Sokak röportajlarındaki şaşkınlık yaratan cevapları izlediğimde asıl nedenin bu toplumun siyaseten muhafazakâr olmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu muhafazakârlık dinsel bir anlam ifade etmiyor. Sosyal medyada en çok rağbet gören videoların başında sokak röportajları geliyor. Bu videoların bazılarını izlediğinizde açıkçası şaşırıyorsunuz. Bu şaşkınlığı yaratan ise çoğunlukla videoların sonu oluyor. Röportaj boyunca ülkede ekonomik şartların ağırlığından, geçinememekten, çocukların işsizliğinden bahsedenler; “oyunuzu kime verecekseniz?” ya da “bütün bu tablonun sorumlusu kim/ler?” şeklindeki soruya karşılık ise yaşadıkları durumun sorumlusu olan mevcut siyasi iktidar değilmiş gibi, yine aynı partiye oy vereceklerini söylüyorlar ya da sorumlu olarak muhalefeti işaret ediyorlar. Gerçekten ilginç bir durum. Elbette bu röportajlardan hareketle genel çıkarımlar yapmak zor olsa da toplumda azımsanmayacak belli bir yüzdenin bu yönde davrandığı da açıktır. Peki neden? Bunun nedeni; bazı röportajlarda ifade edildiği gibi, iktidar karşısında güçlü bir alternatifin olmamasından mıdır? Eğer böyleyse, bunu düşünenlerin temel varsayımı muhalefette olan partilerin mevcut koşulları iyileştiremeyeceğine dair inançlarının olması gerekir. Böyle düşünmeleri teorik olarak mümkün. Ancak bundan daha önemli bir nedenin, bu toplumun siyaseten muhafazakâr olmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu muhafazakârlık dinsel bir anlam ifade etmiyor. Burada muhafazakârlık olarak ifade ettiğim durum, toplumun değişimden korkmasını ve siyaseten risk alamamasını ifade ediyor. Bu röportajlarda gördüğüm en güçlü duygu bu. NE ZAMAN EKONOMİ? NE ZAMAN GÜVENLİK? Seçmen davranışları üzerine yapılan pek çok araştırmada öne çıkan iki eğilimin, ekonomi ve güvenlik olduğu ifade edilir. Buna göre ekonomik sorunların ağır olduğu dönemlerde seçmen davranışı siyasi iktidardan değil, muhalefetten yanadır. Tersine ekonomi değil, güvenlik öncelikli sorun ise seçmen davranışı, var olan siyasi iktidarın devamından yanadır. Çünkü siyaseten risk almak istemez. Bunun en iyi örneğini 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde gördük. Nitekim son haftalarda Erdoğan da, Bahçeli de ekonomik krizin –sanki Türkiye Suriye ya da Ukrayna’ymış algısı yaratarak-  olası bir güvenlik sorunu karşısında anlamsız olduğunu sıkça ifade ediyorlar. Bugün Türkiye’nin ana gündemi ağır ekonomik kriz. Yaşanan tüm sorunlara rağmen siyasi iktidar, oyunu belli bir orada (yüzde 30’larda ) tutmayı başarabiliyor. Bunu; seçmenle kurulan sosyal devlet değil, sadaka kültürü üzerinden kurulan yardımlara bağlamak olası. AKP’nin kendilerine oy veren kesimdeki seçmenle kurduğu bu ilişki; onları kalıcı bir yoksulluğa mahkum ederek, AKP iktidarına mahkum etmeyi hedeflemektedir. Bunda da kısmen başarılı olduğu görülmektedir. Kalıcı yoksulluğa mahkum edilen bu toplumsal kesimlerin eğitim yoluyla sınıf atlama ve sosyal mobilizasyon hedefine sahip olmayanlar için en rasyonel tercih, var olan siyasi düzenin devamıdır. Bunu kendi konforunun sürmesi için zorunlu görür. PAZARLANAN “ALTIN ÇAĞ” HAYALİ İktidarın bu oyunu korumasında başka ve önemli bir neden daha var. O da, geçmişte yaşandığı düşünülen “altın çağ”. Bu hayalin temelinde, sadece Osmanlı’yı ihya etme değil, İslam dünyasının lideri olma da vardır. Ve bu hayale tabanını inandırabilmiş olmasıdır.
Röportajların gösterdiği esas gerçek ise AK Partili seçmenlerin de ülkenin yaşadığı sorunların farkında olduğu ve bunlardan etkilendiğidir. Onlar da iktidara yakın medyayı izleseler de ülkenin yaşadığı sorunların farkındalar.
Bu hayallere inananlara göre; ülkenin yaşadığı ekonomik sorunlar kötü yönetimden değil, iktidarın bu hayallerini gerçekleştirmesini engellemeye çalışan güçlerin oyunudur. Böylece ekonomik sorunlar, birer güvenlik sorununa dönüştürülmüş olmaktadır. Başta Batılı ülkeler olmak üzere, uluslararası güçlerin Türkiye’nin yükselişinden duydukları rahatsızlık sebebiyle; ülkeye ekonomik operasyonlar yaptıkları söylemi, sahip olunan  “kapalı devre yayın” sistemindeki TV programlarında da, dizilerde de, tartışma programlarında da bu parti tabanına kesintisiz empoze edilmektedir. Özellikle iktidar ve devletin sosyal yardım transferleriyle geçinen toplumsal kesimler için, bunun işlevsel bir söylem olduğu açıktır. Röportajların gösterdiği esas gerçek ise, AK Partili seçmenlerin de ülkenin yaşadığı sorunların farkında olduğu ve bunlardan etkilendiğidir. Onlar da iktidara yakın medyayı izleseler de ülkenin yaşadığı sorunların farkındalar. Bütün mesele onlara gerçekleri anlatacak yeni iletişim kanallarının hayata geçirilmesinde.