Ülkemizde, ajitasyonun yoğunlaştırılması adına meyvelerin ve sebzelerin bıçaklanarak ya da ısırılarak şov yapıldığı protesto gösterilerini ilgiyle takip ediyoruz. Esasında konuyu Alman kamuoyunda infiale neden olan Berlin’de İsrail’i protesto sırasında bayrak yakma hadisesine bağlayacağım ama öncesinde derin bir şekilde yaşanan protesto kültürsüzlüğüne ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum. Türk Dil Kurumu (TDK) protestoyu, “Bir davranışı, bir düşünceyi, bir uygulamayı, haksız, yersiz ve gereksiz bularak karşı çıkma, kabul etmeme” durumu olarak açıklıyor. Bu kabul etmeme durumunun eylemsel olarak dışa vurumu ise bir gösteri ile oluyor. Pasif direniş ögesi içeren barışçıl protesto gösterilerinin çok etkili olduğunu biliyoruz. Gandhi’nin “Tuz Yürüyüşü”, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşü” ya da Vietnam Savaşı’nın sona ermesini isteyen öğrencilerin, asker tüfeklerinin namlularına çiçek takmaları tarihsel niteliği olan barışçıl protesto gösterileri. Kreatif uygulamaların yer aldığı Gezi Parkı için yapılan protesto gösterilerini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Coca Cola’yı protesto etmek için Fanta içmek, Hollanda’yı protesto etmek için portakal sıkmak ya da Trump’ı protesto etmek için turp ısırmak da mizah tarihindeki yerlerini aldı. Zira bu komedi unsuru gösteriler, bizce “protesto kültürü” temalı bir derste kültürsüzlüğe örnek olarak anlatılacak kadar değerlidir. Protesto etmek belli bir kültürel birikim ister. Şiddet unsuru içeren, ahistorik her eylem konteksi ne olursa olsun kamuoyu tarafından desteklenmez ve hedefi bulamaz. Hatta farklı mecralarda farklı algılara malzeme olabilir. Berlin’de yaşayan Arapların ve Türklerin katılımıyla düzenlenen Kudüs gösterisi buna iyi bir örnektir. ABD Başkanı Donald Trump’ın, 3 büyük dinin önemli merkezlerinden biri olan Kudüs’ü İsrail’e yazmaya çalışmasıyla birlikte dünyanın dört bir yanında başlayan protestoların ateşi, AB ülkelerine de sıçradı ancak Berlin’de düzenlenen gösteriler sırasında İsrail bayrağının yakılması ülke genelinde tepkiye neden oldu. Kudüs’ün İsrail devletinin başkenti ilan edilmesi esasında uluslararası destekten mahrum bir şekilde uygulamaya konuldu. Hemen akabinde başlayan, rasyonaliteden uzak protesto gösterilerini de bu anlamsız vaziyetin bir kenarına iliştirebiliriz. Berlin’deki gösteri öylesine “ilginç” enstrümanlar içeriyordu ki sonrasında Almanların büyük bölümü bir kez daha böyle bir şeye verilmemesi konusunda görüş bildirdi. Doğrusu Almanya’nın başkentinde yani “holokost” ile milyonlarca yahudinin katlinden sorumlu bir devletin orta yerinde “Davut Yıldızı”nı yakmak oldukça enteresan bir görüntü oluşturdu. Zaten bu yahudi meselesi nedeniyle on yıllardır tir tir titreyen Almanlar, tüm medya aygıtları ve siyasileriyle bayrak yakılmasını kınadı ve buna tepki gösterdi. Medyada konuya ilişkin haber ve yorumlarda epey ilginç detaylar yer aldı. Benim için özellikle önemli olan bir yorumu dikkatinize sunmak istiyorum. Bayrak yakılmasının ardından Rhein-Neckar-Zeitung adlı gazetede konuya ilişkin haberde yer alan, “Küreselleşme sayesinde yabancı anlaşmazlıkları da ithal ediyoruz” yorumu çok dikkat çekiciydi doğrusu. Bu ifade, geçen hafta aslında bir uyarı mahiyetinde kaleme aldığımız aşırı sağın yükselişiyle ilgili yazımızda vurgulamak istediğimiz konunun tam olarak üzerini örtüyor. Medyada böyle bir yorumun yer almasının göçmenler açısından yaratacağı tehlikeyi önemsemek gerekiyor. Hep söylüyoruz yine söyleyelim, Alman devletinin göçmenlere karşı sabrının, bu derece üst limitlerden sınanmaya daha ne kadar dayanacağı belli değil. Ertesi gün gazeteler, Almanya’da İsrail bayrağı yakılmasının normal karşılanamayacağı ve devletin bir an önce bu duruma müdahale etmesi gerektiği yönünde yorumlarla doluydu. Berlin’deki gösteri Almanlar tarafından “islamcıların antisemitizm talimi” olarak değerlendirildi. Öte yandan, bayrağın yakılmasının hemen ardından Almanya Yahudiler Merkez Konseyi devreye girerek yasal değişikliğe gidilmesini istedi. Konsey, antisemitizm temalı gösterilerin yasaklanmasını ya da hemen dağıtılmasını talep etti. Alman polisi ise bir daha bayrak yakma teşebbüsü olursa müdahale edileceğini açıkladı. Özetle, bu tip sıkıntılara neden olmadan ya da haksız duruma düşmeden rasyonaliteyi esas alan eylem modelleri üzerinde çalışılması gerekiyor. Akılcı yöntemlerden bahsederken tabii ki “dâhiyane projeler” olarak alkışladığımız portakal sıkmayı ya da turp ısırmayı kastetmiyoruz. “Protesto nasıl olmaz” sorusuna bu örnekleri göstererek, “işte böyle olmaz” yanıtını verebilirsiniz.