Sedat Peker’in iddiaları ve ardından gelen başka açıklamalar, münakaşalar ile sistemin çarpıklığı oldukça popüler ve medyatik bir hale büründü. Yeni isimler, skandallar, ilişkiler, iddialar... Her bir iddia ve isim sistemin çarpıklığını göstermesi açısından oldukça önemli ancak bugün ve gelecek adına yapılan tartışmalar kişilerin çok daha ötesinde “sistemi” ve “büyük resmi” tartışmayı, gelecek için aklı selim alternatifler üretmeyi gerektiriyor. Halbuki tartışmaların seyri siyaseti araçsallaştıran popülizme de hizmet ediyor. Uzun bir süredir popülizme karşı siyaset/muhalefet stratejileri üzerine çalışıyorum . Farklı yazılarımda popülist otoriterlikle mücadele yöntemlerini ele almıştım bu yazıda ise popülizmin yarattığı siyasal atmosferde siyasetin araçsallaştırılmasına değinmek istiyorum. Son dönemlerin en popüler kavramlarından biri popülizm. Siyaset biliminde kavram üzerine oldukça çekişmeli bir tartışma olsa da temel olarak şöyle tanımlamak mümkündür: Popülizm toplumu “biz” ve “onlar” olarak iki kategoriye ayırır. Çoğulculuğa karşıdır. Popülistler kendilerini “yozlaşmış/işbirlikçi elitlere” göre halkın temsilcisi olarak konumlarlar. “Onlar” olarak kategorize ettiği kendilerini desteklemeyenleri ise meşru görmezler. Muhalefetteyken iktidardakileri seçkincilik (elitizm) ile suçlayan popülistler iktidara geldiklerinde muhalefeti adeta şeytanlaştırırlar. Siyasete “ahlaki normlar” atfeden popülistler kendilerini desteklemeyenleri gayri-ahlaki davranmakla itham ederler. Popülizm, insanların yaşadığı siyasal ve ekonomik sorunlar karşısında yeni siyasal temsilciler aramasından doğdu ve yükseldi. Dünyanın yerleşik demokrasilerinden otoriter eğilimleri olan pek çok ülkeye kadar popülizm siyasetin belirleyici aktörü olmaya başladı. İktidardaki popülistler kurumları kontrol ederek, denge ve denetleme mekanizmalarını tahrip edici önlemler almaya başladılar. Popülistler bunları yaparken tüm güçlerini de halktan aldıkları iddiasına dayanıyorlar. Örneğin, Türkiye, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde popülist iktidarlar kurumları kontrol altına alarak ülkelerini otokratik eğilimleri kuvvetli ülkeler haline getirdiler. SORUNUN KAYNAĞINI ÇARPITMA VE REYTİNG SİYASETİ Popülizmin bir diğer yansıması ise siyasetin tarzına olan etkisi. Popülizmin bir ideoloji, söylem, tarz, strateji olduğu gibi çeşitli yaklaşımlar olsa da her açıdan siyasetin üslubunu ve tarzını belirlediği aşikar. Krizden ve kutuplaşmadan beslenen, sürekli bir tehdit algısına dayanan bu üsluba kaba tavırlar ve elit karşıtlığı eşlik ediyor. Son dönemde Türkiye’deki “popüler” tartışmalar bu üslubun siyasete ne kadar etki ettiğini düşündürdü bana. Sistemi değil şahısları tartıştığımız “magazinel” siyaset aslında popülizmin bir sonucu ama bir taraftan da onu besleyen bir ortam yaratıyor. Popülist üslubun karşısında ise uzmanlığa başvuran, sağduyulu tavırlar arayan, istikrar ve ilerleme odaklı siyasal partiler ve aktörler değersizleştiriliyor. Bu durum ise siyasetin araçsallaştırılmasına hizmet ediyor. Çoğunlukla muhalif aktörlerden de kutuplaşmayı besleyen, popülist söyleme dahil olan, olmazsa kendine yer bulamayan bir çerçevenin içinde hareket edilmesi talep ediliyor. Bu performansa dayalı popülist tarz kendi kitlesini mobilize ederken ve “reyting” artırırken, kutuplaşmayı da körüklüyor. Popülizm konusunda önemli çalışmaları olan siyaset bilimci Benjamin Moffit’e göre siyasetin medyatikleşmesi ile çağdaş popülizm arasında bir yakınlık vardır. Moffit; medyanın insanların ilgisini çekebilmek için yeterince rekabetçi olabilmesi için kullandığı değer ve tekniklerin siyaseti şekillendirdiğini, böylece politikanın medya mantığının ritmine, taleplerine ve süreçlerine bağlı hale geldiğini ifade eder. Moffit bu teknikleri şöyle sıralıyor:[i]
  • Basitleştirme, kutuplaştırma, yoğunlaştırma, kişiselleştirme, görselleştirme, stereotipleştirme,
  • Duygusallaştırma ve kurulu düzen karşıtı tavır,
  • Olumsuzlama, spor temelli dramatikleştirme ve üslubun içeriğe karşı üstünlüğü,
  • Çatışmanın önceliklendirilmesi,
  • Skandallara odaklanma,
  • Diğer duygulara karşı görsel olana ayrıcalık tanıma.
Bu tekniklerin bir kısmının siyasetin sorun ve çözüm önerilerinin aktarılması için kullanması gereken teknikler olduğunu söylemek mümkündür. Ancak, siyaset bütünüyle bu tekniklere teslim olursa siyasetin alternatif politikalar üreten, çözüm öneren, sorunun kaynağına inen yaklaşımlar yerine “reyting” odaklı popülizme teslim olmasının önü açılır. POPÜLİZME KARŞI ALTERNATİFİN POLİTİKASI Popülist tarzın hakim olduğu bir sistemde muhalefetin ikilemi ise şu oluyor. Ya o kutuplaşmadan tamamen çıkacaksınız ya da kutuplaşmaya dahil olup çok gündeme geleceksiniz ama aslında o kutuplaştırıcı dili besleyeceksiniz. Dolayısıyla popülizmin karşısında başka bir popülist alternatif üretmek dışında farklı, kapsayıcı bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu da sorunları kişilerin kavgalarının çok ötesinde sistemin yozlaşması ve çarpıklığı ile açıklamak ve bu sistemi dönüştürecek önerileri sunmak. “Siyasal adaletin inşası için #HADİ” başlıklı yazımda detaylıca ifade ettiğim bu politikaları tekrar sıralıyorum.
  • Ülkeyi yeniden inşa programı sunmak
  • Siyaset yapma biçimini değiştirmek
  • Siyasetin finansmanını düzenlemek ve adil hale getirmek
  • Katılımcı ve çoğulcu bir demokrasi inşa etmek
  • Güvenlikçi devlet yerine sosyal devlet vaadi
Türkiye’de popülist otoriterliğe karşı mücadele için reytinge ve şahıslar üzerinden magazinel tartışmalara değil, sorunların kaynağına inen geleceğe dair çözüm önerileri üreten bir siyaset üslubuna ihtiyaç var. Bu da sosyal ve siyasal adalet temelli politikaları üretmek ve bunları ısrarla tartışmak ve tartıştırmakla mümkün.
[i] Benjamin Moffit, Popülizmin Küresel Yükselişi: Performans, Siyasi Üslup ve Temsil, İletişim Yayınları, 2016, s.119.