Türkiye’nin demokrasiye geçiş biletine imza atmak, demokrasiye geçişinin mimarlarından biri olmak çok büyük bir şeref değil mi? Sayın Akşener’in ifadesiyle “vakit bugünlerin hakkını verme vakti” değil mi? Dünkü yazımda iktidarın Ekrem İmamoğlu kararıyla muhalefetin aday seçimini paralize etmeye ve halk iradesini gasp etmeye yönelik bir darbe ve şantaj siyaseti uyguladığını yazdım. Bunu muhalefet kabul edemez ve etmemeli. Ama nasıl bir siyasetle üstesinden gelecek? Dünkü yazımda, bunu başarabilecek olağanüstü demokratik siyasetin ve ortak aday formülünün özelliklerini tartıştım.  Bugün de olası aday formüllerini tartışmak istiyorum. Dün bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu çok doğru bir şey yaptı ve Sayın İmamoğlu’nu Meclis grup toplantısına çağırdı. Salondaki heyecan etkileyiciydi. Konuşmasının ilgili bölümünde Kemal bey’in Ekrem bey ile olan ilişkisini “baba oğul ilişkisi” olarak tarif etmesi çok önemliydi. Bu tarifle Kemal bey bir yandan Altılı Masa’yı bölmek ve CHP’yi karıştırmak için kullanılan “İmamoğlu Akşener’e ve İYİP’e daha yakın,” ve “Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu birbirlerine rakip ve araları açık” tevatürlerine “dur” dedi. Bir yandan da aralarında çok güçlü bir güven ilişkisi olduğunu söylemiş oldu. Gerçekten de, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin demokrasi umudu açısından en kritik belirleyici ne olacak diye soracak olsanız, benim cevabım “Altılı Masa liderleri arasındaki, ama en önemlisi Kemal bey, Meral hanım ve Ekrem bey arasındaki güvenin uzun soluklu olması, birbirlerinin yoldaşı olmayı başarmaları” derim. Dünyada ve Türkiye’de demokratikleşme tarihinden ve deneyimlerinden bunu öğreniyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu bu yönde çok güçlü bir taahhütte bulunmuş oldu. Ekrem İmamoğlu da bunu reddetmediğine göre o da benzer bir taahhütte bulunmuş oldu. Demek ki, topluma bundan sonra aralarındaki tüm meseleleri bir baba oğul arasında olması gereken itimat, samimiyet ve gerektiğinde özverili fedakârlıkla çözmeyi taahhüt ediyorlar. Bugün grup toplantısında Sayın Akşener de benzer şeyler söyledi. Sayın İmamoğlu’ndan “kardeşim” olarak bahsetti. Eşi Dilek Hanım’dan da “kızım” olarak. Herhalde bundan öte bir güven bağı beyanı kolay kolay olmaz. Bunun yanında Ekrem Bey’in mahkûmiyetinden bir darbe ve “Erdoğan’ın seçim gündemi” olarak bahsetmesi çok doğru ve önemli bir saptamaydı. Evet, bu ceza İstanbul’un çok ötesinde, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerinin sonucunu şimdiden değiştirmeyi yani halkın önündeki bazı seçenekleri oyun dışı bırakmaya yönelik bir darbe. Bu seçeneklerden biri de hiç kuşkusuz, halk nezdinde en popüler ve kazanma şansı yüksek adaylardan biri, yani Ekrem İmamoğlu. Oysa halkın çoğunluğu belli ki onun oyun dışında kalmasını istemiyor, tam tersine sahada ve takımın bir parçası olmasını istiyor. Buna karşı gelmenin vebali büyük. Bunlar önemli beyanlar. Peki ama bu güven ilişkisinden ve durum saptamasından nasıl bir siyaset ve oyun planı çıkararak ülkeyi düze çıkarabilmeyi vaat ediyorlar? Yani hangi siyasetle önce iktidara gelebilmeyi, sonra da ülkeyi zor sularda iyi yöneterek yeni bir lige ve kulvara taşımayı taahhüt ediyorlar? Bu siyaset henüz ortaya çıkmış değil. Ve bu siyasetin en önemli unsurlarından biri de, hiç kuşkusuz, ortak aday konusu. Şu ana kadar muhalefetin ortak aday adayı olarak adı geçen tüm adayların kendilerine göre bazı artıları ve eksileri, avantajları ve dezavantajları var. Üstelik önlerindeki yol çok mayınlı. İktidar sadece Ekrem İmamoğlu üzerinde siyaset yasağı tehdidini sallamıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve belki Mansur Yavaş üzerinde de yargı sopası, fezleke ve siyaset yasağı şantajlarını cebinde tutuyor. Gerekirse devreye sokabilir. O zaman? Muhalefetin bütün bu senaryoları boşa çıkaracak, olağanüstü ve otoriter koşullarda başarılı olacak sıra dışı bir formül bulması gerekli. Aşağıda tartışacağım formüllerin siyasal partiler arasındaki ve içlerindeki güç dengeleri ve normal siyasetin “olabilir”leri açısından çok da “gerçekçi” olmadığının son derece farkındayım. Ama bu dengeleri gözeterek de bir türlü işin içinden çıkamadığımızı ve ideal bir formül bulamadığımızı hatırlatmak isterim. Dolayısıyla bahsedeceğim senaryoları “uygulanabilir” bulmayan sevgili okuyucuların, bunları alternatifleriyle karşılaştırmalarını öneriyorum. Alternatif formüllerin çözüm olacağını, riskli olmayacağını canı gönülden söyleyebilir miyiz? Öte yandan bahsedeceğim senaryolar elbette geliştirilebilir ve geliştirilmelidir. Ama en azından yaratıcı formüller tahayyül etmemize yardımcı olmalarını ümit ediyorum. Muhalefeti iktidarın belirlediği sınırlamalardan kurtaracak ve ülkenin önünü açacak olan formülün: ortak bilet sistemi, yani ortak cumhurbaşkanı adayının halkın önüne yardımcı veya yardımcılarıyla birlikte bir takım olarak çıkması ve oy istemesi olduğunu düşünüyorum. ABD ve başka demokratik başkanlık sistemlerinde başkan adayları seçime yardımcılarıyla birlikte giriyor. İşte buna bilet (ticket) sistemi, deniyor. Yani seçmen oy verirken seçeceği başkanın yardımcısının kim olacağını, kiminle beraber yöneteceğini, eğer başkan bir şekilde görevden ayrılırsa yerine kimin geçeceğini biliyor. Bu son derece demokratik bir hak.  Bizdeki gibi kimsenin tanımadığı ve seçmediği bir kişi yardımcısı olmuyor. Bu sistem aynı zamanda, son karar başkana da ait olsa kararların istişare ile alınacağı konusunda da bir güvence sağlıyor. ABD’de bu sistemin çıkışının tarihi de son derece anlamlı. İç Savaş sonrası ulusal birlik ihtiyacından doğuyor. Ülkenin kuzeyinde güçlü Cumhuriyetçi Parti’den Abraham Lincoln ile güneyde güçlü Demokrat Parti’den Andrew Johnson, seçime başkan ve yardımcısı olarak ortak pusulada girmeye karar veriyorlar. Daha sona bu sistem başarılı oluyor ve tutuyor. Yani bu sistem ABD’de de, iç savaş döneminde çöken demokrasinin ve siyasal sistemin yeniden ve daha iyi bir şekilde inşa edilmesi esnasında ortaya çıkmış. Bizde resmi anlamda böyle bir sistem şu anda yok. Ama gayrı resmi olarak muhalefetin böyle bir düzenleme yapmasının da önünde hiçbir engel yok. Seçim öncelikle seçmen ve aday arasındaki zımni bir sözleşmedir. Aday kiminle birlikte aday olduğunu ve yöneteceğini, yardımcısının kim olacağını halka söyler, ortağıyla el sıkışır, gerekirse senet imzalar, seçmen de bunu bilerek oy verir. Kampanyayı da beraber yapmalarının önünde hiçbir engel yok. Birbirlerinin artılarını artırır, eksiklerini tamamlarlar. Ortak bilet sistemi muhalefetin oyunu da maksimize edecektir. Herhangi bir adayı şu veya bu nedenle yeterince beğenmediği için oy vermemeyi düşünen seçmenler, ortağını beğendikleri için oy verebilir. Beraber ve ortak mitinglerle, ve diğer kampanya metotlarıyla çok daha fazla insana ulaşabilirler. Öte yandan iktidarın ikili veya üçlü bir bileti siyasal yasak gibi silahlarla bertaraf etmesi çok daha zorlaşır. İBB’ye ne olacak, partiden istifa etmeli mi, ya kampanya sırasında yasak gelirse gibi soruların yükü çok daha hafifler. Sayın Demirtaş’ın etkili ifadesiyle Voltran oluşturmuş olurlar. Alternatifler:
  • Kılıçdaroğlu-İmamoğlu Ortak Bileti
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ortak cumhurbaşkanı adayı, Sayın İmamoğlu’nun da yardımcısı olacağı formül. Bu ikili Türkiye’nin çok geniş bir yelpazesine hitap edebilir ve birbirini tamamlar. İmamoğlu’nun istifa etmesi gerekmeyeceği için İBB de seçim öncesi bırakılmamış olur. Hem iktidarın şantajına “hayır” denilmiş olur, hem de cumhurbaşkanı yardımcısı olarak İmamoğlu’na yasak, cumhurbaşkanı adayı olarak Kılıçdaroğlu’na fezleke getirmek iktidar için çok daha zorlaşır.
  • Kılıçdaroğlu-Akşener-İmamoğlu ortak bileti
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ortak cumhurbaşkanı adayı, Sayın Akşener ve İmamoğlu’nun da yardımcıları olacağı formül. Bir önceki formülün avantajlarına sahip. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sonrası Sayın Akşener açıkladığı gibi başbakanlığa geçebilir.
  • Kılıçdaroğlu-Akşener ortak bileti
Altılı Masa’nın temelini ve omurgasını Millet İttifakı oluşturuyor. Bu formül bu gerçeğin adaylığa en güçlü yansıması olur ve tabanı mobilize eder. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sonrası Sayın Akşener açıkladığı gibi başbakanlığa geçebilir. Bu esnada Sayın İmamoğlu’nun onun yerini alması planlanabilir.
  • İmamoğlu-Akşener ortak bileti.
Bu formülde Sayın Kılıçdaroğlu Altılı Masa’nın kurucusu ve koordinatörü olarak bu yönetimin dışarıdan bel kemiğini ve ana desteğini oluşturur. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçildikten sonra da cumhurbaşkanlığına geçebilir.
  • İmamoğlu-Kılıçdaroğlu ortak bileti.
Bu formül, eğer Altılı Masa’nın asıl düşündüğü aday İmamoğlu ise düşünülebilir. Bu formülde Sayın Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nu dışarıdan destekler. Cumhurbaşkanı yardımcısı olmak üzere değil, herhangi bir yasak gelmesi durumunda devreye girmek için gerekirse yarışa katılır. CHP’nin başında kalır ve tarihe demokrasiye geçişin cumhurbaşkanını bulan ve ittifak siyasetini yürüten lider olarak geçer. Bu formüllerden herhangi biri muhalefeti iktidarın belirlediği denklemlerin dışına çıkarabilir, kuracağı yeni tuzaklara karşı önlemlerini almış olur ve seçimi kazandırabilir. Karar tabii Sayın Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı ve Altılı Masa tarafından alınacak. Burada amaç alternatifleri oluşturmak. Ama hangi formül seçilirse seçilsin, başarılı olmaları için gerekli iki koşul daha var.
  • Seçimi kazandıktan sonra cumhurbaşkanı ve yardımcısı veya yardımcılarının altında mutlaka, Altılı Masa’yı oluşlturan partilerin liderlerinden veya temsilcilerinden oluşan bir ortak akıl kurulu da olmalı. Yol haritasında önceden belirlenen konulardaki tüm kararlar bu kurul ile istişare içinde alınmalı.
  • Sarsılmaz güven. Normal siyasete geçene dek başta ortak bilette olan adaylar olmak üzere Altılı Masa’nın liderleri arasında mutlak bir itimat ilişkisi olması elzem. Gerekirse bunun için aralarında halkın önünde bir senet imzalamaları düşünülebilir.
Türkiye’nin demokrasiye geçiş biletine imza atmak, demokrasiye geçişinin mimarlarından biri olmak çok büyük bir şeref değil mi? Sayın Akşener’in ifadesiyle “vakit bugünlerin hakkını verme vakti” değil mi?