Metropoll’ün araştırmasından çıkarılması gereken sonuç, mevcut medya ortamında halka ulaşacak kanalları yaratmaktır. Sonra da GPS’in nasıl çözüm olacağını herkesin anlayacağı ve her partinin kendi tarzıyla sunduğu bir dille anlatmak…
Macaristan son on yıldır Fidesz partisi yönetiminde bizim yirmi yıldır hadi diyelim on beş yıldır yaşadığımıza benzer bir demokratik erozyon ve otoriterleşme yaşıyor. Bu tür süreçlerde demokrasinin erimesi kademeli olarak oluyor. Fidesz iktidarı en son 2010 yılında aldı. O zamandan beri yargının ve medyanın seçilmiş iktidarın kontrolüne girmesi,anayasal özgürlüklerin gitgide kısıtlanması ve devlet imkânlarının seçimlerde iktidar lehine kullanılması gibi politikalarla ülke otoriterleşti. Macaristan’ın özgürlükçü demokrasi notu yüzde 53, seçimsel demokrasi (seçimlerin ne kadar adil ve özgür olduğu) notuysa yüzde 47
kötüleşti. Sonuç olarak 2010 yılında özgürlükçü (tam) demokrasi sayılan Macaristan artık
seçimli otokrasi olarak tanımlanıyor.
Aynı dönemde ülkedeki yolsuzluklarda zirve yaptı.
Uluslararası Şeffaflık endeksine göre yolsuzluk algısı yüzde 23 arttı. Ülke 2021 yılında AB’nin Bulgaristan’dan sonra en fazla yolsuzluk yaşandığı düşünülen ülkesi oldu. Yürütmenin (yani bizdeki karşılığı 2018’den beri Cumhurbaşkanlığı olan, başbakanın yönetimindeki hükümetin) yaptığı yolsuzluklar algısı ise çok daha fazla, yüzde 95
artmış.[1]
Ancak tüm bu demokratik erozyon ve yolsuzluklara rağmen Fidesz halkın oylarıyla iktidarda kalmayı başardı. Bunda ekonominin iyi gitmesi ve Fidesz’in seçmenlerine sağladığı maddi ve manevi kazançların yanı sıra muhalefet partileriyle ilgili 2010 öncesinden gelen olumsuz kanaatler ve muhalefetin parçalanmışlığı önemli rol oynadı. Hatta toplumun önemli kesiminin yolsuzluk ve hukuksuzlukları umursamıyor olmasa da göz ardı ettiğini ve iktidardaki Fidesz’den çok muhalefeti suçladığını söylemek yanlış olmaz. Tabii bunlar sadece kendiliğinden oluşan kanaatler değil. Fizdesz’in elindeki medya ve diğer imkânlarla aktif olarak beslediği algılar.
Tanıdık geliyor mu?
Fakat 2019’dan beri Macaristan’da muhalefet parçalanmışlığını gidermek ve demokrasive hukuka sahip çıkmak için önemli adımlar attı. 2019 yerel seçimlerinde Budapeşte gibi önemli merkezlerin belediye başkanlıklarını kazanarak umut uyandırdı.
2020’de ise 6 parti Fidesz’i iktidardan uzaklaştırmak için ilkesel temelde bir seçim ittifakı oluşturdu. Seçim sonrası demokrasiyi yeniden inşa etmek ve yolsuzluklarla savaş için yapacaklarını belirledi ve yayımladı. Birbiriyle rekabet etmek yerine 2022 genel seçimlerine hem milletvekili hem de başbakan düzeyinde ortak adaylarla girdi. Ortak adaylarını da demokratik ve katılımcı bir yöntem olarak görülen ön seçimlerle belirledi.
Ama
bunlara rağmen 3 Nisan 2022’de gerçekleşen seçimlerde muhalefet hüsrana uğradı.
Fidesz’in birinci parti çıksa da en azından meclisteki üçte iki çoğunluğunu yitirmesini umuyordu. Ama Fidesz yüzde 54 oy ilehem hiç olmadığı kadar çok oy aldıhem de anayasayı değiştirmek için yeterli çoğunluğunu korudu. Üstelik meclisteki sandalye çoğunluğunu yüzde 68’e çıkararak!
Tabii Türkiye’den farklı olarak Macaristan’da ekonomik buhran yok.Bunda AB’den her yıl aldığı ve milli gelirin yüzde 3 ila 6’sına varan sübvansiyonların büyük katkısı var.
[2]
Yine de önümüzdeki seçimler ve demokrasiye geçiş için Türkiye’de muhalefet partileri ve toplum, Macaristan’daki bu deneyimi ve Ukrayna’daki savaşın dünyadaki sonuçlarını çok dikkatli değerlendirmeli. Gereken dersleri çıkarmalı.
Macaristan örneği kesinlikle Türkiye’deki 6 partinin ortak bir masada buluşma ve ittifak çabalarının doğru olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ama tek başına yeterli olmayabileceği konusunda uyarıyor.
Peki neler mi yapılmalı? Sırayla tartışmak istiyorum ama birini daha en baştan vurgulayalım.
MUHALEFET ETKİN VE YARATICI BİR MEDYA VE İLETİŞİM STRATEJİSİ BULMAK ZORUNDA
Demokratik erozyon yaşayan ülkelerdeki muhalefetlerin analizlerde yeterince vurgulanmayan en önemli handikaplarından biri otokrat iktidarların yarattığı
güdümlü medya. Macaristan’da da Fidesz medyanın
yüzde 80’ini kontrol ediyor. Bu sayede özgür medyanın olduğu bir durumda kamuoyunu ikna edemeyeceği birçok konuda halkın kazanması için yeterli bir çoğunluğunu inandırabiliyor. Örnek mi? Fidesz uzun zamandır Putin’e çok yakın bir siyaset izliyordu. Bu gerçeğe ve seçim öncesinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline rağmen, halkın önemli bir kısmına kendini “Macaristan’ın güvenliğini gözeten dengeli dış politika uygulayan” bir iktidar olarak sunabildi. Medya hakimiyeti sayesinde kendi tabanında muhalefetin imajını da istediği gibi biçimlendirebiliyor.
Medya tekelleri aynı zamanda kutuplaşmayı besliyor. “Demokrasiyi ve yolsuzlukları umursamayan cahiller!” ve “iktidarın yaptığı ve her akşam TV’de izlediğimiz iyi işleri ve insanüstü çabaları görmeyen hainler!” anlatıları arasında. Ve her iki grup da buna inanabiliyor. Çünkü birbirinden habersiz kendi medya dünyalarında şekillenen verilere göre şekillenen resim bu!
Türkiye’de muhalefet ittifakının şu ana kadarki en önemli
eksiklerinden biri bu.
Metropoll’e göre halkın yüzde 46’sının 28 Şubat toplantısından haberdar olmaması önemli bir uyarı.
Bundan çıkarılacak en yanlış sonuç, halk için 6 partinin ittifakının ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem (GPS) uzlaşmasının önemli olmadığı olur.
Doğru sonuç, öncelikle medyanın özgür olmadığı bir ortamda halka ulaşacak kanalları yaratmak. Sonra da GPS’in halkın acil ve somut sorunlarına nasıl çözüm olacağını net, herkesin anlayacağı ve her partinin kendi tarzıyla sunduğu bir dille anlatmak.
Medyada iktidar hakimiyetinin bir sonucu da muhalefetin itibarsızlaşması. Medya hakimiyeti sayesinde pazarlanabilen safsatalar iktidarın becerisi olarak anlaşılıyor. Acaba bu da bir tür Stockholm sendromu mu dersiniz? Ve bu sadece Türkiye’de olmuyor.
DEMOKRATİK EROZYON BİR KERE BAŞLADI MI KOLAY GERİ DÖNÜLMÜYOR
Demokratik erozyonun bir ülkede yarattığı ortam, hakemlerin bir takımın güdümünde olduğu bir basket maçında iktidarın son model ayakkabılarla, muhalefetin ise mekap ayakkabılarla oynamasına benziyor. Böyle bir maçta muhalefet sürekli patinaj yapıyor ve top kaybediyor gözükebilir. Doğrudur da. Ama muhalefetin hatasız oynaması mümkün mü, hata yapmasaydı ve daha iyi oynasaydı skor değişecek miydi bilemeyiz. İktidar bu sefer de kendi potasını daha da küçültüp muhalefetinkini daha da büyütebilir, son kalan tarafsız hakeme de boyun eğdirebilir miydi, hatta seyircisiz maç sistemine geçebilir miydi onu bilemeyiz.
Demokratik erozyon dediğimiz süreç yakın dönemde Türkiye, Brezilya, Polonya ve Macaristan gibi birçok ülkede yaşanıyor. Zaman içinde muhalefet aleyhine eşitsiz koşullar yaratıyor. Bir araştırmaya göre yirminci yüzyılın başından beribenzer süreçler yaşayan demokrasilerin
yüzde 80’inde sonuç demokrasinin tamamen çökmesi olmuş. Yani muhalefetin çabaları yetersiz kalmış. Erken dönemlerde yargı gibi kurumların müdahaleleri süreci durdurabiliyor ama süreç ilerledikçe onlar da etkisiz kalıyor.
Dolayısıyla belli bir ülkede şu veya bu muhalefet partisinin veya sivil toplum hareketinin şu veya bu seçim yılında iktidarı değiştirmekte ve otoriterleşmeyi durdurmakta hataları veya eksikleri olmuşsa da büyük resmi yani demokrasinin çökmesini bunlara bağlamak mümkün değil.
Kıssadan hisse elbette bireysel hatalar çok önemli ama demokratik erozyon yaşamış ülkelerde muhalefetin demokrasiye geçişi başarması ancak, normal siyasetin ve seçim ittifaklarının ötesinde ve yaratıcı bir takım oyunu geliştirerek olabilir.
Yeri gelmişken bu tür süreçlerin ABD ve Fransa gibi birçok gelişmiş demokrasiyi de tehditettiğini vurgulamakta fayda var. Gelecek dönem ABD seçimlerini yeniden Trump alabilir ve demokratik erozyon yeniden hız kazanabilir. Tabii mesele sadece Trump değil, onun seçilmesine yol açan yapısal sorunlar. Fransa’da pazar günü yapılan başkanlık seçimlerinde (Le Pen kısmen merkeze yaklaşmışsa da) temelde faşizan ve demokrasiyi amaç değil araç olarak gören siyasetçiler Le Pen ve Zemour oyların yaklaşık yüzde 31’ini aldı. Le Pen, Macron ile beraber ikinci tura kalan iki adaydan biri oldu. “Aşırı solcu” Melenchon’u da eklersek birbirine düşman aşırı sağ ve sol adaylar yüzde 50’den fazla destek görmüş oldu. Böyle bir desteğin altında mutlaka diğer partilerin demokratik yoldan şifa olmayı başaramadığı köklü sorunlar yatıyor olmalı.
Peki tüm bunlar ve Ukrayna’daki savaş, Türkiye’de muhalefetin aday seçimi, seçim ittifakları ve kampanyaları gibi konularda yapabileceklerine dair başka ne anlatıyor?
Buradan devam edeceğim.
---
[1] Bağımsız ve uluslararası farklı kaynaklar farklı notlandırmalar yapabiliyor ama notlardaki kötüleşmenin değişimin yönü hepsinde aynı.
[2] Ekonomik verilerin önümüzdeki dönemde kötüleşmesi bekleniyor.