Olması gerekenin beyanı, demokratik Cumhuriyet yanlılarını rehavete kesinlikle sürüklememeli ve kesin sandık sonuçları alınıncaya kadar fikren ve eylemsel olarak bütün yurttaşlar uyanık olmalı. Yasama ve/veya yürütme görev ve yetkileri, seçimleri kazanan parti ve grup veya kişilerce kullanılır ; azınlığa düşen veya kaybedenler, muhalefet görevini yerine getirir. Seçim, siyasal iktidarın elde edilmesi, kullanılması ve devri için belirleyicidir. Bu süreç, kısaca, siyasal münavebe (SM) kavramı ile ifade edilir. Ne var ki, 10 Mart günü  seçimlerin 35 gün öne çekilmesinden 12 Mayıs akşamı, 14 tv kanalı ortak yayınında « SANDIKTAN ÇIKAN HER SONUÇ MEŞRUDUR » beyanına (CB Erdoğan) kadar Türkiye, siyasal münavebe sürecinden çok savaş meydanı havasını yansıtıyordu. Cumhur İttifakı (Cİ) sorumlularının seçim kampanyasını ‘savaş meydanı’na dönüştüren söylem ve eylemleri, siyasal münavebe yolunu kapatmaya yönelik hamleler olarak yorumlanıyordu. Karşıtlık açıktı: Millet İttifakı ve CB adayı Sayın Kılıçdaroğlu ve CB yardımcılığı adayları, söylem ve eylemlerini « barış, dayanışma ve demokrasi » ekseninde yürütürken, Cumhur İttifakı adayı Sayın Erdoğan ve çevresi, söylem ve eylemlerini « darbe, terör ve din » eksenine oturtmuştu. Asıl hedefin siyasal münavebe yolunu kapatmak olduğu üzerine önceki iki uygulama, ders niteliğinde idi : « Anayasa darbesi » : 2015’te  AKP, TBMM’de çoğunluğu kaybetti ; ama siyasal münavebe yerine CB, Anayasa madde 116’yı zorlayarak seçimleri yineleme kararı aldı. « Yargı darbesi » : 2019’da  Cumhur İttifakı adayı İstanbul’u kaybetti ;  aynı zarfa atılan 4 oydan birini YSK’ye iptal ettirerek, İBB seçimleri yinelendi. « Demokrasi darbesi » ! : 14 Mayıs’ta yine aynı zarftan, hem CB hem de TBMM üyeleri çıkacak ; Cumhur İttifakı’nın her ikisini de kaybetme ihtimali çok yüksek.  Ne var ki, CB veya Cumhur İttifakı elinde 2015 veya 2019 seçenekleri de bulunmuyor artık.  Kendi eserleri olan 2017 kurgusu, « ya hep ya da hiç » anlayışına dayanıyor. Bu nedenle, Cumhur İttifakı sorumluları, söylem ve eylemleri, kaybetseler de siyasal iktidar değişiminin olmayacağı algısını sürekli vermeye çalıştı. SÜREÇ ADİL DEĞİL Seçimler, seçim günü ile sınırlı olmayıp, öncesi, seçim günü ve sonrası olmak üzere bir süreçtir. Bütün siyasal grup ve  adayların eşit ve özgür biçimde yarışmasıyla  yapılan adil seçimler sonucu çoğunluğu veya ençok sayıda temsilci eden aday veya partilerin yönetme hak ve yetkisi doğar. Kuşkusuz 14 Mayıs, seçmenlerin, ülkeyi kimin yöneteceği konusunda iradelerini açığa vuracaklar.  Ne var ki,  seçimlerin adil olmasını zedeleyen düzenleme ve uygulamalar, Cumhur İttifakı’nın kararlı ve sürekli bir politikası haline geldi. 1) Seçmen iradesinin sandığa ve TBMM’ye, “serbest ve eşit” biçimde yansıması zedeleyen üçlü engel öncelikle  hatırlanmalı : - Seçim barajı, siyasal partileri yapay ittifaklara yönlendiriyor ve  seçmen iradesini gölgeliyor. - Hazine yardımı için  kullanılan oyların %3’ünü almış olma koşulu da, siyasal partiler arasında, fırsat ve olanak eşitsizliği yaratıyor. - Devleti temsil ve yürütme yetkilerini kişisel tekelinde toplayan Cumhurbaşkanı, parti genel başkanı olmakla  uygulamaya geçirdiği Parti Genel Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) ile, siyasal partiler arasındaki eşit yarışma koşullarını ortadan kaldırdı. 2)  Seçim yolunda yaratılan üçlü olumsuzluk da, adil seçim ilkesini zedeleyici : -Seçimler, gerekçesiz olarak CB kararı ile 35 gün erkene alındı. -Anayasal kural ve kişi aynı olduğu halde CB Erdoğan, 3. kez aday oldu. -Bakanlar ve CB yardımcısı, milletvekili adayı oldukları halde görevlerinden çekilmedi. 3) Demokratik toplumu baskılayan davalar,  basına yönelik uygulamalar ve yasalar, eşit yarışma koşullarını Cumhur İttifakı lehine sürekli bozdu : -Eleştiri özgürlüğü çerçevesinde yapılan eleştirilere karşı  Cumhurbaşkanınca açılan davalar, İçişleri Bakanlığınca toplu özgürlüklerin kullanılmasını engelleyici uygulamalar, sürekli ve sistematik olup, demokratik toplumu boğma amacına yönelik. -Görsel-işitsel iletişim özgürlüğü  güvenceleri olarak kurulan RTÜK, TRT ve Basın İlan Kurumu gibi kurumlar,  kayıtsız koşulsuz  PBDBY’nin propaganda aygıtına dönüştü. -27. Dönemde TBMM’de kabul edilen seçim ve  sansür yasaları başta  bir dizi yasa, siyasal münavebe  yolunu tıkamaya yönelikti. Ülke yağmasından gelecek kuşakların iradesini ipotek altına almaya yönelik yasaların çoğu,  iktidarı sürekli kılma amacını yansıtıyordu. Daha genel olarak, PBDBY sonucu kotarılan “Kişi+Parti+Devlet“ birleşmesi de aynı amaca yönelikti. Özetle; yüzyıllar süren bir oluşum olarak Devlet kamu tüzel kişiliği, Parti ve kişi iktidarı uğruna çökertildi. Bütün bunlara karşın, son haftlarda siyasal münavebe olasılığı belirgin hale gelince, son çare olarak darbe çığırtkanlığı yapılmaya başlandı: « Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir. (26.4.23 B. Yıldırım) Millet İttifakı'na giden her oy teröre nefes olur, büyük Türkiye'nin yürüyüşüne sekte vurulur. (27.4.23 B. Bozdağ) 15 Temmuz, fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs 2023, Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturabilecek siyasi darbe girişimidir. (27.4.23 S. Soylu) 2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye'nin tam bağımsızlığına darbe olur. (1.5.23 M. Uçum) Başta Bay Bay Kemal olmak üzere Kandil’den görüşmeler yapıyorlar. Yazıklar olsun. Kandil bunları destekleyecek, Kandil’in desteği ile beraber bu ülkede cumhurbaşkanı olacak. Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez. (1.5.23 R.T. Erdoğan) Bu seçim işgalciler ile Türkiye'nin geleceği için çalışanlar arasında bir seçimdir. (11.5.23 B. Yıldırım) Hangi saldırılarla karşılaşırsak karşılaşalım, milletin iradesine ve demokrasimize gölge düşürmeyiz. Gerektiğinde 15 Temmuz gecesi olduğu gibi, hayatımız pahasına istiklâl ve istikbalimize sahip çıkarız. » (12.5.23 R.T. Erdoğan).   « SANDIKTAN ÇIKAN HER SONUÇ MEŞRUDUR » 14 kanalın birlikte yaptığı söyleşide Erdoğan’ın bu sözleri aslında olması gerekenin dışa vurumu. « Siyasal münavebe olacak mı ? » sorusu bile « demokrasi karşıtlığı » olarak yorumlanabilirdi,  eğer alıntı yapılan sözler ve daha fazlası söylenmemiş olsa idi. CB’nin bu beyanı önemli ama, kesinlikle rahatlatıcı olmamamlı. Neden ? Çünkü, öncelikle, Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu Fox tv yayınında iken Cumhur İttifakı adayı Erdoğan’ın tam 14 tv kanalında olması, medya üzerinde kurulan « iktidar tekeli »nin tipik bir göstergesi. Kısacası, CB adayları, medyaya giriş özgürlüğünde eşit olmadı ve değil. Devlet’in bütün olanakları, kişi+parti+Devlet birleşmesi sonucu Cumhur İttifakı bekası için kullanılmaya devam edilecek. Bütün bu nedenlerle, olması gerekenin beyanı, demokratik Cumhuriyet yanlılarını rehavete kesinlikle sürüklememeli ve kesin sandık sonuçları alınıncaya kadar fikren ve eylemsel olarak bütün yurttaşlar uyanık olmalı. İbrahim Ö. kaboğlu