Petrol fiyatındaki sıçrama, TL’ye bağlı olarak kontrolden çıkarak 3 haneye varması imkânsız olmayan enflasyon, yüksek cari açık ve artan faiz giderleriyle büyüyen bütçe açığı Nebati’yi bayrak-ezan korumasına sığındıran nedenler.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, son yurtdışı yatırımcı gezisinden bu yana hemen her gün yeni bir açıklama ile karşımızda. Açıklamalarında kendine has üslubuyla Yeni Ekonomi Modeli’ni (YEM) savunmaya devam ederken, savrulmakta olan Türkiye ekonomisinde gidişatın kontrol altında olduğu izlenimi de vermeye çalışıyor.
Bakan olarak çıktığı ilk TV programında YEM ile başaracaklarına gözlerindeki ışıltıya bakarak inanmamızı isteyen Nebati, dün itibarıyla YEM ile işleri nasıl içinden çıkılmaz bir aşamaya getirdiğinin itirafını yapmış durumda. Bakan’ın sözleri tanıdık:
“...Canınızı sıkmayın, üzülmeyin. Bayrak yere inmeyecek, ezan susmayacak...”
Bayrak elbette yere inmeyecek, ezan da doğal olarak susmayacak. Ancak, canımız çok sıkkın çünkü her gün yoksullaşma ve yoksunlaşma derecemiz yükselmekte.
O ağır kabahati işledikten sonra kendini düze çıkarmak için milliyetçi/İslamcı slogana sığınarak suçunu örtbas etmeye çalışanların söylemine Nebati’nin de tutunmasının anlamı büyük. Çok büyük hem de.
Türkiye ekonomisini batağa sürükleyen bu modelle 6 ay gibi kısa bir sürede geldiğimiz aşama,YEM’in yaratıcısı olmasa da en sadık uygulayıcıları arasında en ön safta olan Nebati’yi bilinçli ya da bilinçsiz “bayrak-ezan” söyleminden medet umar hale getirmiş durumda.
SAYIN BAKAN NEDEN BU HALE DÜŞTÜ PEKİ?
Aklı ve vicdanı sağlam olan her ekonomistin uyardığı üzere YEM çalışmadı. AKP’nin iktidar bekası uğruna Hazine’ye,dolayısıyla her birimizin ödediği vergiler üzerinden ceplerimize aktarılan büyük risklerle dolu sistem son dönemece girdi.
Biraz geriye saralım. YEM neydi, dayanakları nelerdi, amaca ulaşmakta kullanılan araçlar neler oldu bu geçtiğimiz ibretlik 6 ay içinde?
Manşet TÜFE enflasyonu kadar çekirdek enflasyonun da yükselme sinyalleri verdiği Eylül 2021’de başlayan faiz indirimleri devreye sokulduktan bir süre sonra YEM modeline geçtiğimizi öğrendik. Negatif reel faizin de YEM’in omurgası olduğu ilan edildi. YEM’e göre, faiz indikçe Türk Lirası değer kaybedecek, TL değer kaybettikçe dış pazarlarda Türkiye’de üretilen malların değeri ucuzlayacak, ihracat artışı güçlenerek daim olacaktı. Bu süreçte pandemi sonrası normalleşme turizm sektöründe de 2019 üzeri döviz geliri yaratacaktı.
Aklı ve vicdanı sağlam olan her ekonomistin uyardığı üzere YEM çalışmadı. Aylar önce ekonomistlerin uyardığı gelişmeler hayat bulmaya başladı. Ve tabii öngörülemeyen ölçekte bir savaş Avrupa’nın kalbinde patlak verdi.
Sonuçta öyle çok döviz akacaktı ki ülkeye, Türkiye’de yıllardır ekonomik daralma dönemleri hariç cari açık veren ödemeler dengesinde cari fazla kalıcı hale gelecekti. YEM sayesinde oluşacak cari fazla haybeye satılan 128 milyar doların gani gani yerine konmasını sağlayacak, merkez bankasının döviz rezervleri arttıkça TL değer kazanacaktı. Faiz indirerek TL’de oluşan değer kaybı sonucu patlayan enflasyon bir vadede TL’deki değer artışı yoluyla telafi edilecek ve o hiç ulaşıldığını göremediğimiz %5 enflasyon bir anda karşımızda duruverecekti.
YEM modelinin en temel aracı faiz indirimleri oldu. İkinci önemli aracı olarak da döviz talebine karşı TL’nin baskılanması için merkez bankasının yeniden gizli döviz satışları ile piyasaya girmesiydi.
Ardından Türk halkının olan biteni kavramasıyla dövize koşuşuşta vites büyütmesi sonucunda 20 Aralık’ta zirveye ulaşan TL’deki değer kaybını izledik. İktidar ya faiz artırarak ya da sermaye kontrollerini devreye sokarak kanamayı durduracaktı ki, tarihin tozlu başarısızlık sayfalarından esinlenildiği şekliyle Kur Korumalı Mevduat (KKM) üçüncü araç olarak devreye sokuldu.
KKM’nin istenen araçsal görevini görmesi, yani YEM’in en azından seçime kadar işleyebilmesi için en önemli hedef TL’nin değerini istikrarlı tutmaktı. Bu amaçla KKM’nin her gün albenisi artırılırken, TL’nin yerinde kalması için merkez bankasının gizli döviz satışları devam ettirildi.
TL’nin er ya da geç beklenen değer kaybı,oluşturulan yapay duvarı zorlamaya başladıkça KKM’nin Hazine üzerine aktardığı tehlikeli riskler de gerçekleşmeye başladı. Bu hafta KKM’de vadesi dolan ilk mevduatlara Hazine 15-20 milyar TL civarında kaynak aktaracak. Vergi gelirleri içinden.
PEKİ TÜM BU GÜÇLÜ DEFANSA RAĞMEN TL NEDEN DEĞER KAYBETME SÜRECİNE GİRDİ?
Aylar önce ekonomistlerin uyardığı gelişmeler hayat bulmaya başladı da ondan. Ve tabii öngörülemeyen ölçekte bir savaş Avrupa’nın kalbinde Rusya’nın Ukrayna işgali macerası ile patlak verdi.
YEM’in başarısızlığa mahkûm olduğu konusunda uyarılar nelerdi dilerseniz hatırlayalım beraber:
- 2021 başında %15 olan manşet TÜFE enflasyonu eylül ayında %19,6’daydı. Çekirdek B endeksi benzer bir eğilimle %16’dan eylül itibarıyla %18,6‘yaçıkmıştı ki çekirdek enflasyonun yükselmesi manşet enflasyonun daha da yükseleceğinin habercisiydi.
Yine de faiz indirimlerine başlandı, derinleştirildi. 2021 başında 7,2 olan dolar/TL yaz boyunca 8,3 civarında sakin kalmasının ardından patlayarak son çeyrekte 18,00’e vardı. YEM’in araçları ile 12,00 seviyesine geri bastırıldı. Bu süreçte yılın başında %15 olan TÜFE enflasyonu 2021 sonunda %36,1’e, çekirdek enflasyon %16‘dan %35‘e ve ÜFE enflasyonu ise %26‘dan %80’e fırladı.
- ABD ekonomisi ve Euro Bölgesi’nden gelen ekonomik veriler pandeminin hafiflemesiyle muazzam bir ekonomik toparlanma ve tabi 2021 ile sınırlı kalmayacağı belli olan bir enflasyon artışı işe eşleşmekteydi.
- ABD merkez bankası Fed önce parasal genişlemeye kademeli olarak son vereceğini, ardından 2022’de faiz artıracağını açıklarken, faiz artışlarının etkisini katlayacak şekilde pandemi döneminde %100 artarak 9 trilyon dolara ulaşan bilançosunu da daraltacağını ima etmişti. Küresel para ve varlık piyasaları da fiyatlamalarını bu gerçeğe göre şekillendirmeye başlamıştı. Faiz indiren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası hariç birçok merkez bankası kendi para birimini korumak, enflasyonda sıçramayı bu sayede engellemek için faiz artırmaya girişmişti.
- Aşılarla pandemi yasaklarına büyük ölçüde gerek kalmazken, pandemi son bulmamış ve yeni varyantlar eşliğinde Çin sıfır vaka politikasını uygulamaya devam etmekteydi. Bununekonomik olarak yansıması da tedarik zincirlerindeyaşanan kopuklukların devam edeceğiydi. Pandemi sürecinde verilen nakit desteklerle güçlenen ve ertelendiği ölçüde patlayarak piyasaya dönen talep karşısında arzın yetersizliği fiyatları yüksek tutmaya devam etmekteydi. Talep yüksek, tedarik sorunluve arz eksik olduğunda emtia fiyatlarının yüksek seyrinin devam edeceğini Nebati hariç Sağır Sultan bile duymuş, kavramıştı.
- TCMB’nin enflasyonla en temel mücadele aracı politika faizini etkisizleştirmekle övünecek kadar şuursuz olan ekonomi yönetimi, toplamda 500 baz puan faiz indirmesine rağmen, TL tahviller, kredi ve mevduat faizlerindeki artışı uzaktan seyretmeye devam etti.
- TL’de hedeflenen değer kaybı ile ortaya çıkan enflasyonun bir “köpükten ibaret olduğu” tezi merkez bankasının gizli döviz satışlarının baskıladığı “Aralık 2021’e kıyasla güçlü” TL ortamında gözlerde ışıltıyla anlatılmaya devam edildi.
- Derken Rusya Ukrayna’yı işgal etti ve başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında oluşan ve gerçek risklere dayanan sıçrama Nebati ve tabi AKP iktidarı adına YEM’in beklenenden erken çöküşünün başlangıcı oldu.
“Bayrak-Ezan” sözleriyle başarısızlığını arka plana itme çabasındaki Bakan Nebati tüm aklıselim uyarılara rağmen sorumsuzca uygulanan YEM’nin elinde patlama anının yaklaşmakta olduğunu sezmiş görünüyor. Bakan’la beraber bu tatlı hayale dalarak akıllara ziyan bir ekonomi deneyini uygulamaya sokan iktidar da yakın zamanda gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacak.
Keza:
- Şubat 2022 itibarıyla %55 olan TÜFE enflasyonunun hızla mayıs ayına kadar %70-80 aralığına yükseldiğini izleyeceğiz. Ham petrol fiyatının varil başına 110 dolar civarında kalacağını varsayarsak, sene sonunda TÜFE enflasyonu için %50’nin altı gerçekçi değil. Israrla 2023 seçimine %8,5 TÜFE enflasyonu ile gideceğimizi anlatan Nebati eğer o döneme kadar görevde kalabilirse, 2023 seçimine yüksek bir çift hane ile gitmekte olduğumuz görecek. Şimdiden Yİ-ÜFE’nin %100 üzerinde çıkmış olması, Şubat 2022 çekirdek enflasyonun %47 olması bekleyen günlerin habercisi.
- TL’de kalmanın maliyeti giderek artarken döviz yeniden cazip hale gelmekte.Politika faizinin %14’te tutulduğu ve son PPK toplantısında dünya barışı tesis edildiğinde dezenflasyon sürecinin başlayacağı ilanı politika faizi ile piyasa faiz arasındaki farkın, politika faiz ile enflasyon arasındaki makasın iyice açılacağının habercisi. Enflasyon yükselirken +14+%3 ve kur farkı alan KKM sahibi birikiminin %35-50 arasında enflasyona ezildiğini fark etmekte.
- Dolar dünyada tüm para birimlerine karşı 2022’de hızla güçlenecek.Fed devreye girdi, ilk faiz artışını yaptı, mayısta bilanço daralma programını açıklarken muhtemelen 50 baz puan faiz artıracak ve yaz başında hedef 1 trilyon dolar olmak üzere bilanço küçültmeye başlayacak. 96-98 arasındaki Dolar Endeksi 105’e yol alırken, TL dahil tüm para birimleri baskı altında kalıyor. Negatif reel faizin %70 enflasyon %14 politika faizi kıskacında daha derinleşeceği ortamda TL büyük darbe almaya aday.
- Cari açık 2021’in iki katının üzerine çıkacak. Savaşın yükselttiği petrol fiyatı ithalat faturasını Ocak-Şubat’ta izlenen %50 artışın üzerine taşıyacak. Geçen yıl %35 civarı artan ihracatta büyüme bu sene %12-15 aralığına gerileyecek. Savaşın turizm faturası 5-6 milyar dolar olacak. Özetle cari fazla rüyasına dalan Nebati 35-40 milyar dolarlık bir cari açık faturası ile karşılaşacak.
- Merkez bankasının rezervleri toparlanamıyor. TCMB’ye KKM’nin şirketler tarafından giren yaklaşık 20 milyar doların ve ihracat girişlerinin %25’ini yatıran şirketlerin dövizlerini rezervlerde birebir artış olarak izleyemiyoruz. Bir yandan BOTAŞ’ın aylık 4-6 milyar dolar civarındaki enerji faturası ödemeleri, bir yandan gizli döviz satışları devam etmekte. Sonuç, swap hariç net döviz rezervleri halen eksi 43 milyar dolarda. Şirketlerin vergi avantajı bitmesi ve tabi dış borç ödemeleriyle yeniden döviz almaya başlaması içine girdiğimiz yolu anlatmakta.
- Kamu bankaları çoktan döviz hesaplarına ödedikleri faizi %3 seviyesine çıkardı. Döviz sıkıntısı anlamına gelen bu durumun kamu bankaları kaynaklı olması da sürpriz değil. Hazine’nin en son dış borçlanmada rekor %8,7 faiz ödemesi bir yandan 1990’lara döndüğümüzü anlatırken bir yandan da döviz bulmak için Hazine’nin yükseldiği faiz maliyetinin korkunçluğunu gösteriyor. Bu faiz ödendikten sonra Türk bankaları ve reel sektör firmalarının en az %9’la döviz borçlanması kaçınılmaz hale gelmekte. Bu da özel sektörün borçlarını tamamen döndürmek yerine kısmen ödeme yapmayı tercih edebileceği ve tabi döviz talebi yaratacağı anlamına geliyor.
Özetle, dünyadaki ekonomik gelişmeleri kavrama kapasitesine sahip olmayan, hamasetle ekonomiyi şekillendirebileceğini sanan bir ekiple devreye sokulan Yeni Ekonomi Modeli felaketle sonuçlanmak üzere.
Petrol fiyatındaki sıçrama ve TL’ye bağlı olarak kontrolden çıkarak 3 haneye varması imkânsız olmayan enflasyon, yüksek cari açık ve KKM ödemeleri, vergi indirimleri ve AKP döneminin şahikası artan faiz giderleriyle büyüyen bütçe açığı Nebati’yi ekonomi yönetimindeki herkesten önce bayrak-ezan korumasına sığındıran nedenler.
Enflasyonun daha da hızla yükseldiği zor bir ilkbahar bizi bekliyor. Fakat ondan çok daha zor bir kış da kaçınılmaz görünüyor.