Kadın, erkek, genç, yaşlı, öğrenci, akademisyen, sanatçı, yazar, siyasi parti yöneticisi - üyesi yahut hiçbir siyasi parti aidiyeti olmayan vatandaş…Kısacası düşünen, eleştiren, sorgulayan hemen hemen herkes TCK 299’dan nasibini alırken, Tiyatro sanatçısı Genco Erkal hakkında da Cumhurbaşkanına Hakaret ettiği iddiası ile iddianame düzenlendiği haberini okuduğumda, tiyatroya bir ömrü adayışı, hicivleri ve siyasi mizah anlayışı ile tanıdığımız büyük ustanın hangi sözlerinden rahatsız olduklarını merak ettim. İddianameye konu olan cümleleri gördüğümde şaşırmadığımı üzülerek dile getirmeliyim. Araştırdığımda karşıma çıkan gerçek; hukuku sınırsız bir güç olarak kullanmayı tercih eden bir iktidar ve Genco Erkal’ın 5 sene önce attığı tweetlerden ibaretti. “Âlemin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına diplomayı ortaya bir koy bakalım” “Eyvah, güzelim Ayder Yaylası’nı bitirmeye karar vermiş. Parmağının değdiği yeri beton edip kurutur” "Başkanlık sistemi yetmez. Türk usulü çobanlık sistemi olsun" İddianameye konu olan tweetleri yazıma da konu etmekte bir beis görmüyorum çünkü yazılan bu cümlelerde hakaret olmadığının farkındayım, kaldı ki bu tespiti yapabilmek için ne üstün bir zekaya ne de hukuk fakültesinden mezun olmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Okuyan, anlayan her bir bireyin bu cümlelerin hakaret suçuna vücut vermeyeceği; bir siyasi partiyi, siyasetçiyi veya cumhurbaşkanını eleştirmenin yasak olmadığı, aksine eleştirinin de bir hak olduğu analizinde ortaklaşacağını düşünüyorum. Günümüzde bu paydada ortaklaşmak ve hakkını bilmek ne yazık ki meziyet değil, asıl meziyet içeriğinde hakaret olmayan paylaşımlardan kanunların içini boşaltırcasına Cumhurbaşkanına hakaret suçu yaratabilmek (!) Anayasa değişikliği sonrasında hukuk alanında en çok tartıştığımız ve uygulamadaki sorunlarını dile getirdiğimiz konulardan biri de partili Cumhurbaşkanı pratiğinde Cumhurbaşkanına hakaret suçu yargılamaları sorunu oldu. Cumhurbaşkanına hakaret suçunu değerlendirmeden önce üzerine düşünmemiz gereken sorular var. Dünyanın ileri demokrasilerinde Cumhurbaşkanına Hakaret suçu adı altında bir düzenleme var mıdır? Cumhurbaşkanlığı makamı ile birlikte aynı anda devlet başkanlığını, hükümeti temsil etmeyi ve parti başkanlığını aynı anda yürüten başka bir devlet başkanı var mıdır? Bu soruların cevabını aradığımızda Anayasa ve Ceza hukuku düzenlemeleri arasında bir çatışma kendini gösteriyor. Esasen Anayasal açıdan Cumhurbaşkanının devlet başkanlığı, hükümeti temsil ve siyasi parti başkanlığı görevlerini aynı anda yürütmesinde bir engel bulunmuyor ama sorun birçok yetkiyi ve görevi tek elde tutan, bağımsız olmayan cumhurbaşkanına yönelik hakaret suçu işlendiğinde doğuyor. Çünkü TCK 299’da korunan değer cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığıyken, ceza hukuku pratiğinde bu gerçek unutulup, yürütmeyi yahut siyasi partiyi temsil eden kişiyi de aynı kanun maddesi ile korunma altına alınması eşitsizliği beraberinde getiriyor. Elbette bireylerin birbirine hakaret etmemesi gerektiği bilincindeyim, kaldı ki Türk Ceza Kanunu bireylerin şeref ve saygınlığını korumak adına TCK’da hakaret suçunu ele almış ve ceza öngörmüştür. Böyle bir düzenleme hali hazırda kişilerin şeref ve saygınlığını korumayı amaçlarken Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu adı altında başkaca düzenleme yine Türk Ceza Kanunu’nda yer alıyor. Asıl tartışma da burada başlıyor. Hepimiz biliyoruz ki tüm yurttaşlar kanun önünde eşittir. Esas olan kanun karşısında bireyin kim olduğunun bir önemi olmaksızın, ayrım yapılmaksızın yasa korunmasından faydalanmakken, TCK 299 (Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu) kanuni eşitsizliği yaratıyor. TCK 125 (Hakaret Suçu) ile tüm bireylerin onurunu, saygınlığını korumayı hedefleyen bir düzenleme mevcutken, ayrıcalıklı bir düzenleme ile tek bir kişinin özel korunmasını sağlayan TCK 299 ile eşitlik ilkesine ket vuruluyor. Son anayasa değişikliğinden itibaren, Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin de genel başkanı olduğu için "Cumhurbaşkanına Hakaret" suçlarıyla ilgili madde hukuka aykırı bir hal almışken, hukuk adına olması gereken AKP genel başkanının da diğer genel başkanlarla eşit konumda olup, tüm eleştirileri göğüslemesidir. 299’uncu madde düzenlenirken cumhurbaşkanının partili olacağı düşünülmemişti ancak şu andaki sistemde söz konusu maddenin bir siyasi partinin başkanına ayrıcalık tanıyan ve koruyan, diğer siyasi partiler arasında eşitsizlik kaynağı olan bir düzenlemeye dönüştüğünü söylemek mümkün. Demokratik hukuk devleti niteliğiyle yalnızca iktidar siyasetini değil buna karşı siyaseti ve siyasi faaliyet hakkını anayasal güvence altına alan düzenlemelere rağmen; iktidar yargısı siyaseti sınırlamanın, toplumu sindirmenin, öteki tüm sesleri baskılamanın çözümünü Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu ile buluyor. Mesela muhtarlar toplantısına katılmayan muhtara cumhurbaşkanına hakaret soruşturması açıldığını hatırlayanlarınız vardır aranızda… Ana muhalefetin “Fetö’nün siyasi ayağı kimdir?” kitapçığının yasaklanması ve akabinde CHP lideri ile MYK üyelerine cumhurbaşkanına hakaretten fezleke düzenlendiğine çok yakın zamanda şahit olduk. Daha yakın zamana gelecek olursak, suç tanımının genişletilmesinin en sınırsız örneği olarak “128 milyar dolar nerede?” yazan afişlerle ilgili "Cumhurbaşkanına hakaret suçu" gerekçesiyle başlatılan soruşturmalar ve toplatılan afişler ile zihnimizde yerini alıyor. İfade özgürlüğüyle hakaret arasındaki sınırı istediği gibi değiştiren iktidar yargısı olduğu sürece bu örnekleri artırmak da mümkün olacak. Mevcut uygulamalar ile TCK 299’un tamamen muhalif kesimin ses çıkarmasına bir engel olarak değerlendirildiğini, hukuki bir amaçtan ziyade siyasi amaçlara hizmet ettiğini görmemek elde değil. Dönelim Genco Erkal hakkında düzenlenen iddianameye, iddianamenin kabul edilmesi ihtimalinde Genco Erkal’ın hakim karşısına çıkması gerekir. Hukuk adına kara leke olacak bir karara imza atmamak adına mahkemenin bu haksız iddianameyi kabul etmeyeceğini, kabul etse dahi Genco Erkal’ın beraat edeceğine inanıyorum. Çünkü her şeye rağmen hukuka inanıyorum. Biz hukuk adına ne dersek diyelim hakkındaki soruşturma açısından en yalın açıklamayı usta bizzat yapmış; "Twitter’daki paylaşımlarım yüzünden ifadeye çağrıldım. Hiçbirinde Cumhurbaşkanına hakaret diye bir şey zaten söz konusu değil. İşimin politik tiyatro yapmak olduğunu, 60 yıldır bu işi yaptığımı ve hem sahneden hem de sosyal medyadan, dünyanın her yerinde haksızlıklara, baskılara, adaletsizliğe, bağnazlığa karşı olduğumu ve bu düşüncelerimi açıkladığımı anlattım" demişti. Erkal şunları kaydetmişti: "'Başkanlık sistemine karşıyım' dedim. İfade özgürlüğünün kısıtlanmasına karşıyım. İnsanların, düşünceleri yüzünden hapis yatmalarına karşıyım dedim. Doğanın katledilmesine, betonlaştırılmasına karşıyım dedim. Yoksulları daha yoksul kılan bu acımasız bozuk ekonomik düzene karşıyım dedim. Laik bir ülkede din olgusunun bu kadar ön plana çıkarılmasını ve sürekli dinin bir siyasi malzeme olarak kullanılmasına karşıyım dedim." "Paylaşımlarımda hakaret yoktur. hiçbir zaman olmadı. iddianame kabul edilirse mahkemede sadece kendimi değil, başta cumhuriyetin temel değerleri olmak üzere, doğayı, demokrasiyi, insan haklarını, ifade özgürlüğünü savunacağım. bana bu fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum." Genco Erkal Türkiye için önemli bir değer, tiyatroya ömrünü adamış gerçek bir sanatçı…O ve onun gibi değerlerimizi haksız davalar ile karşı karşıya gördükçe, iktidarın kontrolden çıktığını anlayabiliyorum. Tiyatro sahnesinde eserleri, düşünceleri, sanatı ile topluma hizmet edenlerin, Türkiye’nin sorgulayan aydın zihinlerinin yeri mahkeme salonları olmamalı! Şayet artık iktidar mensupları eleştiriye tahammül edemiyorlarsa onların da yeri huzur içinde emekliliklerini yaşayabilecekleri yuvaları olmalı.