Sınır koyma bebeklik döneminden itibaren bakım verenler tarafından aile içinde öğrenilen ve sürdürülen bir kazanımdır. Sınırlar en temelde bakım verenin tutumlarıyla birlikte bebek bedeninin korunması ile başlar. Bu korumanın fiziksel olarak beden bütünlüğünü ve sağlığı tehdit edebilecek etkenlere karşı devrede bulunurken, fiziksel ve cinsel istismar risklerine karşı da aktif halde olması beklenir. Fiziksel sınırlar çocukların gelişim dönemlerine ve bakım ihtiyaçlarına göre esneklik gösterebilir. Gelişim dönemlerine göre çocuğun kendi bedenine ve diğerlerinin bedenine dair sınır algılarını bir başka yazıda ele alabiliriz ancak şimdi duygusal sınırlardan bahsedeceğiz. Duygularımızı bedenimizden tümüyle ayrı olarak ele alamadığımız gibi, sınır kavramının da duygusal ve fiziksel olarak iç içe geçtiği yerler olduğunu hatırlatmakta fayda var. Fiziksel sınır ihlalinin aynı zamanda duygusal sınırları zorladığını bilmek gerekir.  Örneğin yemek yememekte direnen bir çocuğun burnunu kapatarak zorla yemek yedirmek hem fiziksel sınırları aşmakta hem de çocuğun kişisel alanına müdahale etmektir. Çocuklar kişisel sınırları soru sorarak, davranışlarına aldıkları tepkilere bakarak ve diğerlerini gözlemleyerek öğrenirler. Bebeklik itibariyle özellikle anne ile hem fiziksel hem psikolojik ihtiyaçlar sebebiyle içe içe geçmiş ilişki sonrası güvenli bir ayrışma beklenir. Bu noktada çocuğu anneden ayrışırken cesaretlendirmek, tercihlerine saygı duymak, ihtiyaçlarını gözlemlemek ve doğru zamanlama ile müdahale etmek çocuğun duygusal gelişimini desteklemekle birlikte kişisel alanlarını belirlemesine yardımcı olur. Sınırların öğrenilmesi ebeveynlerin kendi sınırlarını korumalarıyla pekiştirilir. Örneğin bir başkasının odasına girerken kapıyı çalma gerekliliği, başkalarının yanında kıyafet değiştirilmeyeceği veya fiziksel ihtiyaç olmadığı sürece tuvaleti kullanırken, banyo yaparken yalnız olmak gerektiği bilgisi ilk olarak evlerde öğrenilir. Aynı şekilde bazen yetişkinlerin kendi aralarında konuştuğu konuların çocuklardan uzak tutulması hem ebeveynlerin hem çocukların sınırlarını koruyan bir yaklaşım biçimidir. Örneğin ekonomik güçlükler yaşayan bir ailede çocukların bu konudaki bilgisi kendilerini ilgilendiren sınırlarda (oyuncak, dışarıda aktivite vs. için ayrılan bütçenin kısıtlılığı gibi) olmalı; evin diğer giderleri, aylık ödemeler gibi konular mümkün mertebe çocukların etkileneceği boyutta konuşulmamalıdır. Ebeveynlerin baş etmesi gereken finansal konulara çocukların çok yakından eşlik etmesi çocuklar üzerinde duygusal baskılara, çocuk rolünün dışına çıkma arzusuna, ebeveyne destek olmak zorunda hissetmeye kadar gidebilir. Bir süre sonra çocuğun sınır karmaşası yaşayarak çocuk ve yetişkin rolleri arasında gel-gitler yaşaması kaçınılmaz olur. Aile içinde ekonomik, ilişkisel, gelişimsel zorlanmalar yaşanırken elbette çocuğun bütün bunlardan izole tutulması gerçekçi bir beklenti olmaz. Hatta bir noktaya kadar ebeveyne duygusal destek vermenin, olumsuz duygulara eşlik etmenin hem yetişkin için hem çocuk için iyileştirici etkisi vardır. Ancak çocukla dertleşmek, çocuğu arkadaş rolüne koymak, yaşının ve gelişim düzeyinin üzerinde bir anlayış ve eşlik beklemek çocuğun duygusal sınırlarını zorlamak ve manipüle etmek olarak deneyimlenebilir. Örneğin ebeveynleri tartıştıktan sonra tartışma konusuyla ilgili fikri sorulan (Burada bahsedilen yaşanan gerginlikle ilgili duyguları değildir; aksine duygular hakkında konuşulması önerilir.) hatta hakemlik yapması beklenen bir çocuğa kendi sınırlarını aşarak yetişkin rolüne bürünmesi beklendiğine dair mesaj ulaşır. Böyle bir durumda çocuğun ihtiyacı olan şey tartışmanın içine çekilmek değil, sınırlarına saygı duyarak onu çocuk haliyle kabul eden, gelişim düzeyinin üzerinde beklentileri olmayan, gerginlik karşısında çocuğu sakinleştirebilen ebeveynlerdir. Çocuklar genellikle her konuda çok soru sorarlar. Günlük rutinlerle ve karşılaştıkları yeni durumlarla ilgili, ilişkisel konularda, cinsellikle ilgili, ailenin yaşadığı problemlerle ilgili, içinde bulundukları gelişimsel dönemin getirisi olan sorular sorarlar. Genellikle çocukların hayal gücü çok gelişmiştir ve sordukları sorularda sınır tanımazlar. Ancak yetişkinlerin verdiği cevaplar çocukların kendi sınırlarını tanımalarına ve diğerlerinin sınırlarına saygı duymayı öğrenmelerine yardımcı olur. Sorular cevaplanırken çocukların yaşları ve gelişim düzeyleri dikkate alınarak, sınırlı ve net bilgi vermek önemlidir. Her soru her zaman yanıtlanamayabilir, bunu şeffaflıkla çocuğun anlayacağı bir biçimde ifade etmek gerekir. Örneğin karşılaştığınız soru, çocuğun gelişim düzeyinin üzerinde bir cevap içeriyorsa ve buna o an için verebileceğiniz doğru bir cevabınız yoksa ‘bu soruyu düşünmek için biraz zamana ihtiyacım var, biraz araştırdıktan sonra sana doğru bir yanıt verebilirim’ diyerek ihtiyacınız olan zamanı alabilirsiniz. Böylece çocuk yanlış veya belirgin olmayan bir bilgiyle geçiştirilmeyerek yaşına uygun sınırlı bir bilgiye erişmiş olur. Unutmamak gerekir ki duygusal olgunluğunun üzerinde bilgiye erişmek çocuk için rahatsız edici olabilir ve hatta istismara uğramış hissettirebilir. Bu noktada çocuğun duygusal sınırlarına saygı duymak, çocuk adına o sınırlara sahip çıkmak çok önemlidir. Çocukların sınırlarını öğrendikleri ve sınırlarla ilgili farkındalık kazandıkları bir diğer alan arkadaş gruplarıdır. Beraber etkileşimde oldukları, duygusal ve fiziksel olarak paylaşımda bulundukları sosyal alanlar çocuklar için oldukça öğreticidir. Bu alanlara herkesten önce ebeveynlerin saygı duymaları, çocuğun bedensel ve psikolojik bütünlüğü tehlikeye girmediği müddetçe arkadaş gruplarındaki ilişkiye müdahil olmamaları çocuğun sosyal gelişimini destekler. Örneğin arkadaşlar arasında yaşanan bir tatsızlığa o esnada veya çocuğunun üzüldüğüne şahit olan bir annenin sonradan müdahale etmesi hem kendi çocuğunun hem diğer çocukların sınırlarını yok saymak anlamına gelebilmektedir. Bu davranışla çocuğa iletilen mesaj problem çözme konusunda yetersiz olduğu ve korunmaya ihtiyacı olduğudur. Böyle bir durumda ebeveynin çocukla problem çözme yöntemlerini beraber değerlendirmeleri, alternatif davranış biçimleri hakkında konuşmaları ve sosyal etkileşimin devamlılığını cesaretlendirmesi önerilir. Böylece çocuk alternatif başa çıkma yöntemlerini öğrenmekle birlikte sosyal alanının kendi sınırı olduğunu, ebeveynin o sınır üzerinde limitli bir müdahalesi olabileceğini deneyimlemiş olur. Kendi sınırlarını fark eden ve ebeveyni tarafından o sınırlara saygı duyulduğunu gören çocuk, kendi alanı içinde daha cesaretli ve böylece karar verme ve başa çıkma becerilerini geliştirmesine destek olacak alana erişmiş olur. Çocuklar, ebeveynlerinin onları farkındalıkla dinlemelerine, duygusal ihtiyaçlarını görmelerine ve sosyal ilişkilerinde kendilerine rehberlik etmelerine ihtiyaç duyarlar. Okulda veya arkadaş grubunda yaşadığı problemi anlatan çocuğun, kendisini yargılamadan ve ilgiyle dinleyen bir ebeveyn görmesi çocuğun öz-değerlilik hissini destekler. Problemi dinleyen ebeveynin çocukla beraber alternatif baş etme yöntemleri geliştirirken çocuğun duygusal sınırlarını gözetmesi, çocuğun gelişim dönemine uygun bir olgunluk beklemesi, dışarıdan gelen olası bir sınır ihlaline karşı dikkatli olması beklenir. Örneğin bir arkadaşıyla veya kardeşiyle tartışma yaşayan bir çocuğu, babasının problem çıkmaması için alttan almaya veya anlayışlı davranmaya zorlaması, çocuğun kızgınlığının/üzüntüsünün/hayal kırıklığının görülmediği ve duygusal sınırlarının ihlal edildiği anlamına gelebilmektedir. Problem çıkmaması, tartışmanın uzamaması veya etraftaki yetişkinlerin rahatsız olmaması için bir çocuğu istemediği bir ‘olgunluk’ seviyesine zorlamak, çocuğa duygusal ihtiyaçlarının önemsenmediği, sınırlarının korunmadığı ve derinlerde bir yerde ‘değersiz’ olduğu inancını aşılayabilir. Sosyal çevresinde veya kardeşleriyle ilişkisinde problem yaşayan çocuğa, öfke, hayal kırıklığı, üzüntü ve benzeri duygularının kabul edilebilir olduğu mesajını vermek, alternatif düşünme biçimleri üzerinde çalışırken çocuğun duygusal sınırlarını gözeterek onu istemediği bir davranışa zorlamamak çocuğun psikolojik ve sosyal gelişimini önemli ölçüde destekler. Bazen ebeveynler çocuklarına olumlu bir davranış kazandırmak veya sahip oldukları olumsuz davranışı ortadan kaldırmak için sosyal ortamlarda çocukları hakkında konuşurlar. Bu sohbetlerin amacı olumlu davranış kazandırmak olsa da içerik bakımından çocuğun başkalarının yanında eleştirildiği, beğenilmeyen davranışlarının açık bir şekilde konuşulduğu bir sohbet çocuk için rahatsızlık verici olabilir. Çocuğun ev içindeki tutum ve davranışlarının ve kendi sosyal alanı içerisinde kurduğu etkileşimlerin başkalarının yanında olumsuz haliyle ele alınması, çocuğun özel hayatının ifşa edilmesi ve sınırlarının aşılması anlamına gelmektedir. Özel alanına saygısızlığı deneyimleyen çocuk kendi sınırlarını tanımlamakta ve korumakta güçlük yaşar. Aile içinde başlayan sınır ihlalini çocuk normal bir müdahale olarak öğrenip sınırlarını korumakla ilgili becerilerini geliştiremediğinde, yetişkinlik döneminde benzer sorunlarla karşılaşması şaşırtıcı olmaz. Kişisel sınırlarla ilgili değinilebilecek onlarca alan, yüzlerce örnek bulunabilir. Çocukluk döneminde aile içinde temelleri atılan sınır kavramı, yetişkinlik döneminde psikolojik sağlamlık için koruyucu ve hatta önleyici bir yapı olarak karşımıza çıkar. Kişisel sınırların farkındalığıyla yetiştirilmek, yetişkinlik döneminde olumlu benlik algısı, gelişmiş karar verme becerileri, kendine ve başkalarına dair farkındalık, hatalar karşısında işlevsel telafi yöntemleri ve başka birçok kazanımın yordayıcısı olabilmektedir. Konuyla ilgili daha fazla bilgi almak için; https://www.kandelapsikoloji.com/