Orbán, neden Macaristan’da OHAL ilân edebiliyor? Çok net ve basit bir özetle, çünkü yapabiliyor. Çünkü önünde duracak hiçbir şey yok. Macaristan’da Viktor Orbán liderliğindeki Fidesz hükümeti, Ukrayna Savaşı’nın yarattığı “ekonomik krizi” gerekçe göstererek “OHAL” ilân etti malum. Macaristan’da bu yaşanan aslında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT çıkışının ve muhalefetin “güvenlik” başta tüm alanlarda ortak hareket etmesinin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi… Ukrayna Savaşı, bugünlerde Avrupa’da nereye gitseniz başlıca “kaygı” kaynağı: ekonomik etkilere yönelik endişeler bir yanda, demografik ve siyasal korkular ise diğer yanda… 14 milyon kişinin yerinden olduğu ve ne zaman sonlanacağı da bilinmeyen bir savaştan bahsediyoruz. Yaklaşık 7 milyon Ukraynalı, ülke sınırları dışına çıktı; kalan 7 milyon ise, ülkeleri içinde yerlerinden oldu. Polonya, 3.5 milyon; Romanya, yaklaşık 1 milyon; Rusya, yaklaşık 1 milyon; Macaristan, yaklaşık 700 bin; Moldova, yaklaşık 500 bin; Slovakya, yaklaşık 450 bin Ukrayna’nın sığındığı mekân oldu. Bu sayıların gittikçe artmasına kesin gözle bakılsa da söz konusu ülkelerin çoğu barındırma kapasitelerini şimdiden çoktan aşmış durumda. FACEBOOK İLE “BAŞKANLIK DARBESİ” Orbán, Facebook'ta yayınlandığı ve “olağanüstü hâl” ilân ettiği video kaydında, “Savaşın ve Brüksel'in yaptırımlarının büyük bir ekonomik kargaşaya ve sert biçimde yükselen enflasyona yol açtığını görüyoruz” diyordu. “Dünya ekonomik bir krizle karşı karşıya. Macaristan bu savaştan uzak durmalı. . . Manevra alanına ve gerektiğinde harekete geçme özgürlüğüne ihtiyacımız var” diye de ekliyordu. Görüldüğü gibi, “OHAL ilânı” gibi temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir adım da “özgirleştirici imiş gibi” yansıtılabiliyor. Ve böylece ülkede en yaygın kullanılan haberleşme aracı Facebook üzerinden gerçekleşen bir tür “anayasal darbe” ile, Macaristan’ın başkanlık sistemine geçtiğini de söyleyebiliriz. Nisan başındaki Macaristan seçimlerinde, “muhalefetin 6’lı ittifakının” neden başarılı olmadığını ve Orbán’ın bir kez daha parlamentoda anayasal çoğunluk elde ettiğini Türkiye’de de uzun uzadıya tartışmıştık. Macaristan’daki “OHAL ilânını” da bir o kadar ilgiyle izlememiz lazım; çünkü orada olan burada da olabiliyor. Ve hatta, Başbakan Orbán, “göçmen/mülteci krizini” ortaya atarak kendine siyasi kazanımlar sağlaması örneğinde olduğu gibi oldukça “vizyoner”. Meclis’ten de kolaylıkla geçirileveren, Orbán’ın OHAL’in kendisine ne gibi yetkiler tanıyacağına da kendisi karar verecek. Futbolu da çok seven Orbán, iktidarının 12. yılında kendine “tek kale maç” yapma özgürlüğünü ve yetkisini de “hediye etmiş” oluyor. KAOTİK BİR DÜNYADA OLDUĞUMUZU UNUTMAMALI Orbán, neden Macaristan’da OHAL ilân edebiliyor? Çok net ve basit bir özetle, çünkü yapabiliyor. Çünkü önünde duracak hiçbir şey yok. Çok kaotik bir dünyadayız; Ukrayna Savaşı, biz her ne kadar Türkiye’de fazla üzerine konuşmasak ve hissetmesek de küresel çapta hepimizi aldı ve duvara çarptı. ABD’de Joe Biden yönetimi, her ne kadar Ukrayna konusunu fazlasıyla sahiplense de Amerikalıların gündemi hızla değişiyor. Öncelikle, ABD’nin gündemi şu aralar öncelikli olarak iç siyaset. Kasım 2022’deki önseçimler, Biden ve Demokratların da başlıca odak noktası haline geliyor.
Çok kaotik bir dünyadayız; Ukrayna Savaşı, biz her ne kadar Türkiye’de fazla üzerine konuşmasak ve hissetmesek de küresel çapta hepimizi aldı ve duvara çarptı.
Ve bu ön seçimlere ABD, 2024’teDonald Trump’ın veya hatta Cumhuriyetçiler’den Trump’ı bile aratacak politikalara sahip bir adayın seçilebilme ihtimalinin giderek yükseldiği bir ortamda gidiyor. Teksas’ta 24 Mayıs’ta bir ilkokula gerçekleşen silahlı saldırının yarattığı travmanın, ülkeyi acıda birleştirmek bir yana, siyasi bakımdan daha da kutuplaştırdığını gördük. Böylesi diken üstü bir ABD’de “Ukrayna Savaşı konusunda öncelik Amerikan ekonomisini korumak mı, Rusya’ya en tekin biçimde yaptırım uygulamak mı olmalı?” sorusuna verilen yanıt, giderek “önce ekonomimiz” olmaya başlıyor. Associated Press-NORC Center for Public Affairs Research’ın araştırmalarına göre, Mart’ta “öncelik Rusya’yı yaptırımlarla cezalandırmak olmalı” diyenler %55’lik bir çoğunluk iken, şimdi ise %45’e zor varıyor. Savaş uzadıkça ve Kasım’daki ön seçimler yaklaştıkça da “önce Rusya’yı sıkıştırmak” diyenlerin daha da azalacağını ön görebiliriz. Öte yandan, Çin’de Xi Jinping’in Kasım’da üçüncü kez lider olarak belirlenmesine kesin gözle bakılırken; orada da işler karışıyor. “Sıfır COVID politikası”, Omicron karşısında başarısızlığa uğrarken, ekonomik duraksama yaşanıyor. ABD Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan’ın bu hafta övündüğü gibi, “1979’dan beri, ilk kez ABD’nin büyüme oranı Çin’i geçiyor”. Xi Jinping de durum böyle giderse, yeniden liderliği garantileyemeyebilir. Bu durum, ilk bakışta ABD için avantaj olarak görünse de ekonomik ve siyasi belirsizliklerin arttığı ve tüm dünyada “zamanın hızlandığı” bir kırılma dönemindeyiz. Yeni ve bambaşka bir “mülteci krizi”, ekonomik geriye kayış, enerji kaynaklarına ilişkin belirsizlikler de Avrupa’yı yorarken, Orbán da önünde bir engel görmüyor. Türkiye’de de bir “engel” görülmeyebilirdi. O engel, muhalefet ve başarıyla yürüttükleri takım oyunu ve tabii tribünlerin coşkusu. İktidar da seyircisi azalırken “tek kale maç” yapamadığı gibi sadece “defans” oynamak zorunda kalıyor.