Ozan Gündoğdu yazdı | Liberal canavarlar nelerdir ve nerelerde yaşarlar?
Politikyol
Yanlış hatırlamıyorsam 2008 yılıydı, bendeniz o zamanlar körpecik bir üniversite öğrencisiydim. Bizim Ankara Siyasal’ın eski mezunlarının bir araya geldiği bir toplantıda şimdi adını hatırlayamadığım biri ile tanıştık. Kendisi 12 Eylül yüzünden bizim okuldan mezun olamamış, hapse düşmüş, okuldan atılmış. Ben durumu anlayınca adama
“Siz de mi 12 Eylül mağdurusunuz” diye sormuş bulundum. Hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştığım için o anları hiç unutmam. Soruyu sorduğum adam bana “Ne münasebet, biz 12 Eylül mağduru değil, 12 Eylül’ün muhatabıyız” diye hiddetlendi. Üzerine daha fazla açıklama yapmadı. Zaten biraz da öfkelenmişti söylediklerime…
Böyle duygu durumlarını insan makaleler, kitaplar okuyarak anlayamıyor, bu duygu durumu bilinç ile yaşayarak anlaşılıyor. Aradan zaman geçti, öğrenci hareketinde mücadele ettiğimiz zaman içinde devletin kaba gücüyle, cezaeviyle, karakollarla, işkencelerle muhatap olduk.
Bunları anlatmak ayıptır, ancak denebilir ki o dönem şartları ile düşündüğümüzde cezaevi, gözaltılar, işkenceler tecrübe etmek çevremizde mücadelenin içinde olmayan insanlara hayli ağır geliyordu. Eş, dost, akraba temaslarında bizlere “mağdur” gözüyle bakılmaya başlanmıştı. Ancak politik bilinciniz vasatın üzerinde ise bu “mağdur” olma meselesinin aslında verdiğiniz mücadeleye ne kadar zarar verdiğini süreç içinde anlıyorsunuz.
Öncelikle “mağdur” kişinin ölene kadar taşıyacağı bir kimliktir. Bir kere mağdur olursanız, hayatınız boyunca mağdur kimliğiniz kimliklerinizden birisi oluverir. Sanki sokaktan geçerken başınıza saksı düşüp de felç kalmışsınız gibi… Son derece apolitiktir. Verilen mücadeleyi unutturuverir. Mücadelenizin eksenini kaydırır, suyu bulandırır. Toplumcu fikirlerinizi sisin içine atarak mağdur kimliğin mücadelesini verirken bulursunuz kendinizi.
Mağdur kimliği, fikirlerinizi değil, yaşadıklarınızı, sizi ve benliğinizi görünür kılar. Bu durumda mücadele eden öznenin sürekli ve hiç yılmadan yapması gereken, meselenin ödenen bedeller olmadığını, meselenin, eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesi olduğunu anlatmaktır. Çünkü sistem herkesi, işçiyi, işsizi, yoksulu, kadını genci mağdur eder. Mesele bu mağduriyetleri politikleştirerek muhatap olmayı, iktidarın karşısına dikilmeyi seçebilmektir. Muhataplık, mağdurluk gibi bir kimlik değil, o iradi olarak seçilen bir tavırdır.
Dahası var, sizin hayalleriniz de birilerini mağdur edecektir, zenginleri, servet sahiplerini, sömürgenleri, emperyalistleri vs. Bu sebeple mağdura sahip çıkarken iyi düşünmek gerekir, mağdur kimdir ve benim mücadele eksenimde nerede durmaktadır diye. Aksi halde bir tarikat liderine sahip çıkarken buluverirsiniz kendinizi...
İşte liberal canavarlar tam da bu ikiliğin içinde yaşarlar. Mağdur ile muhatap arasında… Ahmet Altan da mağdurdur, o halde onların verdiği “kirli” mücadele unutulmalı ve onların mağdur kimliğine sahip çıkılmalıdır. Öte yandan sosyalistler, devrimciler de mağdurdur.
Öyleyse onların verdiği “temiz” mücadele unutulmalı ve onların mağdur kimliklerine sahip çıkılmalıdır. Farkına varmadan Ahmet Altan ile veya bir tarikat cemaat lideriyle yan yana düşersiniz. Aynı mecrada kalem oynatırsınız. İşte bu mecralarda “sol liberal” adı altında ne idüğü belirsiz bir dilemma belirir. Kendini gizleyen bir virüs gibi siz farkında olmadan büyür, çoğalır. Böylesi bir kimlik siyaseti devrimci ile karşı devrimciyi eşitler düzleminde ele alır. Halk dostu ile halk düşmanını aynı kefeye sokuverir. Tertemizi kullanarak kirli olanı belirsizleştirirsiniz. Bu esnada temiz olan da fark etmeden kirleniverir. Bir bakarsınız Aslı Aydıntaşbaş ile Güray Öz aynı safta belirmiştir. Atmosfer farkına varmadan içine sokar sizleri, bir bakarsınız ki yılların sosyalisti Şükran Soner’e halk düşmanı, AKP şakşakçısı demişsiniz.
Bir anda tarikatler, cemaatler, çocuk istismarcıları, lümpen faşistler nasıl mağdur olduysa devrimciler de öylece mağdur oluverir liberallerin elinde. Sihirli bir değnek gibi, vicdan büyüsünü kullanarak en insani olanı, düşünceden ayıklayarak sömürüverirler bizleri.
12 Eylül 2010 referandumu öncesinde “yetmez ama evet”çilerin yöntemi de buydu. Bir bakıverdik ki 70’li yılların devrimcileri ile ülkücüleri yan yana gelmiş, yanlarına 28 Şubat’ın İslamcı “mağdurlarını” da almışlar, darbelere karşı hep birlikte mücadeleye kalkışmışlar. Fikirler belirsizleşmiş, kimlikler görünür hale gelmiş halk dostu ve halk düşmanı fikirler “darbe mağdurları” potasında eriyivermiş. Bu esnada devrimciler kimlik olarak nesneleşmiş,eşitlik, adalet, özgürlük mücadelesi unutulmuş, bu nesne üzerinden özneleşenler de Ahmet Altan’lar, Nazlı Ilıcak’lar oluvermiş…
Liberal canavarlar böyle kandırır bizleri, Kürde sahip çıkar, İslamcıya sahip çıkar, sosyaliste sahip çıkar, eşcinsele sahip çıkar. Hepsini mağdur kimliğinin içinde eritir. Ancak eşitlik, adalet ve özgürlüğü asla toplumsal bir perspektiften ele alamaz. İcabında işçiyi de sanki bir kimlikmiş gibi sahiplenir, ama paralı eğitime, paralı sağlığa, KİT’lerin satılmasına, sendikasızlaşmaya, güvencesizleşmeye omuz verirler. Zira patronu da “mağdur” etmek istemezler. Öte yandan en hızlı mağdur olanlar da kendileridir. Mağdurlar ve diğerleri ikiliğini çok çabuk pekiştirirler. Yanlarında olmayanı kolayca “öteki” ilan edebilirler.
Cumhuriyet Gazetesi tartışması da bu şekilde fikri bağlamından uzaklaşılarak liberal canavarların istediği dilden yürütülüyor. Sanki ortada hainler ve kahramanlar varmış gibi bir toptancı anlayış, mağdurlar ve diğerleri ikiliği üzerinden yürütülüyor. Şimdiki yönetimde yer alan Şükran Soner de yeni yönetim ile beraber istifa eden Güray Öz de bizdendir. Çünkü her ikisi de eşitlik, özgürlük mücadelesinin yanında saf tutan “muhataplardır.” Fikirleri halk dostudur. Halk düşmanları ise geçmişte de vardı, şimdi de var...
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu