Joe Biden’ın başkanlığı ile başlayan dönemin ikili ilişkilerde Türkiye için zor bir dönem olacağı belli idi. Ve öyle de olacak görünüyor. Bu dönemde, Trump ile ABD’nin dış politikasında devre dışı kalan kurumlar, yeniden devrede olacak ve popülizm zemin kaybedecek. Nitekim Biden’ın göreve geldiğinden bu yana imza attığı kararların hepsi Trump politikasının tam tersi yönde. Bu adımların hepsi tahrip edilen demokratik zeminlerin yeniden güçlenmesi demek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ile kurduğu bireysel ilişkiler Türkiye-ABD ilişkilerinde “altın çağ” yaşatmadı ama iki ülke arasında ağır sorunların bir süreliğine ertelemesine yol açtı. ZAMANLAMA MANİDAR Yeni dönemde Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tebrik telefonuna ancak üç ay sonra 23 Nisan 2021’de cevap verdi. Ve yapılan telefon görüşmesinde iki ülkenin müttefikliğine vurgu yapılmazken; Biden’ın Erdoğan’a 24 Nisan 1915’de başlayan Ermeni Tehciri için “soykırım” ifadesini kullanacağını ilettiği paylaşıldı. Nitekim dün akşam saatlerinde, Biden, kendisinden önceki başkanların 24 Nisan 1915 için kullandığı “büyük felaket” kavramı yanında “soykırım”ı da kullandı. ABD Başkanları arasından bu açıdan Biden ilk değil. Bunun istisnası 1982-1990 yıllarında görev yapan Cumhuriyetçi Ronald Reagan oldu. Reagan, 22 Nisan 1981’de ‘Holokost Anma Günü’ nedeniyle yaptığı açıklamada, “Öncesindeki Ermeni soykırımı ve sonrasındaki Kamboçyalı soykırımı gibi Holokost’tan alınan dersler asla unutulmamalı” dedi. O tarihten önce ve sonra tüm ABD başkanları daha çok “büyük felaket” kavramını kullandılar. Peki Cumhuriyetçi Reagan ile Demokrat Biden dönemleri arasında nasıl bir bağ var? Neden sadece iki başkan “soykırım” kavramını tercih etti? ÇÜNKÜ ZAYIFIZ Birbirinden farklı dönemlerde iki başkanın aynı kavramı kullanması arasında ortak bir neden var. O da Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde zayıf olması ve iç siyasette de demokrasiden uzaklaşması. Reagan’ın kavramı kullandığı dönem, 12 Eylül 1980 Darbesi’ni takip eden yıldı. Yani eksik demokrasinin bile askıya alındığı dönem. Aynı şekilde Biden Dönemi de, Türkiye’nin sadece ABD olan ilişkilerinde değil uluslararası pek çok ilişkide sorun yaşadığı, iç politikada kutuplaşmanın yoğun olduğu, demokrasinin askıya alındığı, siyasi alanın daraldığı bir ülke. İşte bu yüzden Biden, önceki başkanlardan farklı olarak “soykırım” kavramını kullandı. Dahası bunu Erdoğan ile olan konuşmasında dile getirdi. Özetle Türkiye’nin siyaseten, ekonomik olarak güçsüz olduğu dönemlerde ABD Başkanları karşı daha savunmasız kalıyorlar. 1981 ile 2021 arasındaki benzerlikte tam buradadır. ÇÖZÜM HAMASETTE Mİ? Hemen ifade edelim ki, iki toplumun ortak acıları üzerinden üçüncü ülkelerin alacağı hiçbir karar, bu acıların yok etmez tam tersine iki toplumu içe kapatır. Geçmişte yaşananlar, yaşananların acıları siyasi kararlarla, o toplumların samimi yüzleşmesi ile sağaltılır. Biden’ın bu açıklamasına siyasi iktidardan muhalefet partilerine, STK’lardan akademisyenlere kadar geniş bir yelpazede sert tepkiler geldi, gelmeye de devam edecek. Hukuki değil siyasi olan bu karara hamaset tonlu verilecek her cevap, Türkiye’yi daha da zora düşüreceği açıktır. Bu noktada muhalefet partilerinin tepkileri özel önem kazanmaktadır. Bu noktada salt ABD’yi eleştirmek haklı, ama eksik bir tepki olur. Çünkü, bu kavramın bu kadar rahat biçimde kullanılması bir sonuçtur ve bu da siyasi iktidarın iç ve dış politikadaki yanlış tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Biden’ın ve bundan önce parlamentolarında 24 Nisan 1915’de başlayan tehciri “soykırım” olarak tanımlayan 40’a yakın ülkeye karşı durabilmenin, kendi iddialarının haklılığınız dile getirmenin yolu hamasetten değil, uluslararası ilişkilerde güçlü olmaktan geçmektedir. Bunun yolu ise iç barıştan, toplumsal uzlaşmadan, siyasette ortak akıldan geçer. Yani bugünkü siyasi iktidarın yaptıklarının tersini yapmaktan. Hep yazdım hep söyledim, bir kere daha yazayım; “toplumun yüzde 50-60’ı ile kavgalı bir siyasi iktidarın, uluslararası ilişkilerde güçlü olma imkanı yoktur”.