Almanya’da süper seçim yılı : Sol Parti hep aynı nakarat
Politikyol
Almanya'da bir süre önce gerçekleştirilen Baden-Württemberg ve Rheinland-Pfalz eyaletlerinde yapılan parlamento seçimlerinin sonuçları, genel seçimlere 7 ay gibi kısa bir süre kala epeyce gündemi meşgul ediyor. Bu iki eyalette ortaya çıkan tabloya bakanlar, genel seçim için projeksiyonlar oluşturmaya çalışıyor.
Ülke kamuoyu yerel seçimlerin sonuçlarını kabaca 3 ana başlık etrafında tartışıyor. Birincisi Başbakan Angela Merkel'in liderliğini üstlendiği CDU ve CSU'nun birlikte oluşturduğu Hristiyan Birlik'in yaşadığı oy kaybı, ikincisi halihazırda bu iki eyaleti yönetmekte olan Baden-Württemberg'te Yeşiller'in, Rheinland-Pfalz'da ise sosyal demokratların (SPD) oylarını artırarak seçimleri kazanması, üçüncüsü ise neo-nazi partisi Almanya için Alternatif'in (AfD) yaşadığı büyük oy kaybı...
Şimdi bu tartışma başlıklarına bakarak, medyada ya da sosyal medyada "Sol oylarını artırıyor, yaşasın" diye sevinç gösterileri yapanları görünce bir gülme alıyor beni. Sol nerede başarılı? Hangisi sol bunların allahaşkına? Ülkeyi kapitalist/neoliberal politikalara teslim eden, emekçileri sermayedarların insafına terk eden SPD mi yoksa anti-militarizm dahil olmak üzere bünyesindeki tüm sol/sosyalist unsurları temizleyerek sermaye ile güle oynaya geçinip giden Yeşiller mi? Tek başına Nazizm ya da faşizm karşıtı olmak "sol" olarak tanımlanmaya yetiyor mu? Alman muhafazakârlar da her söylemlerinde anti-Nazi ya da anti-faşist olduklarını ifade ediyorlar. Açık bir şekilde söylemek gerekiyor ki "sol"olmak böyle bir şey değil.
Bu seçim sonuçları sol adına değerlendirilecekse esas olan tema Sol Parti'nin (Die Linke) yaşadığı hüsran ve yıkım olmalı. Sol'un batı ve güney eyaletlerde neden bu derece başarısız olduğu üzerinde kafa yorulması gerekiyor. Ha belki şunu konuşabiliriz, genel kadrajda muhafazakâr eğilimlerin daha güçlü olduğu batı eyaletlerinde sol görünümlü neoliberal partiler SPD ve Yeşiller'in oylarını bir miktar daha artırmış olması önemli olabilir. Ancak bu nokta yine de Die Linke'nin her iki eyalette de yüzde 5'in altında kalmış olmasından daha önemli değildir.
Die Linke'nin bünyesinde reformist kanat ile devrimci kanat arasında devam eden tartışmaların bir türlü sonuçlandırılamaması, partinin artık süreğen hale gelen durağanlığının git gide kemikleşmesine neden oluyor. Bunun yanı sıra partinin emek cephesini örgütleme yeteneğini nerdeyse kaybetmesi de bu noktada bir başka sıkıntı olarak karşımıza çıkıyor. Bu da oy oranlarının ülke genelinde yüzde 7-8 bandına demirlemesine neden oluyor. Die Linke'nin kapitalist üretim süreçleri hegemonyasında ülkenin sürüklendiği buhranlardan etkilenen emekçilerin dahi oyunu alamaması gerçekten çok düşündürücü. Emekçilerin, "Almanya'da her şey Almanlarındır" basitliği üzerine politika inşa eden neo-nazi partisi AfD'ye kitleler halinde akması sadece "yabancı iş gücü geldi Almanlar işsiz kaldı" idesiyle açıklanabilir mi?
NE İÇİN SEVİNECEĞİZ?
Başarısızlıkla sonuçlanan her seçimin ardından insanlar Die Linke yöneticilerinden, "Başarısızlığın nedenleri üzerine konuşuyoruz. Yeni bir programa ihtiyacımız var” sözlerini işitmekten yoruldu, usandı.
Bir süre önce sizlerle paylaştığım https://www.politikyol.com/ozgur-coban-yazdi-die-linke-ve-alman-solunun-vaziyeti-uzerine/ başlıklı yazımda Die Linke'nin içerisinde bulunduğu sıkıntılı duruma ilişkin görüşlerimi dile getirmiştim. Yazıda özetle şu görüşleri ifade etmiştim: "Die Linke’nin acilen stratejisizlik bataklığından kurtulup harekete geçmesi için parti içerisindeki reformist-devrimci kavgasının son bulması gerekiyor. Partiyi merkez sola yaklaştırmaya çalışan reformistler ile marjinalleştirmeye çalışan ultra solcular arasında bir tercih yapmaya gerek yok. Esas itibarıyla her iki kesimi -zor da olsa- bir araya getirebilecek bir hibrit yaklaşım üretmeye, bu yaklaşımı toplumsal kesimlere enjekte etmekte ve onları örgütlemede kullanılacak ‘organik entelektüel’leri saha sürmeye ihtiyaç var. Bir türlü toparlanamayan, anketlerde yüzde 7-8 bandında çakılmış olduğu görülen Die Linke tarihsel bağlamda, emek sınıfının reform mücadelesinin ateşli bir destekçisi ve taşıyıcısı olmak ama aynı zamanda kapitalizmi bir bütün olarak, tüm uygulamalarıyla birlikte tarihin çöplüğüne gönderecek antifaşist hattı oluşturmakla yükümlüdür. Bu görev, her defasında antifaşist cepheyi yüz üstü bırakmış, burjuva demokrasisinin aparatı haline gelmiş, yüzü sağa ve kapitalizme dönük bir politik anlayış üzerine yeniden bina edilmiş Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ne (SPD) ya da henüz politik bağlamda ne olduklarına kendileri dahi karar verememiş olan Yeşiller’e bırakılamayacak kadar hayati bir önem taşıyor."
Baden-Württemberg ve Rheinland-Pfalz eyalet seçimlerinde konuşulacak tek olumlu şey bana göre neo-nazi partisi AfD'nin yaşadığı çöküş olmalı. İki eyaletin birinde yüzde 5'i aşan, diğerinde ise yüzde 4'e yaklaşan oy kayıpları belki seçimin artı hanesine yazılabilir. Sonuçlar faşist partinin her iki eyalette de seçmenlerinin neredeyse üçte birini kaybettiğini gösteriyor. Bu seçimlerde sevinilecek başkaca bir şey yok kanımca.
Sonuç olarak, bu seçimleri kendi adıma "Hristiyan Birlik mağlup oldu, sol kazandı" falan diye okumuyorum. Ben aksine "Sol için gerçek bir başarısızlık" gözüyle bakıyorum bu seçimlere. Burjuva demokrasisi aparatı sosyal demokratlar ve Yeşiller için "yaşasın sol oyunu artırdı" diye sevinenlerle sanırım "sol"un ne anlama geldiği noktasında ayrışıyoruz. "Kapitalistler biraz lütfese de sistemi azıcık emekçiler için yaşanabilir hale getirsek" diye düşünen, iyice sağa yaslanmış sosyal demokratlar ve sermaye ile takışmadan -nasıl olacaksa- iklim koruma programı yaşama geçireceğini iddia eden Yeşiller'den "sol" diye bahsetmek, net bir şekilde "sol" kavramının içini boşaltmak anlamına geliyor.
Ezcümle Alman Sol Parti'nin (Die Linke) başarısızlığının en derininde yatan sorunlardan birinin halka "sol"un ne olduğunu yeterince anlatamaması olduğuna inanıyorum. Bana göre partinin ivmelenebilmesi için bu sorunun bir an önce üzerine gidilmesi gerekiyor. Aksi halde yıllarca yüzde 7-8 oy bandına hapsolmuş bir Sol Parti'nin bu haliyle demokrasinin ve medeniyetin korunmasına, geliştirilmesine hiçbir katkısı olmayacaktır. Bir süre sonra birileri çıkıp partiyi bu hantal haliyle “solun önünü tıkamakla” suçlar ve "gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz” derse kırılmasınlar, darılmasınlar.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi