İşçi sınıfın 200 yıldan fazla zamandır elindeki en önemli mücadele aracı olarak duran üretimden gelen gücü bugün sermaye sınıfının saldırısı altında. Saldırıyı meşrulaştıracak bugün en önemli araçları uzlaşmacı sendikalar. Bazı sendikacılar grev fikrine bile en başta karşı çıkıyorlar. Grev işçilerin baskısıyla kaçınılmaz ise kısa sürede bitirmek için formüller geliştirip grevi sonlandırmanın yolunu arıyorlar. Türkiye’de ki son dönemde keskinleşen iki taraflı ittifak siyasetinin çekişmesinde işçi sınıfının da bu taraflaşmanın bir parçası olması için baskı uygulanıyor. Miller ittifakı belediyeleri de taşeron işçi çalıştırıyor. Taşeronlaşmanın getirdiği hak kayıpları siyasi cepheleşmede cumhur ittifakı belediyelerinden farksız sürüyor. Solun büyük bir kısmında oluşan Erdoğan’dan kurtulmak için siyaset yapmak anlayışı millet ittifakı cephesinde yer almalarına neden oluyor. Solu yıllardır etkisi altına alan CHP ve HDP'nin olmadığı birliktelik sol için uzun süreli bir gerçekliği içerisinde barındırmıyor. Geçen hafta Genel iş sendikasında örgütlü 2300 Kadıköy belediyesi işçilerinin yaptığı grev bu yüzden solun çokta ilgisini çekmedi.  Hatta bu greve saldırı içeren açıklamalarda bulunan kimselerde çıktı. Kadıköy belediyesinin açıklamalarına güvenen işçilerin taleplerini abartı bulan bu isimler hali hazırdaki muhalif duruşlarının dışına çıkmayıp grevi gereksiz olarak değerlendirdiler. İşçilerin ve sendikanın şubesinin net duruşu sendika genel merkezinin bu duruşun üzerinden atlayıp pazarlık masasına oturup ikinci günün sonunda bu grevi sonlandırdı. Bugün itibariyle greve çıkan Maltepe belediyesi işçileri 4 Martta talepleri karşılanmazsa greve çıkacak Kartal belediyesi işçilerinin akıbetini belirleyecek olan hali hazırdaki sendika olacaksa çokta umut verici gelişmeler olmayacak. Bir sendika uzmanının bugün ki sendikaları tanımlarken kullandığı bir cümleyi paylaşmak istiyorum. ” sendikalar işçi olmadan da sendikacılık yapılabileceği gördüklerinden öyle hareket ediyorlar” Siyasette muhalefetin bazen muhalefette kalmayı tercih ettiği kendi imkânlarının farkında olup o alanı terk etmemek için uğraştığı olmuştur. Bu durumun sendikalarda da benzeşen yanları var. Sendika yöneticilerini zan altında bırakacak birçok örnek verilebilir bu konuda sınıf sendikacılığı kâğıt üzerinde yazılı olmaktan çıkartılmalı aynı zamanda kanıtlanmalıdır. Bu kanıta bugün ihtiyaç duyuluyor. DİSK’in sınıf sendikacılığı için geçmiş deneyimleri bir yana bugün Genel iş sendikası Konfederasyonun en büyük sendikası olarak yerini alıyor. Toplu sözleşmelerde masada belediye başkanlarının tarafı patronların tarafıdır. Kadıköy belediye başkanının ısrarla biz işçilere 5200 tl ücret önerdik kabul etmediler söylemi bu durumun kanıtıdır. Başkan maaşın üzerine yol ve yemek ücretlerini de ekleyip ücreti açıklarken kendisi bu öneriden tatminkârdır. Geçenlerde sendika başkanlarının maaşları tartışma konusu olmuştu. Belediye başkanlarının maaşları da tartışmaya açılabilir. Diğer ayağını işçiler adına temsil eden sendika CHP belediyelerinde örgütlenmek dışında başka örgütlenme olanağı kendisi için yaratmayan ve rahat olan bu alanın farkındalığı ile sözleşmeler imzalıyor. İşçi sınıfı grevi iş yerine karşı yapar. O iş yeri patrona yâda patronlara ait olduğu için bir bütün oluşturur. İşçi sınıfı hakları için ekonomik sosyal talepleri için üretimden gelen gücünü kullanır. Bu yöntem eskide kalmış unutulmuş değildir. Patronlar için can acıtıcı taleplerin karşılanmasında önemlidir. CHP belediyelerinde yapılınca kıymeti azalmaz.