Özgür Çoban yazdı | "Kipalı faşistler"in dönüşü
Politikyol
Almanya bugünlerde içeriği ve yansımaları açısından oldukça ilginç bir olayı konuşuyor, tartışıyor. Esasında, zaman zaman aklımıza takılan, “ne olsa beni çok şaşırtırdı” sorusuna eminim ki tonu ve etkisi farklı, çok sayıda yanıt bulabiliriz. Almanya için Alternatif (AfD) adlı neofaşist partiye onlarca Yahudi’nin üye olduğunu duymak benim için işte bu “şaşırtıcı” vaziyetlerden biriydi.
Bu makalede, esasında birçoğumuzun sert alaşımlı yapısı, katı ve disipliner tutumuyla tanıdığı faşizmin, bu görüntüsünü pragmatik tutumların etkisiyle nasıl esnettiğini tarihsel ve güncel bağlamı çerçevesinde ele almaya çalışacağım.
Aslında, Yahudiler faşistlerle birlikte ilk kez görülmüyor. Tarihte yolculuğa çıkalım ve 2. Dünya Savaşı günlerine gidelim. Adolf Hitler’in iktidara geldiği yıllarda Almanya’da yaşayan, “mischlinge” diye adlandırılan, Alman-Yahudi evliliklerinden doğan ikinci ve üçüncü kuşak çocukların sayısı 120 bin civarındaydı. Bunlardan binlercesinin Nazi ordusuna çeşitli rütbelerde hizmet verdikleri biliniyor. Hatta, “ideal Alman askeri” sloganıyla basılan afişlerde boy gösteren Onbaşı Werner’in dahi Goldberg soyadlı bir Yahudi olduğu bilgisi çeşitli kaynaklarda yer alıyor.
Nazi ordusunda görev yapmayı onur addeden bu askerlerin, o dönemde toplu katliama maruz kalan, yaşamlarını izbe bir toplama kampının gaz odalarında kaybeden akrabaları hakkında ne hissettiklerini merak ediyorum doğrusu. Durum öyle noktalara varıyor ki Yahudi kökenli bir Nazi subayının göğsünde demir haç madalyasıyla toplama kampında bulunan babasını ziyaret ettiğinden söz edenler bile oluyor o zamanlar.
Meselenin bir de Finlandiya Yahudileri boyutu var. 2. Dünya Savaşı sırasında Finlandiya ordusunda görev yapan Yahudi askerlerin, Nazilerle beraber aynı mevzide Sovyet güçlerine karşı omuz omuza savaştıkları günümüzde artık sır değil. Hitler için savaşan bu Musevilerin, “Almanlara yardım etmedik. İşgale gelen Bolşeviklere karşı vatanımızı savunduk” sözleri içsel bir avuntudan öteye geçemiyor maalesef. Hitler ve yeryüzünden silmek için yemin ettiği bu insanlar arasındaki ittifak, 2. Dünya Savaşı’nın en ilginç olaylarından biridir kanımca.
Aslına bakarsanız yine 2. Dünya Savaşı sırasında en az bunun kadar ilginç başka bir ittifak hikâyesi daha var. Tabii bunlar hakkında pek yazılıp, çizilmiyor. İkinci ittifakımız da Naziler tarafından kuruluyor ama bu kez Müslümanlarla. Bu konuya ilişkin ayrıca yazmak istediğim için detaylandırmak istemiyorum ama Bosna, Kosova, Makedonya, Bulgaristan, Romanya ve Batı Trakya’dan gelen Müslümanların oluşturduğu “Hançer” adı verilen birliklerin, Nazi ordusu için tüm cephelerde savaştığını söylemeden geçmeyelim.
Antisemitik mi değil mi
Siyaset Bilimci Hannah Arendt’in de vurguladığı gibi faşizmin değişken unsurları daima yeni biçimlerde belirginleşme riski taşıyor. Almanya’da Yahudi gençlerinin neofaşist partiye üye olmalarını bu minvalde ele alabiliriz. Burada yeni bir biçimle karşı karşıya olduğumuz son derece açık bir şekilde ortada.
Dindaşlarının neofaşist partiye katıldığını duyan Yahudi Forumu yetkilileri, birbiri ardına yaptıkları açıklamalarda, bunun, esas amacı gölgeleme çabası olduğunu ve toplumun yanıltılmaya çalışıldığını ifade ettiler. Yahudiler, ırkçı partiyi, “dindaşlarının hiçbir koşul altında yer alamayacağı bir siyasi oluşum olarak” nitelendirdiler ama onlar bu açıklamaları yaparken dindaşları partinin yaz eğlencesinde faşistlerle kadeh tokuşturuyordu.
Alman neofaşistlerle Yahudileri bir araya getiren neydi peki? Bizzat partiye katılan Yahudilerin anlatımlarından bunun “İslamofobi” olduğunu anlıyoruz. O eğlencede partinin 2 numarası Alexander Gauland, “Artık antisemitik olmadıklarını, İsrail ile iyi ilişkiler geliştirdiklerini” anlatırken, yan taraftaki stantta partililere “Yahudi soykırımı diye bir şey yoktur” temalı kitaplar dağıtılıyordu. Aynı Gauland, “Her iki dünya savaşının ve soykırımın suçluluk hislerini üzerinizden atın ve savaş gazileriyle gurur duyun” dememiş miydi? Demişti demesine de bu yeni kipalı faşistler bunu duymamıştı galiba.
Görüntüde de olsa parti liderlerinin neredeyse filosemitizme varan söylemlerini Alman faşistleri nasıl karşılıyor acaba? Ben bundan rahatsızlık duyan büyük bir kitle olduğunu düşünüyorum. Görünen o ki geçmişte bazı bilinçsiz Yahudileri Sovyetlere ve diğer düşmanlarına karşı kullanan faşistler, günümüzde bunların torunlarını güncel “öteki” Müslümanlara karşı kullanmayı da planlıyor.
“Saf ırk”, “ultra-milliyetçilik” ve “militarizm” sevdalısı faşistlerle simbiyotik bir yaşam geliştirebileceklerini düşünen Yahudilerin, geçmişte dedelerinin yaşadığı dramdan hiç ders almadıkları ortada. İdeolojisini, ırksal ajitasyonu sürekli harlayarak; intikam, hoşgörüsüzlük ve karşısındakini düşman pozisyonuna hapsetme stratejisi üzerine kuran aşırı sağın yarattığı zehirli illüzyonların ortak yaşama verdiği zararın boyutlarını hesaplamak oldukça güç.
İdeolojik değil pragmatik
Chemnitz olaylarında olduğu gibi katartik yöntemler kullanarak, hastalıklı ve bastırılmış duyguları harekete geçiren saldırgan faşistlerden müttefik yaratmaya çalışmak, iğneli fıçıda yokuştan aşağıya yuvarlanmak gibi bir şey nazarımda. Yani sonuç her şekilde felaket…
Tespitlerini çok önemsediğim İtalyan Tarihçi ve Gazeteci Enzo Traverso, Avrupa faşizminin antisemitizm konusunda geliştirdiği yeni tutumu, “Geleneksel faşist matriste hatırı sayılır bir değişim” olarak değerlendiriyor. Traverso, “Ancak ne olursa olsun yeni faşistlerin, geleneksel faşist matrisle olan göbek bağları yerinde duruyor” diye ekliyor. Konu bu kadar açık. Bu bağlamda, Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi raporları, aşırı sağda yansıtılmaya çalışıldığı gibi antisemitizmin ikinci planda kalmadığını ve hatta giderek güçlendiği bir süreç yaşandığına ilişkin veriler içeriyor.
Faşist oluşumların dünkü ya da bugünkü halleriyle düşünülenin aksine esneyebilme kapasitelerinin oldukça yüksek olduğunu görüyoruz. Özellikle vurgulamak isterim ki bu esneme hareketleri kesinlikle ama kesinlikle ideolojik değil pragmatik düzlemde yapılıyor. Yalnızca, amaçları için kullandıkları toplum kesimleri kendilerine yönelik bu dostane yaklaşımların ideolojik olduğuna inandırılıyor o kadar. Tıpkı 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi ordusuna katılan Müslüman askerlere “Hitler’in aslında gizli bir İslam hayranı ve savunucusu” olduğunun yutturulması gibi.
Görünen o ki İslamofobi, Avrupa semalarında Siyasi Analist Nicolas Lebourg’un da tespit ettiği gibi “farklı segmentlerden siyasi müşterileri olan geniş bir mitoloji” haline gelmiş.
Sanırım Yahudilerin, faşist parti saflarına katılmalarının mantığını en iyi bu tespit özetliyor. Ne diyelim, bize “hayırlı uğurlu olsun” demek düşer. Yahudiler ve Alman faşistlerin bu nostaljik biraz da romantik nikâhlarının yeni belaların habercisi olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde.
Avrupa’da yaşayan fundamentalist İslamcıları da başarılarından dolayı kutlamadan bitirmeyelim yazıyı. Yoğun uğraşları neticesinde, karşılarındaki cephe masumları da “düşman” kategorisine alarak genişliyor. Bu faşist İslamcılar, Avrupa caddelerinde, sokaklarında insanların inançlarına, kültürlerine sövmeye, saygısızlık etmeye devam etsinler. İpe sapa gelmez şeylerin yazılı olduğu ideolojik İslam propagandasının yapıldığı broşürleri dağıtmayı sürdürsünler. Son tahlilde, hastalıklı beyinleriyle yarattıkları İslami faşizmin ilk kurbanlarının kendileri ve aileleri olacağına, yaşadıkları yeri geldikleri cehennemlere çevirme uğraşılarının sukutuhayale uğrayacağına inanıyorum.
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu