormal artan seçmen sayının kaynağını vs. öncesinden bilir en azından duyardık. Görünen o ki, bu konuların üzerine muhalif siyasi partilere yeterince gitmemiş. Evet, seçim günü sandıklara hakim olmak kuşkusuz önemliydi. Ama ondan önemlisi de, seçimlerden önce seçmen sayısındaki belirsizliğin siyasi iradeyle takip edilmemesi ve üzerine gidilmemesi olmuş görünüyor.