Bu problemler Rusyayı siyasi ve ekonomik anlamda yoruyor. Kazakistana müdahale etmek zorunda kalması veya Kazakistan’ın bunu talep etmesi, görünürde lehine de olsa, gelecekte kaybedeceklerini düşündüğümüzde normal değil. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının 30. yılına denk gelen bugünlerde, Kazakistan’da başlayan protestolar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oldukça yakından takip edilir oldu ve durumun üzerine farklı kaynaklarca yazılar yazıldı. Bu protestolar, bir ilk değil ve büyük ihtimalle son da olmayacak. Sovyetler Birliği, Aralık 1991’de çözüldüğünde, yalnızca dağılışın kendisi değil, aynı zamanda sonrasında oluşturulacak yapılar da oldukça aceleye getirildi ve birçok sorun, kurulacak yeni ilişki ağları sonraki dönemlere bırakıldı. Bu çözümsüzlük veya eksik yapılaşma, 1990’larda başlayan büyük problemlerin (iktidar ve bürokrasi boşlukları, neredeyse her cumhuriyette görülen yerel mafyatik ve oligarşik unsurlar, Sovyetler sonrası nomenklatura olarak adlandırabileceğimiz eskiden Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne mensup fakat 1991 sonrası yeni kapitalist sistemde de kilit görevler ve ayrıcalıklar üstlenen kişilerin ve grupların varlıklarını devam ettirmesi vb.) artarak devam etmesine neden oldu. Kazakistan, bu anlamda önemli örneklerden bir tanesi çünkü saydığım problemlerin veya etkilerin neredeyse hepsinden biraz da olsa içinde barındıran bir ülke. Nazarbayev’in siyasi yolculuğu, 30 yıllık süreçte yaşananlar ve bugün geldiğimiz noktada üzerine daha fazla düşünülecek, çalışılacak ve konuşulacak bir hikaye ve anlamamız için bizleri bekliyor. Sovyetler Birliği sonrası hemen her ülkede, belli aralıklarla eylemler, olaylı iktidar değişimleri ve hatta iç savaşlara varan şiddette durumlar baş gösterdi. Bugün konuştuğumuz Dağlık Karabağ savaşından tutun, Kırgızistan-Tacikistan çatışmalarına, Belarus’un, Ukrayna’nın içinde bulunduğu olaylara kadar çok güncel ama aynı zamanda içinde yılları da barındıran sorunlar yaşanıyor, tarih kadar güncel siyasete de dokunan meselelerle düşünmek zorunda kalıyoruz. Bunun farkında olarak yapacağımız her değerlendirmenin, daha sağlıklı ve tutarlı olacağı düşüncesindeyim. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun tarihine bakarsanız, Rusya’nın gittikçe müttefik olarak adlandırdığı ülkeleri kaybettiğini göreceksiniz. Daralan bu çember, Rusya’yı ister istemez telaşlandırıyor, 2008’de ve 2014’te olduğu gibi müdahaleler yapmak zorunda bırakıyor. NATO’nun Doğu Bloku olarak tarif edilen ülkeleri içine katması, Rusya sınırına gittikçe daha fazla yaklaşması ve sonunda Ukrayna’nın Rusya açısından kaybı, (Bu olayı çok önemli bir yere koymak zorundayız çünkü Sovyetler Birliği sonrası en büyük düşüncelerden biri, Belarus-Ukrayna-Rusya üzerinden bir Slav Birliği kurmak ve her alanda ortak hareket etmekti.) askeri seçeneklerin daha fazla gözden geçirilmesine sebep oldu. Bunun etkilerini, gelecek yıllarda da görmeye devam edeceğiz. Kendi açısından önce Ukrayna, sonrasında Belarus ile uğraşmak zorunda kalan Rusya, şimdilik Ermenistan-Azerbaycan ve Tacikistan-Kırgızistan arasındaki ilişkileri istediği gibi sonuçlandırmış gözükse bile sürekli yeni birtakım problemleri çözmek zorunda veya bu problemlere müdahale etmek zorunda kalıyor. Bu, kendi gücünün ötesinde, devam eden bir çözülmenin ve buna engel olamamanın da bir sonucu. Vladimir Putin, 31 Aralık 1999’dan beri Rusya’nın başında ve artık yaşının 69 olduğunu hatırladığımızda, 2024 sonrasında Putin’in neler yapacağını henüz bilmiyoruz. Nazarbayev, 30 yıl ülkenin başında kaldıktan sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğunu 2019 yılında Tokayev’e devretmişti ve kendisini, bir emeklilik planı olarak Güvenlik Konseyi’nin başında tutmuştu. Dün yıkılan heykeli, Putin’in ve Rusya bürokrasinin, Putin’in ve mevcut iktidarın geleceğine dair kendi senaryolarını tekrar gözden geçirmelerine sebep olabilir ve büyük ihtimalle olacaktır. Kazakistan’da başlayan protestoların Rusya veya Çin tarafından yaratılmış bir kurgu olduğu iddialarına katılmıyorum. Önceki cümlelerimde de bahsettiğim gibi, bütün bu problemler Rusya’yı siyasi anlamda da, ekonomik anlamda da yoruyor ve yıpratıyor. Ukrayna sınırına asker gönderip, sonrasında Kazakistan’a müdahale etmek zorunda kalması veya Kazakistan’ın bunu talep etmesi, görünürde Rusya’nın lehine de olsa, bu yolda kaybettiklerini veya gelecek dönemde kaybetmesi muhtemel şeyleri düşündüğümüzde, pek normal değil. Rusya bürokrasisini ve dış ilişkileri yönetenlerini RT’nin başındaki Margarita Simonyan gibi karikatürize edip düşünmemek gerekiyor. Tokayev son olarak, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden müdahale talebinde bulundu ve bu başkanlığı dönem dönem değişen ve şu an söz yetkisi Ermenistan’da olan örgüt tarafından kabul edildi. Rusya, Ermenistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Belarus askerleri, Kazakistan’da görev yapacaklar. Kolektif Güvenlik Anlaşması’nın (1992 tarihli) 4. maddesine dayanan bu talep, imzacı ülkelerin birisine yapılan herhangi bir saldırının, kendi ülkelerine karşı yapılmış gibi karşılanacağını belirtiyor. Dönem dönem kötüleşen, dönem dönem iyileşen Rusya-Kazakistan ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılacağı artık belli oldu. Bundan sonra neler olacağı ise, hepinizi olduğu gibi beni de meraklandırıyor.