Muhalefet zaman kaybetmeden toplumla buluşmalı ve sorunları Meclis’e taşımak dışında bunları meydanlarda da güçlü biçimde seslendirilmelidir. Çünkü muhalefet için salon siyasetinin sonu gelmiştir. Muhalefet siyaseti artık salondan agoraya taşımalıdır. Sivil itaatsizlik kavramını 1848’de kullanan Henry David Thoreau bu eylemi;Yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylem.” olarak tanımlamıştır. Bu yönü ile sivil itaatsizlik, yasal bir kabul ve bu kabulü değiştirmeye yönelik şiddet içermeyen, yasayı ihlal eden bir eylemdir. Toplumsal olarak meşru olanın yasal olmadığını söyler ve bunun için kamuoyu oluşturmayı ve farkındalık yaratmayı hedefler. Sivil itaatsizliğin başarısı için… Yapılan eylemin;
  • Yasaya aykırı,
  • Şiddet içermeyen,
  • Toplumsal duyarlılık yaratacak biçimde kamuya açık, Sonuçları hesaplanabilir ve
Katılanların da;
  • Bunun hukuki ve siyasal sonuçlarına katlanılmayı göze almasıdır.
Bu dört belirleyici unsura kısaca göz atalım. 1. Yasaya aykırılık Sivil itaatsizlik, siyasal alanının daraldığı ve siyasi kanalların kapatılmasının sonucunda başvurulan bir eylemdir. Bu açıdan sivil itaatsizlik eylemi, yasal yollardan sonuç alınamaması durumunda başvurulan bir eylemdir. Bu haliyle yasadışıdır. Ancak yasa dışılığı, yasal olanı reddeden değil, meşru kabul edilenin yasal olmasını sağlama eylemidir. Sivil itaatsizlik eylemi, sistemi toptan reddeden değil, sadece sorun olarak kabul edilene yönelik bir itirazdır. Sivil itaatsizlik eylemi, düzeltilmesi istenen doğrultuda, yasaklayıcı bir ya da birden fazla kurala karşı gelmek (ceza kurallarına karşı gelinmesi gibi) ya da, hukuken yapılması gereken bir kurala uymamak (harç ya da vergi ödemekten kaçınma gibi) şeklinde gerçekleşebilir. 2. Şiddet içermeme Şiddet unsuru, sivil itaatsizliği diğer protesto biçimlerinden ayıran en temel özelliklerden birisidir. Sivil itaatsizlik şiddet içermez hatta şiddeti reddeder. Yani sivil itaatsizlik, nasıl yapılırsa yapılsın, barışçıldır. Eylemin yapısı gereği, doğabilecek olumsuz ortamda temel ölçüt, üçüncü kişilerin hak ve özgürlüklerinin çiğnenmemesidir. Türkiye koşullarında sivil itaatsizliğin en zayıf noktası da burasıdır. Çünkü bu eylemleri manipüle ederek, itibarsızlaştırmak, değersizleştirmeye çalışacak bir yönetim ve onun ideolojik aygıtları bulunmaktadır. 3. Duyarlılık yaratma, kamuya açıklık, hesaplanabilirlik Eyleminin bir başka unsuru da kamuya açık yani herkes tarafından bilinir olmasıdır. Var olduğu düşünülen haksızlığın giderilmesi için yapılan eylemin açıklığı önemlidir. Çünkü sivil itaatsizliğin temel amacı, sorunu ve talebi kamusal bir bilinirlik ve bunun sonucunda somut toplumsal destek sağlamaktır. Buna bağlı olarak, hesaplanabilirlik kavramı, sivil itaatsizlik eylemi açısından önemli bir noktada durmaktadır. Eylem süresince, yaşanacakların, eylemin başından açıklanan süreçle uyumlu olması bütünlüğünü koruması için olmazsa olmazıdır. 4. Hukuki ve siyasal sonuçlara katlanma Sivil itaatsizlik, siyasal bir eylemdir. Bunun sonucu da, itaatsizlik eylemiyle karşı çıkılan yasanın sonuçlarının baştan kabul edilmesidir. Çünkü eylem kamusal olduğu ölçüde katılanları kamusallaştırır ve siyasallaştırır.
Muhalefet partileri vergiler ve zamlar karşısında neredeyse sessiz. Evet, muhalefet ses veriyor ama verdikleri ses, sosyal medya açıklamaları ya da Meclis’te düzenledikleri basın toplantıları ile sınırlı.
  MUHALEFETİN SİYASAL SESSİZLİĞİ Şimdi sorabilirsiniz, sivil itaatsizlik nereden çıktı diye. Türkiye son bir haftadır vergilerin keyfi biçimde artması ve iğneden ipliğe her şeye yapılan zamları konuşuyor. Yapılan vergi artışı ve zamlar, toplumu ekonomik olarak çok daha zor duruma sokacağı açıktır. Toplum yapılan zamlardan, fakirlikten ve keyfilikten şikayetçi. Bunu da, kendisine uzatılan mikrofona söylüyor. Ama yapabileceği bu kadar. Çünkü yalnız. Çünkü muhalefetin, muhalefet partilerinin siyaseten kendilerini yalnız bıraktığını düşünüyor. Peki siyasetçiler özellikle muhalefet partileri yapılan zamlar karşısında ne tepki verdiler, ne söylediler?
Muhalefet partileri yaşananlar karşısında neredeyse sessiz. Evet, muhalefet ses veriyor ama verdikleri ses, sosyal medya açıklamaları ya da Meclis’te düzenledikleri basın toplantıları ile sınırlı.
En azından şimdilik. Bu açıdan iktidarın keyfiliği karşısında muhalefet partilerinin siyasal sessizliği, toplumsal tepkiyi kamusal alana taşıyamaması açıkçası büyük hayal kırıklığıdır. Görünen o ki muhalefet, hala 14/28 Mayıs yenilgilerinin yol açtığı travmayı atlatamamış görünüyor. Ya da muhalefetteki partilerin parti içi tartışmaları kamusal siyasetten daha önemli olduğu düşünüyor olabilirler. Bu haliyle iktidar/devlet iktidar blokunun tasavvur ettiği “Yerli ve Milli” muhalefete uygun davranıyorlar.
Muhalefetin siyaseti, siyasi tartışmayı salon siyasetinden çıkarıp sorunları agorada yani meydanlarda tartışılmasının önünü açmak olmalıdır. Böyle bir açılım, seçim sonrası içine kapanan muhalefetin yeniden toplumun umudu olması için fırsat olacaktır.
SİYASETİ SALONDAN ÇIKARMA ZAMANI Oysa yapılması gereken çok şey var. Evet muhalefet AYM’ye, Danıştay’a gidebilir ama bunlar yetersizdir. Muhalefet zaman kaybetmeden toplumla buluşmalı ve toplumun sorunlarını Meclis’e taşımak dışında bunları meydanlarda da güçlü biçimde seslendirilmelidir. Yani siyaseti salondan agoraya taşımalıdır. Yani muhalefet partileri, Meclis’e hapsedilen siyaseti buradan çıkarmak olmalıdır. Çünkü Meclis’e hapsedilen siyaset, salon siyasetidir. Yeni sistemle Meclis’in siyasi işlevini düşünürsek muhalefet için salon siyasetinin tek başına sorunları çözmekte yeterli olmadığı görülmelidir. O yüzden muhalefet partileri siyasi alana Meclis dışında, meydanları da eklemelidir. Ve bunu yaparken de başta örgütlü kesimler olmak üzere toplumun tümü muhalefetin siyasi ortakları olmalıdır. Muhalefetin siyaseti, siyasi tartışmayı salon siyasetinden çıkarıp sorunları agorada yani meydanlarda tartışılmasının önünü açmak olmalıdır. Böyle bir açılım, seçim sonrası içine kapanan muhalefetin yeniden toplumun umudu olması için fırsat olacaktır. Ve hepimizin bu umuda ihtiyacı vardır. Bir önceki yazı şöyle bitirmiştim;Oysa gelinen aşamada siyaseti salonda çıkarıp toplumsal düzeyde, sivil toplumla, STKlarla ve sosyal hareketlerle buluşturmak da herkesin ortak sorumluluğudur.” Ve meydanlara çıkıldığında sadece haklı olmak değil aynı zamanda bu haklılığı siyaseten etkili biçimde ifade etmek önemlidir. Sivil itaatsizlik bu yüzden hatırlanmalıdır.