Bereket Rizespor Başkanı Tahir Kıran, “o takımı sahaya gömeceğiz” diyerek, istemeden Galatasaray’ı motive etti. Çünkü bu söz, futbola ait bir söz değil! Futbol, yeteneklerle oynanan bir oyun ve emeğe saygı esastır. Çıkar, oynarsınız; yenilir ya da yenersiniz. Futbolun bir bilim, sahanın da bir laboratuar olduğunun kanıtı bir maç izledik. Rizespor, daha maç başlamadan, yöneticileri aracılığıyla yeşil sahaya değil “arena”ya çıkacaklarının ipuçlarını vermişlerdi. Buna hakem de katkı verdi; ne kadar takdir hakkı varsa Galatasaray’ın aleyhine ve Rizespor’un lehine kullandı. Hakemin takdir hakkı sayesinde Rizespor bir anda öne geçti ve o andan itibaren hakem, Galatasaray’ı kullandığı kartlarla sindirmek istedi. Sonra da maçtaki inisiyatifini elden kaçırdı. Muslera ve Muhammed, ilk sarı kartlarından sonra ikincisini görebilecekleri hareketler yaptılar. Ama hakem onları oyundan atamadı; üstelik her ikisinin hareketleri de sarı kart gerektirecek kadar barizdi. Hakem atma cesareti gösteremedi; çünkü Muslera da, Muhammed de, ilk sarı kartı hak etmemişlerdi. ÇEKİRGE, BİR SIÇRAR, İKİ SIÇRAR! Her ne kadar Rizespor’un attığı ikinci gol öncesinde Berkan’a faul vardıysa da Galatasaray iki hata yaptı; her iki hata da golleri getirdi. Rizespor bir anda 2-1 öne geçti. Nedir Galatasaray’ın hataları? Öne geçtikten sonra topa basmayı bırakıyorlar; rakibe alan veriyorlar ve eğer top kendilerine gelmişse rakibin kendilerine basmasını bekliyorlar. Sonuçta da biliyoruz ki “çekirge bir sıçrar, iki sıçrar”! Nihayet çekirge sıçramayı bıraktı ve Galatasaray üst üste iki gol yedi. Futbol, hayat gibidir; her zaman istediğin sonucu alamayabilirsin. Yenilmek de futbolun içindedir; yenmek de! Ancak işinizin hakkını vermediğiniz an yenilmiş olursunuz. Yedikleri iki gol öncesinde Galatasaraylı oyuncular, topa basmayı bırakmıştı ve izlediğim bütün maçlarda ne zaman Galatasaraylılar topa basmayı bıraksa gol yediklerini biliyoruz. MAÇI, FATİH HOCA ÇEVİRDİ! Mucizelere inanmam; mucize gibi görünen şeyin arkasında sayısız zahmetlerle birikmiş bir emek olduğunu bilirim. Bireysel yeteneklere umut bağlamam; bilirim ki “el ele vermeden, taş yerinden kalkmaz”. Bununla birlikte insanlık tarihi, hep bazı isimleri yazmış ve onları bize kadar ulaştırmıştır. “Fatih’in fethettiği İstanbul”u biliriz ama topu döken ustayı bir çırpıda hatırlamayız. Hindistan’ı fetheden İskender’i biliriz ama “yanındaki aşçı”yı hatırlamayız. Hayatın öne çıkardıkları hep, “Einstein kadar zeki” ve “Nemrut’un ateşe attığı İbrahim gibi mucizevi”dirler. Tıpkı Rize maçındaki Fatih Hoca gibi! Rizespor gibi ligin dibine demir atmış bir takım karşısında, hocanın yaptığı hamlelere “mucizevi” demek, abartılı gelebilir. İkinci yarıda, oyuna aldığı Ömer Bayram ve Halil Dervişoğlu ile birlikte gözünü budaktan esirgemeyen bir Galatasaray çıktı ortaya. Maç 2-2 olmuşken ve Berkan Kutlu kırmızı kart gördükten sonra Diagne’yi oyuna almak, her babayiğidin (anayiğidin de) göze alacağı bir hamle değildi. Bir teknik direktör o hamleyi yapıyorsa bize hakkını vermek düşer. SAHAYA GÖMMEK NE DEMEK? Bir süredir söylemeye çalışıyorum; Fatih Hoca, Süper Lig takımlarına karşı motive olamıyor. Marsilya maçıyla Alanya maçı arasındaki fark, esas olarak, Fatih Hoca’nın motivasyon düzeyidir. Zaten bu nedenledir ki Marsilya’dan sonra Rize’de motivasyonunun düşeceği kanaati hasıl olmuştu bende. Bereket Rizespor Başkanı Tahir Kıran, “o takımı sahaya gömeceğiz” diyerek, istemeden Galatasaray’ı motive etti. Çünkü bu söz, futbola ait bir söz değil! Futbol, yeteneklerle oynanan bir oyun ve emeğe saygı esastır. Çıkar, oynarsınız; yenilir ya da yenersiniz. Fatih Hoca, bu sene ilk kez bir Süper Lig maçında sahadan hiç kopmadıysa futbola ait olmayan bu sözlerin etkisinin büyük olduğundandır. 10 kişi kalmış takıma Diagne’yi monte etmesi ve onun çabasıyla üçüncü golü atmış olmaları da bunun işaretidir. Galatasaray, 10 kişi kaldığı ve zaman zaman koptuğu maçı aldıysa Rizespor başkanının, futbol dışı üslubunun etkisini unutmamak gerekir.