Millet İttifakı ismiyle ve cismiyle tarihe karışacaksa, CHP kendi etrafında yeni bir ittifak örgütlemek mecburiyetinde. Zira tarihsel misyonu, Türkiye’de mevcut otoriter rejimin bir viraj daha aldığı böyle bir noktada da CHP’yi ülkenin mukadderatından sorumlu kılıyor. 28 Mayıs seçimlerini takip eden haftayı muhalefet hazin bir dağınıklık içinde geçirdi. Öyle ki bu dağınıklık havası muhalefetin birkaç kanadına birden hâkim olmuş durumda. Öncelikle Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki duruma değinmek lazım: başarı ümidiyle belirsiz bir geleceğe ertelenmiş tartışmalar artık bugünün en acil meseleleri haline geldiler. CHP genel merkezindeki değişimler, reform ve reorganizasyon çalışmaları CHP örgütünün dışındaki genel seçmen kitlesi için henüz bir ilgi ve heyecan yaratmaktan uzak. Bu seçim sürecindeki yıpranma, iktidar olmaya bu denli yaklaşılıp (ve geniş kitleler buna inandırılıp) seçimin kaybedilmesi, seçimi takip eden günlerdeki iletişim problemleri daha önceki seçimleri aşacak, hatta partiyi 2017 öncesine döndürecek bir dağınıklık getirdi gibi görünüyor. 2017 sonrası CHP siyasetinin temel direği “birleşe birleşe kazanacağız” sloganında kristalize olan, politik arenadaki tüm AKP karşıtı unsurları kapsayan en geniş cepheyi inşa etmekti. 2019 yerel seçimlerinde bu formülle büyük başarı kazanıldı. Fakat 28 Mayıs yenilgisi itibariyle bu stratejinin de tamamen yanlışlanmamak kaydıyla, büyüsünü yitirdiği görüldü. Bu siyasetin tüm aritmetik faydasına rağmen, CHP’ye önemli bir zararı da oldu. Siyaset bir ittifak konfigürasyonuna indirgenerek, “asıl siyaset”ten, ideolojiden uzaklaşıldı. Konsensusu korumak adına CHP’nin kendi ideolojik rengini vereceği her söylemden kaçınıldı. Böyle olunca seçim başarısızlığının üstüne, parti tabanındaki yoğun bir memnuniyetsizlik hissi de eklenmiş oldu. Bu memnuniyetsizlik hissinin en büyük amili de CHP tabanının, “Altı oka mührü basan sıradan vatandaşın” partisinin yönetim kademesiyle kaderdaşlık ve hemdertlik duygusunu yitirmesi. Bu durumun üstüne hızla gidilip gerekli değişimler süreci başlatılmazsa bu insanların CHP’ye aidiyeti zedelenebilir. Halkların Demokratik Partisi cenahında ise, Selahattin Demirtaş’ın aktif politikayı bırakma açıklamasıyla somutlaşan farklı türde bir dağınıklık var. Bu dağınıklığı daha da köpürten bir başka unsur, Türkiye İşçi Partisi’yle mevcut (ve seçim sürecinde tahripkâr etki yapan) gerilime eklenen, Emek Partisi’nin de mecliste kendi ismi ve amblemiyle temsil olunma kararı. Bu kopuşlar, gelecekte Kürtlük vurgulu siyasi partilerle sosyalist-komünist partiler arasında 1990’lardan beri devam eden değişik isimli seçim ittifaklarının sonunu getirebilir. Böyle bir durumda da HDP (veya mevcut ve üzerine pek de oturmuş görünmeyen isimle Yeşil Sol Parti) 2015’ten beri sürdürme iddiasında olduğu “Türkiyelileşme” çizgisinden vazgeçip, daha açıktan Kürt milliyetçisi ve sağcı bir pozisyona savrulabilir. Demirtaş’ın aktif siyasetin dışında kalması bu ihtimali arttırmaktadır. Öte yandan Pervin Buldan - Mithat Sancar ikilisinin de eşbaşkanlıklardan çekileceklerini açıklaması, yeni ve siyasi istikameti henüz sezilemeyen bir parti liderliğinin ortaya çıkacağını gösteriyor. Kapatma davasının da gidişatı düşünülürse, siyasetin bu cenahı çok bilinmeyenli bir denklem. İYİ Parti ise tereddütlerinin, kararsızlıklarının cezasını çekiyor. Bu partinin baştan beri mustarip olduğu dengesizlik partinin tavanı, örgütü ve tabanı arasındaki ideolojik farkların sonucuydu. Meral Akşener, ülkücü kökenli bir merkez sağ politikacı ve bilahare merkez sağ kökenli bir MHP yöneticisi olarak, merkez sağa da ülkücülüğe de aşağı yukarı aynı mesafede bir politik duruşu temsil ediyordu. Bu duruş belki Turgut Özal’ın 1980’lerde ANAP’ı kurma arifesinde temsil ettiği merkez sağ ile muhafazakâr-İslamcı sağ arasındaki orta yola benzetilebilir. Meral Akşener’in partinin vitrinine yerleştirdiği merkez sağcı-liberal kadrolara rağmen, parti örgütü MHP’liliğin, ülkücülüğün damgasını bir türlü üstünden atamadı.
Millet İttifakı yenildi. Fakat bu yenilgi ittifakın kötü bir fikir olduğunu göstermez. Dahası mevcut siyasal sistemde, AKP kadar muhalefet partileri de eğer muhalif kalmak istiyorlarsa bir şekilde bir ittifak ilişkisi içinde bulunmaya mecburlardır.
Öte yandan parti tabanı esasen 1990’ların Doğru Yol Partisi’nin devamı niteliğindeydi. İYİ Parti tabanı, merkez sağın devamı olan, ancak milliyetçi hassasiyeti yüksek bir tabandı. Bu taban iyi tahlil edilemediği için genişletilmesi mümkün olmadı, 2018’den bugüne, hemen hemen aynı kalan İYİ Parti oyları da bunu göstermektedir. Seçim neticelerinden kimsenin memnun olmadığı, Mart 2023’te iki ayrı kriz yaşayan bu partide de 24-25 Haziran tarihlerinde bir olağan kongre gerçekleşecek. Kongrenin neticesini öngörmek zor, fakat daha reaksiyoner, Millet İttifakı’ndan ve CHP’den uzaklaşma yanlısı bir kadronun galip çıkacağı düşünülebilir. Muhalefetin üç büyük partisinin durumu böyle. Millet İttifakı’ndaki daha küçük partiler ise henüz çizecekleri yola dair açık bir ipucu vermekten uzaklar. Fakat mevcut dağınıklıktan, bilhassa Demokrasi ve Atılım Partisi ve Gelecek Partisi gibi henüz kendi kurumsal yapılarını oturtamamış, ideolojik çizgilerini yeterince ortaya koyamamış partilerin de azade olmadığını söylemek yersiz olmaz. Millet İttifakı yenildi. Fakat bu yenilgi ittifakın kötü bir fikir olduğunu göstermez. Dahası mevcut siyasal sistemde, AKP kadar muhalefet partileri de eğer muhalif kalmak istiyorlarsa bir şekilde bir ittifak ilişkisi içinde bulunmaya mecburlardır. 10 ay sonra yerel seçimler olduğu düşünülürse, yılbaşından itibaren yine seçim atmosferine gireceğiz. Bu yerel seçimler, hükümetin icraatları, ekonominin gidişatı ve muhalefetin bir arada durabilmesi gibi etkenlerin sonucuna göre muhalefet için daha ağır bir yenilgiye de 2019’u gölgede bırakacak bir yerel seçim zaferine de sahne olabilir. Yani yerel seçimlerde, aslında muhalefetin 2019’u da aşan bir başarı elde etmesi imkânsız değildir. Fakat yenilmemek için, bu yenilgi hissinin hızla ortadan kalkması ve muhalefetin tabanıyla barışması gerekmektedir. Yoksa bu yenilgi ve dağınıklık havası, kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi aylarca devam edecek, muhalefet yerel seçimlerde de yenilip daha beter bir dağınıklığın içine yuvarlanacaktır. Burada en büyük görev yine CHP’ye düşüyor. 21 yıldır en çetin görevler hep CHP’ye düşüyor zaten. Ülkenin kurucu partisi olmanın, AKP’nin antitezi bir politik geçmiş ve çizginin, ülkedeki en AKP karşıtı tabana sahip olmanın ve iyi kötü Edirne’den Ardahan’a, Muğla’dan Hakkari’ye her ilçede temsil olunan bir kurumsal yapıya sahip olmanın yüklediği bir görev bu. CHP seçim mağlubiyetini getiren yanlış ve eksikliklerden yola çıkarken ve kendi çizgisinin, farkının altını daha kalın çizgilerle çizerken, aynı zamanda bir gözüyle İYİ Parti’yi, bir gözüyle HDP’yi, göz ucuyla diğer muhalefet partilerinin faaliyetini izlerken kendini hızlı biçimde yenilemek zorunda. Millet İttifakı ismiyle ve cismiyle tarihe karışacaksa, CHP kendi etrafında yeni bir ittifak örgütlemek mecburiyetinde. Zira tarihsel misyonu, Türkiye’de mevcut otoriter rejimin bir viraj daha aldığı böyle bir noktada da CHP’yi ülkenin mukadderatından sorumlu kılıyor.