Kedilerin sağlığa olumlu etkilerini burada saymayacağım. Ben şifacı olduklarına inanıyorum. Tabii köpeklerin de. Ruh şifacıları. İnsanların açtıkları yaralarınızı iyileştirdiklerine inanıyorum. Sadece inanmıyorum. Hayatımdan biliyorum. Hayat sürprizleri ile var. Kimi zaman gözlerinizi kahkahalarınıza eşlik incecik bir çizgi haline getirecek kadar güzel sürprizler. Kimi zaman da tüm akışını donduracak, elinizi kolunuzu bağlayacak, günlerin gecelerin farkına varamayacağınız kadar felç edecek olanlar. Nefes almaktan öte bir mana arzulanıyorsa eğer her ikisinin de cilvesi olduğunu kabul etmek gereken. Geçen ömürde pek de sevimli olmayan bir iki sürpriz sonrasında ayağa kalkıp kendime yeni bir yol çizmeye karar vermiştim. Hareketsiz öylece kalakalmış halimden biraz da tiksinmiştim açıkçası. İşe yeni bir ev aramakla başladım. Oturmak istediğim mahalle belliydi, kiraların durumu da. Pes etmeden birkaç ay boyunca her gün ama her gün ilanlara baktım. Hafta sonları çeşit çeşit evleri gezdim. Hesap kitap yaptım, nasıl ayakta kalabilirim diye düşünmekten geceleri de pek uyuyamadım. Umudumu kaybedip şansım nerde güldü de evden yana gülecek derken istediğim muhitin tam ortasında, denize yakın, tatlı sakinleri olan bir apartman dairesi çıktı karşıma. Emlakçıyı aradım, aynı gün buluşup evi gezdik, birkaç dakika odalara bakındıktan sonra “tutuyorum” dedim. Emlakçı “yavaş” dedi. Sıra var. İsteyen başkaları da var. Sizin ve kefilinizin bilgilerini iletin, ev sahibine gönderelim. Değerlendirsin. Sonra bekleme süresi. Bizi beğendi mi beğenmedi mi diye kritikler yapıp tahminler yürütürken emlakçı aradı. “Müjde” dedi. Bir evi tek başına sıfırdan kurmak… Çok farklı hayallerle başladığım bir seneydi ve o “hayat” çok başka, bambaşka yerlere sürüklemişti beni. Çok değil birkaç ay önce yeni bir eve ama tek başıma çıkacağımı söyleseler dalga geçerdim. Oysa şimdi başkaları benimle dalga geçiyordu belki. Bilmiyorum. Sadece yeni bir hayat kurmaya ve bu hayatı kurmak için yaptığım borçlara odaklanmak istiyordum. Ailemin de desteği ile oturulur bir dört duvar yaratmıştım. Ama hayaletlerim de benimle gelmişti. Kaçmak bir yanılsama idi, öyle bir şey yoktu. Yeni eve alışmaları gerekiyordu o kadar. Korkuları, çekinmeleri geçtiğinde yatağın altından, duvarın arkasından daldılar tüm yaşam alanına. Yalnızlığın onlarca tonu benimleydi, hiçbir yere gitmemişlerdi. Camdan içeri giren güneş ışığıyla yansıyorlardı, gece aydan yansıyorlardı, vapurların sesinden, martılardan... Ben yine düşüyordum ama bu defa başka bir parke zemin, başka bir halı vardı. Düşmek yine can yakıyordu. Canım yanmaya devam etti, haftalarca. Birgün bir kedi fotoğrafı görünceye kadar devam etti. Hatta o fotoğrafı gördüğüm anda da hâlâ yanıyordu. Fotoğrafının altında hikayesini okudum. Ortak ne çok şey yaşamışız dedim, biraz içimden, bir kısmını sesli, evdeki boşluğa doğru söyledim. Koşup gidip sarılıp evime almak istedim. Koşup gidemeyeceğim bir mesafedeydi maalesef. Birkaç gün geçti. Bir pazar sabahı İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna gelmiştim. Bahçeli kocaman bir ev gördüm. Ev çok güzeldi. Kocaman olduğu, bahçesi olduğu için değil. O evde yaşayan kadın sanırım olduğu her yeri güzelleştirirdi. Zili çaldım, içeri girdim. Bir sürü kedi ve birkaç köpek vardı. Kimi kadının kendi yavruları kimi kurtarıp yeni bir ev bulana kadar yuva oldukları. Beni birkaç dakika bekletti. Sonra kucağında ürkek siyah oğlanla çıkageldi. Yere bıraktı, eğildim, kollarımı açtım ve kucağıma aldım. Küçük, tatlı kafasından öptüm. Bence ne olduysa o anda oldu. Bir film sahnesi olsa, o anda daha önce siyah beyaz olan görüntü birden renkliye döner, kasvetli müzikler bitip en neşelisinden şarkılar başlardı. Spot ışıkları ikimize döner ve mutlu son yazardı. Bizim için son değildi bu sahne elbette, bir başlangıçtı. Onu yalnızlığımla paylaştığım evime getirdim. Kapıdan girdi. Kapıdan girdikten sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.
“İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz” demiş yazar Anatole France. Şanslı olanın onlar değil, onlarla bu sevgiyi paylaşabildiğimiz için biz olduğumuzun farkındaymış.
Gelgitlerini şu an pek de hatırlamadığım sancılı birkaç hafta. Sonrasında bana güvendi. Sanırım ben bir daha bu duyguyu birine karşı bu kadar çabuk hissedemem. Ama o bana kendini bıraktı. Onu sevmeme izin verdi. Onu daha önce sıkıldığı bir oyuncak gibi atan insanın cezasını bana kesmedi. O da beni sevdi. Giderek daha az hayalet görmeye başladım önce. Sonra, hatırlamıyorum bile ne zaman tamamen kayboldular ortaklıktan. Sevgi iyileştirirdi. Sevgi iyileştirdi. Bir hayvanın size vereceği şifayı tahmin etmek için hayal gücünüz, aklınız o kadar yetersiz kalır ki. En azından benimki öyle idi. Ona geçici yuva olan Begüm geçen gece bana “İkiniz de birbirinize o kadar iyi geldiniz ki” diye yazdı (Melek diye bir şey varsa Begüm onlardan biri olmalı). O umutsuz, vazgeçmiş ve vazgeçilmiş hâlim beni daha önce tanımayan bir insanın bile anlayacağı kadar sinmişti her hücreme. Bana bakınca gördüğü buydu. Onu koruyup seveceğini zannettiği ailesi tarafından sokağa terkedilmiş, ölür mü kalır mı hiç önemsenmemiş bir kedi de benden farklı görünmüyordu sanırım. Her ikimizi de ilk karşılaşmamızdan altı ay sonra bambaşka yerlerde görmek onu da mutlu etmişti. Kedilerin kalp hastalıkları, alerji ya da anksiyeteye olumlu etkilerini burada saymayacağım. Ben şifacı olduklarına inanıyorum. Tabii köpeklerin de. Ruh şifacıları. İnsanların açtıkları yaralarınızı iyileştirdiklerine inanıyorum. Sadece inanmıyorum. Hayatımdan biliyorum. “İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz” demiş yazar Anatole France. Şanslı olanın onlar değil, onlarla bu sevgiyi paylaşabildiğimiz için biz olduğumuzun farkındaymış. Sokaklarda, barınaklarda size de şifa verecek o kadar çok hayvan var ki. Evrene bir iyilik bırakmak için size de vesile olur hem. Umarım ihtiyacı olan herkes “şifasına” kavuşsun. Not: Bu yazıyı yazdıktan hemen sonra Seferihisar’da yakılarak katledilen Şila’nın haberini ve fotoğrafını gördüm. Güzel çocuk, umarım en azından gittiğin yerde mutlu olursun. Bu cinayetin failinin en ağır cezaya çarptırılmasını istiyorum. Hep beraber takipçisi olalım.