Locke’un da dediği gibi "Seni endişelendiren şey, sana hükmeder." Şu anda mesele kimin kime hükmedeceğinden ziyade, insan aklının hala üstün olan yanlarından biri olan riski fırsata çevirme ihtimallerini kovalamakta. En azından insanın tüm becerilerini taklit edebilen “yapay süper zeka” çağına varana kadar… Dünya üzerinde insanın kendi elleriyle var ettiği bir yaratık tarafından yok sayılışından daha muhteşem bir sahne olamaz. İşte şimdi Tanrı’yı tam olarak anlayabiliriz. Bu, son 3 ay içinde yukarıdaki cümle ile başlayan ikinci yazım. Önceki yazı, 3. nesil GPT ve çokça tartışma yaratan ChatGPT’nin eğitime etkileri üzerineydi. Elon Musk’ın da kurucuları arasında yer aldığı, zihnimizdeki sınırları yerle bir eden yapay zeka şirketi OpenAI, Kasım 2022 tarihinde kitlelere açtığı ChatGPT ile bir hafta içinde bir milyondan fazla kullanıcıya ulaşmıştı. Kodlama ve etkileşimler üzerinden insan zekasını taklit eden ChatGPT, önceki yapay zeka standartlarını aşarak makine öğrenimi sistemlerinde yeni bir devri de başlatmış oldu. ChatGPT’nin yeteneklerini görünce dehşete kapılan sadece ben değildim. Elon Musk da attığı tweet’te seçtiği kelimelerle duygularımızı paylaşmış gibi görünüyordu: "ChatGPT korkunç derecede iyi. Tehlikeli derecede güçlü bir yapay zekadan uzak değiliz.” Bu hafta içinde korkutucu derecede iyi bir başka gelişme daha oldu. OpenAI, 14 Mart 2023 tarihinde ChatGPT'nin arka planında çalışan büyük dil modelinin en son versiyonu olan GPT-4'ü tanıttı. Bir önceki versiyonun üzerinden yapılan geliştirmelerle bu yeni yapay zeka modelinin problem çözme yetenekleri bir hayli gelişmiş görünüyor. İlk deneyimlere göre GPT-4, son derece zeki ve yetkin bir insanın elinden çıkmış gibi duran metinler yazma, metin üzerinden oluşturduğunuz taleplerden de görseller ve hatta kodlar oluşturma konusunda oldukça başarılı. Bu son derece gelişmiş yetkinliklerin günlük hayattan derin teknolojiye kadar pek çok noktada büyük bir değişimin kapısını açacağı düşüncesindeyim. Öte yandan böylesi kırıcı bir teknoloji akıllarda pek çok soru işaretinin oluşmasına da neden oluyor. Bilim insanları GPT-4’un arkasındaki mühendisliğin büyük bir giz perdesi altında olmasından duydukları rahatsızlığı iletiyorlar. Bense bu rahatsızlığı abesle iştigal buluyorum. Müthiş bir teknoloji harikasının ve iş modelinin gizemlerinin dünyanın geri kalanıyla paylaşılmasını talep etmek fazla naifçe… Bu beyhude beklentileri bir kenara bırakıp teknolojiyi nasıl kullanabileceğimize odaklanmakta fayda var. Bunu anlayabilmek üzere, GPT4 ile el değiştirdiği kesinleşen yetkinliklere ve birkaç çarpıcı örneğe bakalım:
GPT4 sayesinde artık gönüllülere ihtiyaç olmadan da bu görsellerin tanımını yapıp anlık olarak görme engelli kişilere iletmek mümkün olacak.
GPT-4’un çeşitli sınavlardan aldığı notlar pek çok insanı kendinden şüphelendirecek kadar iyi. Algoritma Amerika’da avukatlık yapabilmeniz için geçilmesi gereken LSAT ve BAR sınavlarında, yüksek öğrenime giriş için gerekli olan AP ve GRE gibi sınavlarda son derece başarılı. Öyle ki aldığı skorlar ile şu anda Stanford’a kabul alabiliyor! Kabul etmek gerek ki insanın koca kibrine açık bir saldırı bu… Algoritmanın temel muhakeme becerileri kısa bir süre içinde inanılmaz bir mesafe katetmiş. GPT-4 artık sadece metinleri değil görselleri de girdi olarak kabul ediyor. Sisteme bir görsel yüklediğinizde bu görselin detaylı bir tanımını, varsa görselin içerdiği yazıları, örneğin gönderdiğiniz bir ürün fotoğrafının hangi ürüne ait olduğunu ve etiketinde neler yazdığını karşınıza getiriyor. Pratikte pek çok kullanımı olabilecek bu özelliğin benim en sevdiğim uygulamalarından biri görme engellilerin hayatlarını kolaylaştırmak üzere geliştirilen Bee My Eyes (Gözlerim Ol) ve GPT-4 iş birliği. Bee My Eyes görme engelli kişilerin cep telefonlarıyla çekerek gönderdikleri görselleri, gönüllü olarak bu görselleri tanımlayacak olan kişilere ulaştırıp engelli bireylerin anlık olarak yardım almalarını sağlayan harika bir uygulama. GPT4 sayesinde artık gönüllülere ihtiyaç olmadan da bu görsellerin tanımını yapıp anlık olarak görme engelli kişilere iletmek mümkün olacak. Algoritmanın geliştirilmiş muhakeme yeteneği sayesinde eğitimde de çığır açan fırsatlar sunması muhtemel görünüyor. Kar amacı gütmeyen bir online eğitim platformu olan Khan Academy bu fırsatlardan yararlanan öncülerden biri olmuş. Diyelim ki Khan Academy’de yer alan ücretsiz matematik derslerinden birini alan bir öğrenci, bir soruya yanlış cevap verdi. GPT-4 entegrasyonlu yeni sohbet aracı sayesinde öğrenci “Neden yanlış yaptım?” sorusunu robota sorabiliyor ve robot öğrencinin hangi mantıksal süreç üzerinden hatalı sonuca varmış olabileceğine dair açıklamayı veriyor. Dolayısıyla öğrenci sadece doğru cevaba değil, onu yanlış cevaba yönlendiren düşünme biçimine de anlam kazandırmış oluyor; bu da çok daha etkin bir öğrenme demek…
Mesele geleceği iyi okuyarak insanlar ve makineler tarafından yürütülecek olan işlerin ayrımını görebilmek, makineler tarafından yürütülecek olanlarda teknolojiyi kullanma becerilerini ve insana kalacak olan alanda da kendi yetkinliklerimizi geliştirmek olacak.
Bana göre GPT-4’un en şaşırtıcı uygulamaları kodlama alanından geldi ve gelmeye devam ediyor. Sonuçların nereye varabileceğini kestiremiyorum ama küçük bir örnekle açıklamaya çalışayım: Diyelim ki dijital pazarlama alanında faaliyet gösteren yeni bir şirket kurdum ve bu şirket için bir web sitesi tasarlamak istiyorum. GPT-4’a bu web sitesinden beklentilerime ve hangi sayfaları, hangi araçları içermesini istediğime dair detaylı bir tanım veriyorum… ve GPT-4 sadece kopyala-yapıştır yaparak tam olarak istediğiniz siteyi saniyeler içinde kurmanızı sağlayacak kodu ekranınıza getiriyor. Bu sadece günlük hayatta çok kullanışlı olacak basit bir örnek. GPT-4 ile çok daha karmaşık sistemler için kodlama yapmak da mümkün. Çocuklarımıza aldırdığımız kodlama dersleri mi? Kodlama mantığını anlamaları açısından önemliydi ama bunun dışında pek işe yaramayacak gibi görünüyor… Bu birkaç örnek bile şu meşhur “Yapay zeka meslekleri elimizden alacak mı?” sorusunun net cevapları… Aldı, alacak ve almaya devam edecek. İdrakına varmamız gereken gerçek bunun tamamen bir konumlanma meselesi olduğu… Mesleğiniz dahilinde ifa ettiğiniz bazı görevler –hatta belki de tümü- kesin olarak algoritmaların alanına kayacak. Burada önemli olan bizlerin bu alanlarda yapay zekayı kendi yararımıza kullanmakta ne kadar mahir olduğumuz. Bu algoritmalar, tüm diğer teknolojiler gibi, kullanmayı bilenler için büyük bir fırsat, geri kalanlar için ise bir tehdit unsuru olmaya devam edecekler. Mesele geleceği iyi okuyarak insanlar ve makineler tarafından yürütülecek olan işlerin ayrımını görebilmek, makineler tarafından yürütülecek olanlarda teknolojiyi kullanma becerilerini ve insana kalacak olan alanda da kendi yetkinliklerimizi geliştirmek olacak. Locke’un da dediği gibi "Seni endişelendiren şey, sana hükmeder." Şu anda mesele kimin kime hükmedeceğinden ziyade, insan aklının hala üstün olan yanlarından biri olan riski fırsata çevirme ihtimallerini kovalamakta. En azından insanın tüm becerilerini taklit edebilen “yapay süper zeka” çağına varana kadar…