Elbette, 8 Mart’ı her gün mücadele günü, alanı haline getiren birçok kadın, kurum ve platform var. Ancak, sahne ışıkları 9 Mart’ta üzerlerinden çekilecek. Asıl mücadele “yarın” başlıyor.  Bir 8 Mart daha geldi çattı. Kadınların bu gününde ve bu gibi günlerde aklıma takılan hep şu: o gün, bilemediniz o hafta bir çok etkinlik yapılıyor, mesele gündem oluyor ve sonra sahne ışıkları o konunun üzerinden çekiliyor. Her taraftan gelen mesajlar, postalar ve reklam kampanyalarına bir günlüğüne her yerde kadınlar var. Ya diğer günler? Elbette, 8 Mart’ı her gün mücadele günü, alanı haline getiren bir çok kadın, bir çok kurum ve platform var. Ancak, sahne ışıkları 9 Mart ve ötesinde üzerilerinden çekilecek. Bu nedenle de, şöyle düşünüyordum: “Bu 8 Mart, 25 saatlik bir gün”. Ama asıl mücadele, 8 Mart’ın son dakikasından itibaren, “yarın” başlıyor ve tüm bir sene sürüyor. Konferanslardan toplantılara, müzakere masalarından eşit temsiliyete  ve tabii ekranlara-medyanın birçok alanına kadınlar bütün bir yıl yok, yok, yok...Veya olduklarında çok çok azlar. Kadınların, seslerine her zaman yer ve kulak verildiği; kendilerinin her gün 8 Mart’mışçasına bir hassasiyetle görünür kılındığı pratiklere, alışkanlıklara ihtiyacımız var. 25.saatin “Dış Politikada Kadınları” Bizim, değişmeye ve değiştirmeye ihtiyacımız var. 8 Mart’ın, 25. saate uzatılmasında, en büyük sorumluluk ve rol sahibi olması gerekenler de medya ve politika. Çünkü, “kadınlar olmazsa olmayacağı” bilincini, görüntüsü ve algısını en önce onların yansıtması gerekiyor. Örneğin, yaklaşık iki haftadır Ukrayna-Rusya Savaşı’nı tartışırken de, erkeklerin bir kez daha Türkiye’deki tartışma ve yorumların ön planında olduğunu görüyoruz. Bilgi ve uzmanlık sadece erkeklerin tekelindeymiş gibi, sürekli erkek yorumcular konuşup duruyor. Oysa, “güvenlik” ve “askeri stratejiler” gibi konuların da, çok başarılı kadın uzmanları var. Ve açıkçası, bir çoğunun erkek uzmanlara göre, sunacağı çok daha yeni ve nitelikli analizler de... Böylesi donanımlı ve birikimli kadın uzmanların görüşlerine, ya tesadüfen medyadan birilerinin aklına gelip programlara veya röportajlara çağrılırlarsa erişebiliyorum. Veya içinde olma şansına eriştiğim iletişim ağlarında görüşlerini paylaştıklarında... Türkiye ve bölgesinde kadınların uluslararası siyasete ve siyasi yorum-analiz alanına etkin katılımının artmasını amaçlayan Dış Politikada Kadınlar İnisiyatifi (WFP14), politik düşüncenin her alanından uzmanların yer aldığı bir ağ. DPK sayesinde, tanıdığım kadın uzmanlarla iletişim halinde kalıyorum, onları daha iyi tanıyorum; çalışmalarını daha yakından takip edebiliyorum ve sürekli yeni kadınlar akademisyen, gazeteci ve yorumcularla da tanışabiliyorum. DPK, 2014’ten bu yana süren bir emeğin sonucu. Okan Üniversitesi İşletme  ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı ve  Uluslararası İlişkiler profesörü Zeynep Alemdar, bu girişimin kurucusu ve “fikir anası”. Prof. Dr. Alemdar, aynı zamanda Okan Üniversitesi, Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni de yönetiyor.Ben de, kadın hakları üzerine çalıştığım ve kafa yorduğum halde; Zeynep Hoca’nın yorumlarında, cinsiyet eşitliği hassasiyetinin ne kadar yerleşmiş ve kökleşmiş olduğu hep dikkatimi çeker. Zeynep, bir mülakatında şöyle diyordu: “Yaptığım veya okuduğum tüm araştırmalar, [kadınların dış politika alanında] daha uzun vadeli düşündüklerine işaret ediyor. Erkekler sorunları hemen çözmeye çalışırken, kadınlar her zaman daha uzun vadeli etkileri düşünür”. Ve dahası şu noktaya da vurgu yapıyor: “Barış masasında erkekler genellikle sınırlar ve silahlanma yarışının ne zaman durdurulacağı hakkında konuşurken, kadınlar işkence, taciz, cinsel şiddet ve çocuk askerler hakkında konuşuyor, daha önce düşünülmemiş konuları gündeme getiriyorlar.” DPK’nın kadınlarının hepsi, cinsiyetçi, ayrımcı, militarist dilden uzak olmaya söz vermiş uzmanlar. Zeynep’in deyişiyle; “Savaş ve çatışma yanlısı olmamaya, toplumsal cinsiyet eşitliği yanlısı olmaya söz verdiler. Bunlar bizim değerlerimiz.” Ne yapılabilir? DPK’nın kadın uzmanlara kalıplaşmış zihniyetlerle mücadeleyi nasıl etmeleri  gerektiğini tam da çerçeveleyip özetleyen bir “Eşitlik Rehberi” de kaleme aldı. Örneğin: “Biraz daha fazla çaba göstererek ve ‘geleneksel’ katılımcıların dışındaki katılımcıları göz önüne alarak daha iyi paneller düzenlenebileceğinin altını çizin. Mazeret: ‘Fark etmediğime inanamıyorum. Ne kadar mahçup oldum.’ Cevap: ‘Evet, ben de çok şaşırdım. Farkına varmanıza sevindim ve sizin farkındalığınızla bir daha böyle birşey olmayacağına inanıyorum.’” Veya... “Mazeret: ‘Bakın, kaç kolaylaştırıcımız kadın.’ Cevap: ‘Ne hoş, şimdi onları panellere de eklemeye ne dersiniz!’ Kolaylaştırıcıların önemli olduğunu ve tartışmayı yönlendirebileceklerini bildiğinizi ancak fikirlerini dile getirme ve kendilerini uzman kabul ettirme şansı bulamayacaklarını, bu yüzden de arabulucuların uzman kadınların yerine geçemeyeceklerinin altını çizin.” Kadınların “açık mikrofonu” olunca... DPK’nın kadın uzmanları ve diğer başka isimlerle de, bugünlerde Ben Seçerim Derneği’nin YouTube kanalında, Ukrayna-Rusya Savaşı’na dair “yorum kayıtları” yaptık. Mesela, Çin’de yaşayan ve mesleğini sürdüren akademisyen Doç. Dr. Ceren Ergenç, savaşa Çin politikası perspektifinde nasıl yaklaşıldığını anlattı. Xi’an Jiaotong ve Liverpool Üniversitesi öğretim üyesi Ergenç, Çin’in nasıl bir hassas denge politikası yürütmeye çalıştığını ama bunun da Beijing açısında artı/eksilerini tüm nüansları ile aktardı. Benzer biçimde, Yıldız Teknik Üniversitesi ve İktisadi Kalkınma Vakfı’ndan (İKV) Doç. Dr. Çiğdem Nas ise, konunun Avrupa Birliği tarafını bizlere anlattı. Gazeteci Ahu Özyurt ise, akademik olarak da branşlaştığı alanda askeri stratejiler ve güvenlik politikaları açısından bir kadın uzman olarak görüşlerini sundu. Gazeteci, diplomasi muhabiri Barçın Yinanç, gazeteci ve akademisyen Dr. Mühdan Sağlam ve tabii siyaset bilimci, Özyeğin Üniversitesi Uluslararası Bölüm Başkanı Prof. Dr. Evren Balta ve daha nice hakikaten şahane kadın da, “uzmanlıklarını konuşturdular”. Açıkçası, soru da yöneltmek için orada olmadan; bir nevi Hyde Park açık platformu gibi bu kadınlara sözü bırakmak ve sahne ışığının onlara dönmesi beni çok mutlu etti. Kendi yaptığım birçok şey, gösterdiğim çabanın ötesinde, onları izlemek bana keyif ve heyecan verdi. Ben Seçerim’in sosyal medya hesaplarında, 8 Mart günü boyu çok kıymetli bir çok kadının mesajı yayınlanacak. 8 Mart için, açık mikrofona ne söylemek istiyorlarsa, onu dile getirecekler. Mesela Türkan Elçi, bir şiirini okuyacak. Hacer Foggo, toplumumuzun en can yakan ve derin meselelerinden yoksullukla ilgili bizi düşündürecek. 8 Mart’ın ilk saatlerinden itibaren kadınlar konuşacak, seslendirecek ve yıl boyu da sahne ışıkları onların üzerinde olacak. Olmasını sağlayacağız... 8 Mart’ın 25. saati, biz hepimiz; kadınlarız.