Muhafazakârların korku ve endişelerini anlamak
Politikyol
Kararsızların bize haksız gelse de bazı endişeleri var. Bu endişeleri yardım gelirlerini ve sosyal statülerini kaybetmek olarak kabaca ikiye ayırabiliriz.
Yapılan kamuoyu araştırmalarında kararsızlar partisi, en güçlü parti olmaya devam ediyor. Yine bu kararsızların önemli bir bölümünün önceki seçimde AK Parti’ye oy verdiği de bir gerçek.
AK Parti’den kopan kararsızların, hâlâ kararsız olmasındaki en önemli neden, kuşkusuz ekonomi başta olmak üzere, işsizlik, adalet gibi daha makro düzeyde yaşadıkları sorunlardır.
Kararsızların bu oransal yüksekliğinin varlığını koruması, muhalefet partilerinin tek tek ya da toplu olarak bu insanları ikna edecek bir alternatif sunamamasıyla doğrudan bağlantılıdır.
Bu kararsızların bir kısmının bize haksız gelse de endişeleri ve korkuları var. Bu insanların gelecekle ilgili temel endişe ve korkularını, AK Parti döneminde yardımlar yoluyla elde ettikleri ekonomik gelirler ve özel ve kamusal alanda elde ettikleri sosyal statüleri kaybetmek olarak kabaca ikiye ayırmak mümkün.
SADAKA TOPLUMU
AK Parti, gelir düzeyi asgari ücretin altında olanlar başta olmak üzere kadınlar, okula giden çocuklar, engelliler gibi farklı kategorilerde ihtiyacı olan farklı toplumsal kesimlere ayni ve nakdi yardım yapıyor.
Ve bu rakamlar yıldan yıla giderek artıyor. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü’nün 2020 yılı faaliyet raporu ve Cumhurbaşkanlığı 2022 Yıllık Programı’nda yer alan veriler; 2019 yılında 3 milyon 282 bin 975 hanenin devletin verdiği sosyal yardımlardan faydalanırken, 2020’de bu sayının 6 milyon 630 bin haneye yükseldiğini gösteriyor. Her hane de 3 kişi yaşadığını varsaydığımızda devletten yardım alan kişi sayısının 19 milyon 890 bin; eğer 4 kişi yaşadığını varsayarsak bu sayının 25 milyon 200 bin kişi olduğudur.
Özetle Türkiye’nin yüzde 23.6 ile 30’u arasında insanın devletten yardım alarak hayatını sürdürmektedir.
Bunlar devletin resmi rakamları. Buna parti örgütleri ve partiye yakın vakıf ve dernekler üzerinden yapılan yardımları eklediğimizde yardım oranının ve bundan yararlanan nüfus sayısının daha yüksek olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.
Elbette devletin, sosyal devlet ilkesi gereği ihtiyaç sahiplerinin yanında olması, onları desteklemesi anayasal bir görevdir. Ancak bugün bu alandaki sorun, AK Parti bu yardımları, özellikle son 10 yılda sosyal devlete ilkesine uygun olmayan biçimde bu kesimleri bir anlamda kalıcı yoksulluğa mahkûm eden bir sistem içinde dağıtmaya başlamışı ve bunu kalıcı hale getirmesidir.
Hedefin yardıma ihtiyaç olan sahibini düşürmek değil arttırmak olduğu bu sistem sosyal devlet ilkesine uygun değildir.
Yapılan yardımlar insanları çalışmadan hatta iş aramaya bile ihtiyaç duymadan yaşatıyor olması onları bir anlamda AK Parti’ye mahkûm etti. Bu sistem insanları asgari ölçüde yaşanmasını sağlıyor olabilir ama esas olarak bu insanların kendilerinin de, çocuklarının da sosyal mobilazasyonunun önünü kesilmesine yol açmaktadır.
İşte muhalefete düşen bu gerçeği yani bu kesimlerin bu yardımlarla iyilik değil kötülük yapıldığına ikna etmektir. Muhalefetin, bu sistemin temelde onları kalıcı bir yoksulluğa mahkûm edildiklerini anlatmak ve onları ikna etme zorunluluğu vardır.
HUKUKİ GÜVENCE VERMEK
Bunun dışında kararsız kesimin bir endişe ve korkusu da, AK Parti döneminde gerek kamusal alanda gerekse devlette elde ettikleri sosyal statüleri kaybetmektir.
İktidar değişimde kamuda başörtülü olarak çalışma hakkının ellerinden alınmasından tutun, hayat tarzlarına doğrudan müdahale konusunda kararsızların endişe ve korkusu olduğunu yapılan araştırmalar da gösteriyor.
İktidar bu korku ve endişenin propagandasını özellikle yapmaktadır.
Muhalefet partilerinin bu verili durumu kabul ederek bu konuda gerekirse hukuki güvence vermek dahil her seçeneği değerlendirmek durumundadır.
Muhalefet sayısal olarak seçimi kazanıyoruz konforu içinde bu kitlenin korku ve endişelerini görmezden gelemez. Çünkü gelecekte hep birlikte yaşayacağız. Eğer bunu barış içinde yapacaksak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği gibi toplumsal farklılıkların birbiri ile helalleşmesi önem kazanıyor.
Bu zor olabilir ama geçmiş toplumsal acıların sağaltılması ancak yüzleşmeyi de içeren bir helalleşme ile mümkün olacaktır.
Son olarak sadece laik kesimin muhafazakârların korku ve endişelerini anlaması yetmiyor. Bunun kadar önemli olan muhafazakârların da laik kesimin özellikler son yıllarda yaşadıklarını görmesi ve kabullenmesi. İktidarın laik kesime yönelik son yıllar artan biçimde hayat tarzlarına, özel hayatlarına doğrudan müdahaleleri görmesi, kabullenmesi ve buna itiraz etmeleri gerekiyor. Unutmayalım ki korku ve endişeler tek tarafı değil.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi