Özgür Çoban yazdı | Avrupa’nın yeni siyasi dili ve yozlaşmaya yüz tutan “sol”
Politikyol
Avrupa günlerdir Avusturya’da üzerinde anlaşılan aşırı sağcı koalisyonu konuşuyor. Kıtanın tam ortasında bulunan bu ülke, genel seçimin yapıldığı 15 Ekim’den bu yana AB kamuoyunun ana gündem maddelerinden biri haline geldi. Esasında Avusturya seçimlerini Avrupa’da aşırı sağcı faşist ideolojiler için kat edilen yeni bir merhale olarak görmek gerekiyor. Bu seçim, ortaya çıkardığı sonuçlar açısından siyasal bir fenomen olarak da değerlendirilebilir. Avrupa’nın giderek sağa kaydığı bu süreci engelleyebilecek tek güç olan “sol”un aşırı sağcı söylemlere daha fazla prim verdiği ve giderek yozlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bununla beraber asıl üzücü olan, kadim bir geçmişi olan Avrupa solunun bu seyreltilmiş milliyetçilik karşısında bile dağılmaya başlamasıdır. Avrupa’da özellikle 18. ve 19. yüzyılda sosyal demokrat-sosyalist partilere ya da sendikalara karşı kullanılan moda tabirle “ötekileştirici” jargonun bugünlerde yeniden gün yüzüne çıktığını görüyoruz. Bu dışlanmayı boşa çıkarmak adına çırpınan Avrupa solu, insanların çevresinde toplanabileceği, özgün ve yeni ütopyalar üretmek yerine faşist argümanların gölgesine sığınıyor. Avrupa solu neo-patriotizme teslim oluyor ve tükenişi buradan başlıyor. Bütün bunların ötesinde, günümüz Avrupası’nda siyasi dilin, politik ve toplumsal hafızasını kaybetmeye başladığı bir dönemden söz ediyoruz.
Avusturya seçimleri, bu bağlamda bize önemli ipuçları veriyor. Bu seçimler, kıtada faşizmin yükselişine ilişkin daha önceki yazılarımızda sizlerle paylaştığımız tespitleri doğrular nitelikte sonuçlandı. Yarı muhafazakâr yarı faşist Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile aşırı sağcı-ırkçı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) bir daha ki seçimlere kadar hükümeti kurma konusunda anlaştı. Aslında Avusturya bu modeli daha önce de denemişti. Hatırlarsanız 2000 yılında ÖVP ve FPÖ yine hükümet kurmuş, o dönemde bu durum diğer AB üyeleri tarafından şiddetle protesto edilmiş ve bu ülke diplomatik ilişkiler ağından dışlanmıştı. Ülke, AB içinde adeta tecrit edilerek, yalnızlaştırılmıştı. O dönemde AB’nin bu tepkisi önemliydi. AB, bu şekilde aşırı sağ partilerin birlik değerlerine aykırı olduğunu ilan etmişti. Fakat günümüzde böyle bir ambargo uygulanması pek mümkün görünmüyor. Zira aşırı sağcılar artık Avrupa Parlamentosu’nda da çok daha güçlü bir konumda bulunuyor. Hep birlikte göreceğiz, muhtemelen birkaç kuru kınama sözünden sonra hiçbir olmamış gibi işler olağan seyrinde devam edecek.
Bu durumun sadece bir başlangıç olduğunu, tabanlarını genişletmek adına şimdilik sert siyasi söylemlerden ellerinden geldiğince uzak duran aşırı sağcıların, yakın bir gelecekte nasıl tavır takınacağını hep birlikte izleyeceğiz.
Neredeyse postmodern bir darbeyle ÖVP’nin liderliğini ele geçiren 31 yaşındaki Sebastian Kurz, siyasi yapı olarak FPÖ’de de rahatça çalışabilecek düzeyde faşist eğilimlere sahip bir politikacı. Kurz’un zenofobik söylemleri ırkçıların takdirini kazanırken göçmelerin tüylerini diken diken ediyor. Kurz, seçim propagandası süresince öyle argümanlar kullandı ki FPÖ’nün Lideri neonazi Heinz-Christian Strache açıklama yaparak, “Kurz’un partisini çektiği çizgiyi memnuniyetle karşıladıklarını” söyledi.
Seçimlerin kaybedeni sol cenah oldu. Avusturya solu, şu anda tam bir politik tükeniş yaşıyor. Aşırı sağın yükselişi ve ÖVP’nin de bu sulara dümen kırmasıyla panikleyen sol, faşist argümanlara sarılarak durumu toparlamaya çalıştı ama örneğin yeşiller tam bir hezimete uğradı. Bu partiler, propaganda sürecinde söylemleriyle sol vicdanı kirlettiler ve seçmenleri nezdinde inanırlıklarını yitirdiler.
“Sol” karakterini kaybediyor
Avusturya seçimleriyle birlikte aşırı sağ, artık kıtada merkez politikaya yerleştiğini ilân etti. Aşırı sağ ve argümanları, maalesef artık Avrupa’nın yeni siyasal normalleri arasında yer alıyor. Öyle ki faşist koalisyonun sorulduğu birçok AP milletvekili herhangi bir rahatsızlık duymadığını açıkça ifade etti. Buradan yola çıkarak, Avrupa’nın aşırı sağ söylemleri iyice içselleştirdiğini söyleyebiliriz. Bu yaklaşımı esas alarak, Avrupalı politikacıların ilk etapta pragmatik bir tutum sergiledikleri ve zaten çok sayıda sıkıntıyla uğraşan AB’nin yenilerine muhatap olmasının önüne geçmek istedikleri düşünülebilir. Bununla birlikte Avrupalı politikacıların, Almanya seçimlerinden de güçlü çıkan aşırı sağın varlığına uyum sağlamaya çalıştıklarını da belirtmek gerekiyor. Tehlike buradan uç alıyor. Aşırı sağ kendisine muhalefet etmesi beklenen güçleri adeta susturarak ya da orijinlerinden sapmaya zorlayarak gelişiyor. Aşırı sağ söylemlerden etkilenen sol giderek kişiliksizleşiyor. Avusturya’da neredeyse aşırı sağ söylemlere yaslanan yeşiller buna örnek olarak gösterilebilir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi aşırı sağcı liderler artık daha rahat ve kendilerine bir ambargo falan uygulanmasından çekinmiyorlar. Onlar da AP’de artık böyle bir güç kalmadığını çok iyi biliyorlar. Sanırım haklılık payı oldukça fazla olan bu düşünce, Avusturya dahil olmak üzere bazı ülkelerde iş başında olan faşistlerin, yabancılara karşı tutum ve davranışlarında belirleyici unsur olarak kendini gösterecektir.
Esasında, FPÖ’nün en büyük başarısı elde ettiği rakamsal galibiyetler değildir. Bize göre, ırkçı partinin en büyük başarısı, ülke politikasında söylem üstünlüğünü ele geçirmiş olmasıdır. Bu başarı, özünde aşırı sağın kıta genelinde elinde bulundurduğu söylem üstünlüğünün mikro ölçekte bir yansımasıdır.
Bundan sonraki süreçte AB içerisinde bulunan bazı devletlerin, bu birliğe sundukları imkânları ve gösterdikleri dayanışmayı, faşist siyaset eliyle geri alma çabalarına tanık olacağız. Birlik için göğüslemesi zor bir sürecin kapıya dayandığını söyleyebiliriz. Bu süreçte faşist partilerin, bulundukları ülkelerde AB karşıtı söylemlerini daha da tırmandıracaklarına şüphe yok.
Avusturya seçimlerinde her zamanki dozunda olmasa da yine kullanılan AKP ve Erdoğan düşmanlığına da ayrıca bir paragraf açmak gerekiyor. Politika uzmanları bundan sonraki süreçte bu ülkedeki AKP yanlılarını daha zor günlerin beklediğini açık açık dile getiriyor. Son dönemde gelişen politik sıkıntılar sonucunda bu iş öyle bir noktaya geldi ki Avusturya Sosyal Demokrat Partisi yetkilileri bile yaptıkları açıklamalarda, “AKP sempatizanı dernek ve seçmenlerle aralarına mesafe koyacaklarını” belirtti. Esasında bu durum, gelecekte Türkiye ve Avusturya arasındaki ikili ilişkilerin hangi politik düzleme doğru evrileceği konusunda az çok fikir vermektedir.
Özetle, Avrupa’nın yeni siyasi dilinde sola alerjen ve islamofobik retorikler ön plana çıkıyor. Bu retoriklerin etki alanını ne kadar genişleteceği günümüz Avrupası’nın en yakıcı sorunu olarak ortada duruyor.
Yorumlar
Popüler Haberler
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Marmaray'da bir kişi intihar etti
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı
Bahtiyar Aladağ isimli erkeğin katliamı: Ölü sayısı sekize yükseldi