Sık yapılan sahteciliklerden bir tanesi, üretim sırasında şaraba orada olmaması gereken bir şeyler karıştırmak. Örneğin, şarabı sulandırmak veya şaraba meyve suyu eklemek. Hatta bazen tatlandırıcılar, aroma vericiler veya renklendiriciler bile katılabiliyor.
Geçen hafta önüme bir haber düştü. Ekim ayında Bordeaux’da bir mahkemede görülen bir davanın haberiydi bu. Beş kişiyi hakim önüne çıkaran dava, İspanya’dan 130 tankerle Fransa’ya getirilen 34 bin 587 hektolitre şarabın Fransa’da etiketlenip, şişelenip, piyasaya sürülmesi ile ilgiliydi. Hektolitre cinsinden yazınca miktar hafızanızda tam olarak şekillenmemiş olabilir, aşağı yukarı 4.5 milyon şişe şaraptan söz ediyorum.
Soruşturma derinleştikçe, şebekenin işi 2013 yılından beri sürdürdüğü anlaşıldı. O yılın hasatında ters giden mevsim şartları nedeniyle gerektiği kadar üzüm elde edemeyen ve dolayısıyla şarap üretimi normalin altında kalan bir şarap üreticisi, çareyi çaktırmadan İspanya’dan litresi 0.37 euroluk şarap getirtmekte bulmuştu. İzi kolay bulunmasın diye üreticiye ulaşana kadar birkaç aracı değiştiren şarap, ülkeye girince şişelenmiş ve özenle etiketlenerek Bordo şarabı kılığında Fransa pazarına sürülmüştü. Polis, 2013 -2019 yılları arasında şebekenin bu işten 4 milyon euroluk gelir elde ettiğini tespit etti.
Bu nadir rastlanan bir olay değil. Daha 6 ay önce, global bir distribütör olan Katalan Grupo Reserva de la Tiera, 2019-2021 yıllarında sahte etiketli şarapların dağıtımını yapıp, 14 milyon euro yıllık gelir elde etmekle suçlanmıştı. İddialara göre grup, yaklaşık 40 milyon şişe ucuz sofra şarabını kaliteli şarap olarak piyasaya sürmüştü. Bu arada, bu olaydaki sahte şaraplar Avrupa’nın en büyük marketlerinden Aldi ve Lidl’ın raflarına bile girmeyi başarmış ancak gelen müşteri şikayetleri üzerine sonradan raflardan kaldırılmıştı. Düşünün ki, profesyonel satın almacıları bile tongaya düşüren bir sahtecilikten söz ediyoruz.
GLOBALLEŞME, ONLINE SATIŞ VE ARTAN RİSKLER
Premium şarapta sahtecilik, yıllardır bildiğimiz bir konu. Wine Spectator dergisinin bir araştırmasına göre, piyasada ikinci el satılan premium şarapların ortalama yüzde 5’i sahte. Ama ne yazık ki sahteciliğin hedefinde artık sadece premium şaraplar yok ve sahtecilik faaliyetleri nadide şaraplardan ucuz şaraplara kadar uzanan geniş bir yelpazede devam ediyor. Hatta şimdilerde, ortalama fiyatlı şarapların sahtelerini ucuza mal edip, piyasaya yaymak daha sıklıkla görülür oldu. Daha geçen ay Birmingham’da bir süpermarkette orta fiyatlı bir marka olan Avustralyalı Yellow Tail’in sahteleri yakalandı. Operasyonu bölgedeki organize bir suç örgütünün yürüttüğü düşünülüyor.
Globalleşme sonucu uluslararası satışlar artıp, üstüne bir de pazarın bir kısmı online alışverişe kayınca, şarapta sahtecilik yapan karanlık gruplara da adeta gün doğdu. Talep arttıkça, piyasadaki sahte içki miktarı da artıyor. Milyarlarca dolarlık sahte şarap piyasası her geçen gün büyüyor ve kontrolü daha da zor hale geliyor. Tahmin edeceğiniz gibi, bu durum tüketici, koleksiyoner ve yatırımcı için büyük tehdit oluşturuyor.
3 MİLYAR DOLARLIK BİR PAZAR
Sahtesi yapılan her ürün için geçerli bir durum var: Sahte ürünlerin hepsi aynı seviyede değil. Kimisi büyük ustalıkla yapılmış olan, kimisi de uzman olmasa da, dikkatli bakan bir gözün anlayacağı sahteler. Şarapta da durum aynı, sahte olduğu çok aleni olan bazı ürünler olduğu gibi, son derece maharetle yapılmış olanları var. Ama pek tabi ki, niyetiniz ister yıllandırmak, ister tüketmek olsun, bir şişe şarap aldığınızda en son istediğiniz elinizdeki şişeye sahtecilik bulaşmış olmasıdır. Özellikle de yüksekçe bir fiyata, özel bir şişe şarap almışsanız.
Üstelik son tahlilde konunun iki önemli boyutu var; para ve sağlık. Zira özellikle alkollü içkiler söz konusu olduğunda, zaman zaman şahit olduğumuz gibi, bazı sahtecilik tipleri direkt olarak tüketicinin sağlığını tehdit ediyor ve son derece tatsız sonuçları oluyor.
Sahtesi yapılan her ürün için geçerli bir durum var: Hepsi aynı seviyede değil. Kimisi büyük ustalıkla yapılmış olan, kimisi de uzman olmasa da dikkatli bakan bir gözün anlayacağı sahteler. Şarapta da durum aynı…
Şarapta sahtecilik denildiğinde ilk akla gelen, ucuz şarapların sahte etiketlerle bezenmesi ve pahalı şaraplar olarak satılması. Bunun en yaygını, şarabın üretim yeri hakkında yalan söylemek, örneğin ucuzca olan İspanyol şarabını, daha pahalı olan Fransız şarabı diye satmak. Bir diğeri, iyi bir yılın etiketini şişeye basmak, çünkü özellikle belirli bölgelerden gelen kaliteli şarapta, iyi bir yıl fiyatı artıran önemli bir unsur. Sonuncusu ise, pahalı, az bulunan, önemli bölgelerden gelen, nadir şaraplara ait olan boş şişelere, daha ucuz şaraplar doldurmak ve tüketicide “Bak son derece nadir bir şarabı alma şansın var” hissinin uyandırdığı heyecandan yararlanmak.
Aslen, etiketinde “şarap” ibaresini gördüğünüz içecek, fermante edilmiş üzümden yapılmış olmak zorunda ancak sık yapılan sahteciliklerden bir tanesi, üretim sırasında şaraba orada olmaması gereken bir şeyler karıştırmak. Örneğin, şarabı sulandırmak veya şaraba meyve suyu eklemek. Hatta bazen tatlandırıcılar, aroma vericiler veya renklendiriciler bile katılabiliyor. Bu katkılar sağlığa zararsız şeyler olabileceği gibi, ne yazık ki zaman zaman metanol gibi zararlı kimyasallar veya toksinler de olabiliyor.
Nadide şaraplar son dönemde yatırımcıların ilgisini çekmeye başlayan bir alternatif yatırım aracı. Burada direkt olarak paranızı hedef alan daha dolaylı bir sahtecilik tipi var: Karşınıza şarap yatırımları konusunda uzman bir yatırım şirketi çıkıveriyor ve önümüzdeki 10 yıl içerisinde fiyatının çılgınlar gibi katlanacağı öne sürülen bazı nadide şarapları yatırım amaçlı olarak almaya ikna ediliyorsunuz. Siz zaten yüksekçe bir fiyattan aldığınız şarapların fiyatının 10 katına çıkmasını beklerken, bir bakıyorsunuz ki çalıştığınız yatırım şirketi buhar olup uçuvermiş!
RUDY KURNİAWAN’IN EKŞİ ÜZÜMLERİ
Başta sözünü ettiğim sahtecilik haberini okuyunca, aklıma hemen Rudy Kurniawan ismi geldi. O Kurniawan ki, şarap dünyasının en ilginç ve büyük çaplı sahtecilik hikayelerinden birinin baş aktörü.
Şarapta sahtecilik üzerine yazıp, çevresindeki otoriteler dahil herkesi oltasına takmış bu karakterden söz etmemek olmaz. Buyurun o zaman Rudy Bey’in öyküsüne:
Rudy Kurniawan, 2000’lerin başında, iddialı yemek davetleri ile Los Angeles yüksek sosyetesine bomba gibi bir giriş yapar. Endonezyalı, çok varlıklı bir aileden gelmektedir ancak geçmişinin detayları konusunda ağzı pek sıkıdır. Kısa zamanda genç Rudy’nin dillere destan partilerine Hollywood’un ünlü film yapımcıları, bankacılar, girişimciler adeta akın eder. Rudy’nin kavı eşsizdir, özel ilgi alanı Burgonya şaraplarıdır. Davetlerinde, şaraba ilgisi olan herkesin hayalleri süsleyen birbirinden nadide şaraplar su gibi akmaktadır. Eğlence öyle büyüktür ki, çevrede bir çeşit Great Gatsby havası estiren Rudy’nin nereden geldiği, nasıl böyle pat diye ortaya çıktığı pek de kimseyi ilgilendirmez.
Çok geçmeden Los Angeles’in en önemli tadım gruplarından BurgWhores’a girmeyi başarır. Aradığı ortamı bulmuştur, kısa zamanda grubun lideri olur.
Namı iyice alıp yürüyen Rudy, bir iki yıl içinde kavındaki şarapların bazılarını etrafındaki eşe dosta satıp, ciddi kazançlar elde etmeye başlar. Artık Amerikan şarap camiasının en tanınan ve pek tabi ki en varlıklı simalarındandır.
Amerika’da yapılan tüm şarap açık artırmalarına katılır, buralarda ayda yüzbinlerce dolar harcamaya başlar. Seanslarda eli hiç aşağıya inmez, hedeflediği şarabı kimselere kaptırmaz. Aldığı şarapların bir çoğunu partilerinde açıp, davetlilerine ikram eder; tek bir davetinde 100.000 dolara varan tutarlarda şaraplar içilir. Parayı Rudy kadar hızlı harcayan kimse yoktur. Damağı ve şarap bilgisi ile herkesi kendine hayran bırakır. Adı iyice duyulur, gazetelerde boy boy resimleri çıkmaya başlar. 2006’da Los Angeles Times gazetesi, şarap dünyasının bu hızla yükselen yıldızı üzerine bir yazı yayınlar ve Rudy’i camianın çıtasını yükselten genç bir sosyoelit olarak tanımlar. Rudy’nin kavı ise dünyanın en nadide şaraplarının bulunduğu bir mabet olmuştur adeta.
Servetinin kaynağı sır olarak kalmaya devam etse de, ünü ve faaliyetleri Los Angeles sınırlarını çoktan aşmış olan bu esrarengiz genç adam, en ayrıcalıklı isimlerle yenilen ve bol sıfırlı hesaplar ödenen yemeklerin vazgeçilmez insanı olmuştur artık. Çevresinde artık sadece şarap severler değil, aynı zamanda şarap eleştirmenleri, akademisyenler, koleksiyonerler vardır.
Rudy Kurniawan işi öyle ileri götürmüştür ki, 2006 yılında piyasadaki sahte nadide şarapların %75’inin onun piyasaya sürdüğü şaraplar olduğu anlaşılır. Bir süreliğine de olsa Rudy 100 milyon dolar civarı kar etmiştir.
Tuhaf da bir huyu vardır Rudy’nin, her yemekten sonra içilen nadide şarapların şişelerini mutlaka alıp götürür, soranlara saklamak istediğini söyler. Eğlence öyle büyük, tadılan şaraplar öyle iddialıdır ki, boş şişeler konusu da arada kaynayıp gider.
Rudy sosyal hayatta esip gürlerken, açık artırmaları da boş bırakmaz. O kadar büyük oyuncudur ki, hamleleri zamanla piyasalardaki dengeleri bile değiştirmeye başlar. Özel ilgi alanı olan Burgonya şaraplarının fiyatları, birkaç sene içinde, 400 dolardan 13 bin dolarlara fırlar. Bu gelinen nokta, Rudy için tam bir satış fırsatıdır. New York merkezli butik açık artırma şirketi Acker Merrall & Condit ile anlaşır ve birlikte eşi benzeri görülmemiş nadide şarapları Rudy Kurniawan koleksiyonu olarak açık artırmaya çıkarırlar. Duyurularının en önemli vurgularından birisi de, şarapların güvenilir, titiz bir koleksiyonerden geldiğidir. Açık artırmada, iki gün içinde yaklaşık 11 milyon dolarlık satış yapılır. Ardından gelen ikinci açık artırma da 25 milyon dolarlık satış getirir; bu o zamana kadar bir şarap açık artırmasında ulaşılan en yüksek rakamdır.
Bir soluklanalım burada, değil mi? Ne hayat!
Gel gelelim, bu jet-set hayatın ve ışıltılı paravanın ardında, dünyanın en büyük sahtecilik operasyonlarından birisi dönmektedir. Önce Kurniawan’ın sattığı bazı nadide şaraplar hakkında şüpheler doğar. Ardından düzenleneceği duyurulan bazı açık artırmalar sahte şarap şüphesi ile iptal edilir ancak Rudy arada aldığı bazı şaraplarda kendisinin de aldanmış olacağını söyleyerek iddiaları reddeder.
Ancak öyle iki kişi ortaya çıkar ki, bu iki kişinin yaptıkları Rudy için sonun başlangıcı olur.
Florida’daki evinin altında sadece en nadide şaraplardan oluşan bir kavı bulunan Amerika’nın en zengin ailelerinin birinin veliahtı, milyarder Bill Koch’un burnuna kötü kokular gelmeye başlamıştır. Huylanır ve kavındaki 44 bin şişe şarabı tek tek kontrol etmeleri için bir grup uzman görevlendirir. İnceleme biter ve New York’taki açık artırmada Bill Koch’un Kurniawan’dan 75 bin dolara aldığı 5 şişe şarabın sahte olduğu anlaşılır. Koch, Rudy’e sadece dava açmakla kalmaz, aynı zamanda Rudy’nin geçmişini araştırması için bir de özel dedektif tutar.
Bu sırada dünyanın başka bir yerinde, Fransa’da, bir şarap üreticisinin de gözü ilginç ve pek de tartışma götürmeyecek bir detaya takılmıştır: Ponsot bağlarının sahibi Laurent Ponsot, Rudy’nin, 1945 ve 1971 Ponsot Clos St Denis şaraplarını satışa çıkardığını görür. Ancak ilginç olan, Ponsot’nun bu şarabı ilk kez 1982’de üretmiş olmasıdır - yani 1945 ve 1971 yıllarına ait Ponsot Clos St Denis şaraplarının varolması mümkün değildir. Hışımla New York’a uçan Laurent Ponsot, Rudy ile yüzleşir ve bu şarapları nereden aldığını öğrenmeye çalışır. Rudy açık vermez ve Laurent Ponsot çaresiz Fransa’ya döner.
Ancak iki adamın ortaya çıkardıkları, FBI’in dikkatinden kaçmaz ve sahte Burgonya şarapları ile ilgili bir dosyayı takip ederken, Rudy’i de takibe alırlar.
Tüm bunlar duyulduğundan, Rudy’nin açık artırmalarda satış yapması zorlaşır. Bir süre takma isimlerle satış yapar. Ancak finansal olarak çıkmaza girmiştir, 11 milyon doların üstünde bir borcu vardır ve borcu borçla çevirmeye çalışıyordur. Nihayet 2012’nin Mart ayında bir sabah FBI Rudy’nin villasına bir baskın düzenler. İçeride buldukları inanılır gibi değildir: 200 eski şarap şişesi, 20 bine yakın son derece nadir şaraplara ait eski süsü verilmiş etiket, kutularla şişe mantarı, baskı malzemeleri, ünlü şatoların isimlerinin bulunduğu damgalar, nadir şarapları taklit etmek üzere kurulmuş formül tarifleri...
Rudy işi öyle ileri götürmüştür ki, 2006 yılında piyasadaki sahte nadide şarapların %75’inin onun piyasaya sürdüğü şaraplar olduğu anlaşılır. Bir süreliğine de olsa kusursuz yönettiği bu operasyondan Rudy 100 milyon dolar civarı kar etmiştir.
Rudy hemen tutuklanır ve Aralık 2013’te Rudy soygun ve sahtecilik suçlaması ile hakim önüne çıkar. Davası, “dünyanın en büyük çaplı ve en başarılı şarap sahteciliği” davası olarak adlandırılır. Rudy’nin topladığı boş şişeleri formülünü manipüle ettiği ucuz şaraplarla doldurduğu, bastırdığı etiketleri özel tekniklerle eskittiği, mantarları iz bırakmadan çıkararak, yeniden kullandığı ortaya çıkar. Avukatı bunları Rudy’in ev dekorasyonu için kullandığını iddia etse de, her şey ortaya dökülmüştür bir kere. Mahkeme sonunda Rudy 10 yıllık bir hapis cezası alır.
Rudy’i uzunca bir zaman sonra Kasım 2020’de hapisten çıktığında gazete başlıklarında gördüm. Amerika’da yaşamasına izin verilmediği için, Endonezya’ya geri döndü ve sıkı durun: Şimdilerde yeniden şarap dünyasına adım atmaya hazırlanıyor!
Bu kısma neden “Rudy Kurniawan’ın ekşi üzümleri” diye ara başlık koyduğumu merak ettiyseniz, hemen söyleyeyim: Netflix’te Rudy’nin hikayesini çok başarılı şekilde anlatan Sour Grapes (Ekşi Üzümler) adında bir belgesel var, ekşi üzüm laflamam oradan geliyor. İzlemenizi öneririm.