Metin abiye göre toplumun hiçbir kesimi, siyasetle hiç bağ kurmamış olsalar bile, farklı bir dünyaları var diye dışarıda bırakılmamalıydı. Temas etmeli, onlara ulaşmalı, sonra onları parti içerisinde değiştirip, mücadelenin bir parçası yapmalıydık. Metin Çulhaoğlu’ya dair kendi kuşağı, bir sonraki kuşak ve bizler çok şeyler yazacağız. Bunun nedeni sosyalizm mücadelesinde kendisini tarifleyecek olan üç başlığın hayatının merkezinde bulunmasından kaynaklanıyor: teorik derinlik, mücadelede süreklilik ve devrimci militanlık… Evet çok şeyler öğrendik kendisinden… Bir külliyat bıraktı ardından... Tanıyan birçok kişinin kendisinden hoca olarak bahsetmesi yadırganacak bir şey değil. Sosyalizm mücadelesine katıldığım 2007 yılında ben de kendisinden eğitim almıştım. 2012 yılında başladığım yazı hayatımda ondan çok etkilendim, onun tarzına yakın yazılar yazdığım çok olmuştur. Bizler onun mücadelesinin parçası olduğu kuşaktan çok şey öğrendik. Yaşayanı da hayatta olmayanı da bize çok şeyler öğretti. Metin abi 68 kuşağının bir parçası idi. Bir tarihi mücadeleyle tanıklık edenleri kaybediyoruz. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın gündemi olmuş bir kuşağın temsilcisi olmasıyla ayrı bir öneme sahipken, memleket sevdasının ön plana çıktığı yurtsever bir devrimciydi kendisi. Bu kuşağa dair hafızaları taze tutacak başka işler ortaya çıkmalı diye düşünüyorum. Hali hazırda üretilmiş kitaplar, filmler, belgeseller dışında. Mücadeledeki sürekliliğinde sosyalizmden aşağısı kurtarmaz iddiasını hep taşıdı. İçerisinde yer aldığı siyasi partilerde yaşadığı ayrışmalar, yol ayrımları oldu ancak kendisinin insanlık için daha iyisini aradığını ve acelesi olduğunu biz biliyorduk. İhtiyaç duyulduğu her yerde kendisi hazır bulundu. Bir panel, bir eğitim, ya da bir ev toplantısında nerede olursa olsun umudunu iddiasını anlattı. Kitapları, makaleleri haftalık köşe yazıları bıkmadan usanmadan ait olduğu kuşağın memleket sevdasıyla sürdürdü mücadelesini. Gençlerle sohbet etmesini severdi. Sosyalizm mücadelesine yeni katılmış ya da sempati duyan gençlere bir kuşağın yenilgi hikayelerini değil, tarih ile bugün arasında kurduğu ilişkiyi anlatırdı. Umudu ve heyecanı vardı. Bitmemişti o kavga, sürüyordu, sürecekti. Rakı içmeyi de severdi. Biz gençleri de sofrasından eksik etmezdi. Sosyalizm fikriyle daha fazla insan buluşmalıydı. Toplumun hiçbir kesimi siyasetle hiç bağ kurmamış olsalar bile, farklı bir dünyaları var diye dışarıda bırakılmamalıydı. Temas etmeli, onlara ulaşmalı, sonra onları parti içerisinde değiştirip, mücadelenin bir parçası yapmalıydık. Metin abi normal insanlar dönemi olarak tariflemişti bir yazısında, bunun üzerine kendisiyle sohbetlerimiz olmuştu. Abi Altındağ’da biliyorsun gecekondu mahalleri var. Orada Çinçin diye bilinen ahalinin hiç de iyi bakmadığı o mahalledeki insanları da örgütlemeliyiz, onları da kazanmalıyız. Söylediklerimi onaylarken kendi düşüncelerine katkı yaparak farklı cümlelerle söylediğimi anlıyordu sanırım. Kentin dışında kalmış bir mahallenin içine dönük yaşamına müdahale etmek, Marksizme dair tartıştığımız kadrolardan zamanımızı alıp oradaki insanlara ulaşmanın arayışı önemliydi. Sömürünün en alasını yaşayıp sistemin kendisini sorgulatmayacağı, kirliliğini yaşam biçimi yapan insanların da mücadelenin bir parçası yapılabileceği iddiası da yine Metin abiye aitti. İçerisinden geçtiğimiz bu olağanüstü günlerde kendisinin aramızdan ayrılışı içimi daha fazla burktu. Sömürüsüz bir düzeni kurmadan önce her gidiş erkendir. Ağabey gitmeyin ne olur. Birlikte başaracağız.