14 Mayıs’ta kendini mütedeyyin ya da muhafazakâr tanımlayanların önünde büyük bir yor ayrımı var. Bu yolun bir ucunda inançlarına uygun yaşayan Müslüman bireylik, diğer ucunda iktidar merkezli lümpen particilik var
Milletvekili listesi belli oldu. Aday isimlerinden bağımsız olarak Millet İttifakı tüm seçim çevrelerinde en çok milletvekili çıkaracak şekilde bir liste yaptı.
CHP listelerinden sadece Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin değil, İyi Parti’nin seçime girmediği çevrelere karşılık, bu partiden adayların da CHP listesinden girmesi, CHP listelerini
“Millet İttifakı Listesine” dönüştürmüş görünüyor. Sonuçta başarı isteyen bir ittifak için bu son kaçınılmaz bir tercihti ve o yapıldı.
Emek ve Özgülük İttifakı içinde olan TİP’in ayrı liste halinde seçime girmesi açıkçası ittifak için olumlu olmadı.
Aynı Şekilde Cumhur İttifakı içinde olan MHP, YRP ve BBP’nin ayrı listelerde seçimlere girmesi de bu ittifakın zararına oldu.
***
Şimdi herkes seçim tarihini bekliyor.
Türkiye’nin bugün iki ana gündemi var. Biri ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve bunun sonuçlarından bazıları olan hayat pahalılığı, işsizlik gibi gündelik hayatımızı doğrudan etkileyen sorunlar.
İkincisi ise 11 ilimizde 14 milyona yakın insanımızı etkileyen depremin ortaya çıkardığı yaraların henüz sarılamamış olması. Kuşkusuz buna beklenen Marmara Depremi’ne yapılmayan hazırlıkları da eklemek mümkün.
Ancak tüm bu sorunlar birer sonuç.
Bu sorunlara yol açan temel neden siyasi iktidarın siyaset yapma tarzı, yönetim sistemi ve bütün bunların dayandığı zihniyettir.
Bu değişmediği sürece, mevcut iktidarın da olası yeni iktidarın da Türkiye’yi normalleştirme imkanı yoktur.
Bu yüzden olsa gerek, Millet İttifakı da, Emek ve Özgürlük ittifakı da bu yönetim zihniyetini değiştirmeyi önceliyor. Muhalefet bu yüzden ortak kesenini demokrasi, adalet ve özgürlük üzerine kurmuş durumda.
Cumhur İttifakı’nın gündemi belli. Ne olursa olsun seçimi kazanmak ve bu düzeni konsolide ederek siyasi varlıklarını korumak.
***
Muhalefet bu düzeni değiştirmek isterken siyasi iktidar, Cumhur İttifakı bu düzeni konsolide etmeyi düşünüyor.
Son dönemde ekonomide yaşanan sorunları yönetim anlayışından, zihniyetten bağımsız olarak eski bakanları göre getirerek çözeceğini düşünüyor. Bunun bir yanılgı olduğunu fark etmeyecek kadar siyasi körlük söz konusu.
Sonuç olarak getirmek istedikleri eski bakanlar görevden alınan bakanlar. MB Başkanları da bu yönetim anlayışına uygun davranmadıkları, yanlış kararları uygulamadıkları için görevden alındılar.
21 yıllık iktidarın sonunda, ülkenin yaşadığı sorunlar kendi eserleri değilmiş gibi çözme iradesi ortaya koyuyorlar.
Oysa seçimi kazanmak için kurduğu ittifaklar, o ittifak üyelerinin kadın politikaları başta olmak üzere bilime, sanata, kültüre dolaysıyla demokrasi, özgürlük ve adalete bakışları da ortadadır.
Cumhur İttifakı’nın gündemi belli. Ne olursa olsun seçimi kazanmak ve bu düzeni konsolide ederek siyasi varlıklarını korumak.
AKP’nin devlete eklemlenmesi zihinlerindeki şu gerçeği dışarı vurdu: “Otoriter de olsa devlet özünde iyidir ve gereklidir. Bu devleti bugüne kadar doğru insanlar yönetmedi. O doğru insanlar biziz ve devleti daha iyi yönetiriz”.
***
Bu istek devlete eklemlenmenin ve ortaya çıkan imkanların kullanabilmenin doğal sonucu. İlginç olan ise AK Parti, 2008’deki kapatma davasıyla zihninde ürettiği korkularla devleti ele geçirme hayali, sonuçta devletin de AK Parti’yi ele geçirip dönüştürmesi ile sonuçlandı. Cumhur İttifakı esas olarak budur.
AKP’nin devlete eklemlenmesi zihinlerindeki şu gerçeği dışarı vurdu:
“Otoriter de olsa devlet özünde iyidir ve gereklidir. Bu devleti bugüne kadar doğru insanlar yönetmedi. O doğru insanlar biziz ve devleti daha iyi yönetiriz”.
Nitekim son yıllarda devlet kurumlarına ve devletin kendisindeki değişme baktığımızda; demokratikleşen, küçülen değil tersine tüm kurumları ile genişleyen, özel hayatımıza kadar sızan bir parti devletine dönüşmesini görürüz.
Ortaya çıkan bu iktidar modelini savunan, ona meşruiyet sağlamaya çalışan ve AKP çevresine kümelenen gazeteci, akademisyen, sivil toplum temsilcisi, sanatçısı de bu uğurda kimliksizleşerek lümpen bir AKP’liye dönüştü. Parti/devlet imkanlarıyla hayatta kalan bir toplumsal sınıf ortaya çıktı. Bu yüzden olsa gerek bulundukları her ortamda AKP’yi AKP’li siyasilerden daha çok savunuyorlar, savunmak zorunda hissediyorlar.
Bu eklemleşmede parti elitleri ve çeperleri dışında kalan, partiyi samimi olarak destekleyen geniş bir muhafazakâr ve mütedeyyin tabana düşen ise devlet yardımlarının, devlet imkanlarının sosyal hak üzerinden değil partizanlık üzerinden dağıtılması ve bir tür sadaka toplumuna dönüşmek oldu.
Eğer bugün Türkiye ekonomik bir krizde ise sosyolojik bir gerçek olarak bundan en çok etkilenen toplumsal kesimlerin başında AKP’nin mütedeyyin ve muhafazakâr tabanı gelmektedir. Onlar da tüm diğer vatandaşlar gibi yoksullaşmakta ve fakirleşmektedir.
Yani ekonomik krizi sadece CHP’liler, İyi Partililer, diğer partililer yaşamıyor. Tüm Türkiye bundan nasibini alıyor.
Bu gerçeği göz önüne alarak AK Parti’ye samimi olarak oy veren oy veren muhafazakârlara ve mütedeyyinlere sormak durumundayız.
Ekonomik kriz sizlerin gündemi değil mi?
Hayat pahalılığı, işsizlik onların gündemi değil mi?
Adaletsizlik, hukuk onların gündemi değil mi?
Ülkenin çalınan paraları, çocuk tacizleri, kadınların öldürülmesi onların gündemi değil mi?
Ülkede bir bütün olarak yaşanan ahlaki erozyon onların gündemi değil mi?
Ben olduğunu düşünüyorum.
Bütün mesele farklı olsak da onlarla aynı dili konuşmak, demokrasi, özgürlük, adalet temelinde buluşmak.
Kısaca mütedeyyin ve muhafazakârlar bu seçimde, AK Partililik ile Müslüman birey olma arasında bir tercih yapacaklar.
***
Açıkça ifade edelim ki, Türkiye büyük bir yol ayrımında ve bu ayrımda, AKP’lilerin de içinde olduğu mütedeyyin ve muhafazakârları sadece siyasi değil daha temelde ahlaki bir sınav bekliyor.
Bu sınavı, hangi dinsel cemaate bağlı olursa olsun, hangi siyasal görüşe yakın olursa olsun tüm mütedeyyin ve muhafazakârlar verecek. Mütedeyyin ve muhafazakârların sınavı kamusal alanda seküler dünyanın parçası mı olacaklar yoksa AK Parti ve devletinin dönüştürdüğü demokrasi, özgürlük ve adaletin olmadığı topluma, devletten aldıkları yardımların karşılığında itaat mi edecekler?
Mütedeyyin ve muhafazakârların tercihinin bir ucunda samimi olarak inanan ve inandıklarını kamusal alanda yaşamak isteyen, Müslüman birey/cemaat olmak var. Diğer ucunda İslami bir kimlikle tüm varlığını parti/devlete bağlamış, eleştirel aklı kaybetmiş, onun çizdiği sınırlar içinde yaşamayı ideolojik olarak tercih etmiş lümpen AKP’lilik var.
Kısaca mütedeyyin ve muhafazakârlar bu seçimde, iktidar merkezli bir particilik ile inancını yaşayan Müslüman birey olma arasında bir tercih yapacaklar.