Milliyetçiler kendi dar zümrelerine hitap eden kurgusal milliyetçiliklerinden, küçük menfaatlerden ve radikalleştirdikleri hayattan kopmuş ideolojilerinden iktidar bekliyorlar. Art arda yaşanan fiyaskolar bile onları diriltmeye yetmiyor.Milliyetçilik ve milliyetçi hermenötik, merkezin milliyetçilikle mündemiç ancak milliyetçiliğe aşkın bu karakterini bir türlü idrak edemedi. Kendiyle mündemiçtir; çünkü merkez demek milliyetçiliğin kalkış noktası olan milletin en geniş kamusal menfaati demektir. Kendine aşkındır çünkü merkez, her daim milletin dinamizmi ile büyür; dolayısıyla milliyetçiliğin de sürekli esnemesini ve genişlemesini gerektirir. Merkez milliyetçilikten temel alır zira milletin menfaati üzerine geniş bir uzlaşma olmadan hayat kurulamaz. Merkez milliyetçiliğe aşkındır zira milletin menfaati ve hayatın sınırları milliyetçiliğin de sınırlarını belirler. Türkiye’de milliyetçi hermenötik ve siyasi temsilleri, bugüne kadar merkezi kendi dar zümre menfaatine hapsedince ekmek, özgürlük ve hayat adına millette büyük bir umut haresi yeşermedi. Dolayısıyla millet, hayatın yegâne siyasi ve iktisadi kaynağı olan devleti yönetme yetkisini de milliyetçilere hiç vermedi. O, hep hayatın yanı başında duran merkeze talip aktörlere rey verdi. Merkeze talip olan siyasi aktörler, bugüne kadar demokrat bir usûlle en geniş kamusal menfaati vadedip iktidara yürüdü. Sonrasında, devletle hayat arasındaki zemin fazlasıyla pragmatik ve fakat esaslı bir norma dayanmadığı için daima çöktü. Bu muğlak zemini bir fırsat belleyen her iktidar menfaati kendi siyasi mahallesine çaldı ve nihayet marjinalleşerek gitti. Çünkü halk, hayat ve devlet arasındaki geniş mutabakat bozulmuş; bir takım zümreler kazanmış, halk zarar etmişti. Milliyetçiler memleketteki bu döngüyü ne yazık ki hiç okuyamadılar, tanımlayamadılar. Onlar için merkez aracılığıyla halk, hayat ve devlet ile kurulan bu derin ve geniş ünsiyet hiç gündeme gelmedi. Onlar kendi dar zümrelerine hitap eden kurgusal milliyetçiliklerinden, bu kurgudan beslenen küçük menfaatlerden ve radikalleştirdikleri hayattan kopmuş ideolojilerinden bir iktidar bekliyorlar. Art arda yaşanan kocaman fiyaskolar bile onları diriltmeye yetmiyor. Bu pek uyanık uykudan uyandırmıyor. MİLLİYETÇİLİĞİ DEMOKRATLAŞTIRMANIZ ELZEM, HAYATA TALİP OLMALISINIZ Milliyetçi hermenötik de yerinde durmuyor elbette gençleşiyor ve güncelleniyor. Hayatın gereklerini kavramış, seküler ve donanımlı, genç sivil milliyetçi aktörler bugünlerde çoğalıyor. Onlar bu anlatılan döngüde daha realist bir yerde duruyorlar. Ancak onları bekleyen açmaz da benzer. Genç milliyetçi hermenötik de ekseriyetle bu döngünün ontik politik pozisyonuna dair değil epistemesine dair açılımlar yapıyor. Sivil hayatta bu genç aktörler, milliyetçi hermenötiğin epistemik kurumsal geleneğinin ve temsiliyetinin yaralı olduğuna inanıyor ve oraları onaracak teşebbüslerde bulunuyorlar. Bunlar düzelirse iktidar yolu açılır diye umuyorlar. Aklı başında ve realist girişimlere tanık oluyoruz, belki kazanımları da olacak ancak bütün bunlar sınırlı ve iktidar anahtarı şeyler değil. Zira milliyetçi hermenötiğin ontolojisi yaralı. Genç aktörlerin merkez ile halk, hayat ile devlet arasındaki bu döngüyü kavrayıp; bu döngüye merkeze talip olacak şekilde bir neşter atmaları gerekiyor. Milliyetçiliğin kurumlarını ve temsiliyetini istediğiniz kadar onarın veya iyileştirin, güncelleyin, insanlar sadece buna hayran olabilirler. Bunlar sınırlı açılımlardır. Sizin, milliyetçiliğin ekmek, özgürlük ve hayatla ilişkisini kotarmanız lazım. Bunun için politik evrimsel süreçte halkın devletle kurduğu bu pragmatik ilişkinin anahtarına yani merkeze talip olmanız gerekiyor. Milliyetçiliği demokratlaştırarak açmanız elzem görünüyor. Hayata talip olmak gerekiyor.
Milliyetçiliğin iktidar olma sorunu
Politikyol
Gökalp, milliyetçiliği “amme menfaati” olarak tanımlar. Onun milliyetçiliği topluluklardan ziyade toplumu gözetmektir. Bunu siyasi ve iktisadi olarak en geniş mutabakatla hedefler. Bu fikir muhtemel bir adı konmamış “merkez” fikriydi.
Türkiye siyasi yelpazenin çeşitli taraflarından bugüne kadar pek çok iktidarlar gördü. Milliyetçi gelenekten gelen partilere ise tek başına iktidar yolu bugüne kadar hiç açılmadı. Bunun birçok sebebi olabilir elbette; ancak bana kalırsa esas sebep milliyetçilerin “merkez” kavramı ile imtihanıydı.
Milliyetçilik, yaklaşık yüz elli yıldır memleketin modern hayat ve modern devlet sürecinde kayda değer en eski ve en köklü aktörü; aynı zamanda kurucu referansı. Meşrutiyet hareketlerinden Cumhuriyet’e, çok partili siyasal hayattan günümüze kadar milliyetçilik, çeşitli kabuklar değiştirerek günümüze kadar gelen bir serencama sahip. Oysa bu kadar büyük ve köklü bir geleneğin, sosyolojik zeminde toplumun büyük çoğunluğunun kültürel olarak aidiyet duyduğu bu aksiyonun; şaşırtıcı biçimde bugüne kadar tek başına bir türlü iktidar olamayışına tanık oluyoruz.
Milliyetçi camianın en büyük açmazı, politik hayatta iktidarın yegâne formülünü yani “merkez”i aktüel milliyetçilikle sınırlamasıdır. Milliyetçilik de aktüel anlamda bugüne kadar hep onu temsil eden partilerle ve partilerin tesir ettiği sosyal alanla sınırlıydı. Bir siyasi zümre faaliyeti olarak ele alındı. Merkez de bu dar milliyetçi zümre faaliyetidir zannedildi. Dolayısıyla bu aktüel zümre faaliyeti ve işlerliği, ideolojik ve ahlaki olarak ne kadar ödünsüz bir şekilde korunur ve temsil edilirse başarı da o kadar büyük olur diye düşünüldü.
Bu dar zümre menfaatini ve faaliyetini, milliyetçiliğin merkezine almak ve kamusal merkezi de bu pozisyonla sınırlamak büyük bir hermenötik yanılgıydı. Milliyetçilik “kamusal merkez”i tabiatına uygun olarak ihtiyaçlarla yani ekmek, özgürlük ve hayat üzerinden tanımlamamış; onu aktüel bir siyasi zümre faaliyetine hapsetmişti. Buradan hiçbir zaman iktidar çıkmadı ve böyle giderse bundan sonra da çıkmayabilir.
Gökalp, milliyetçiliği milleti korumak ve onu ilerletmek yani en geniş anlamda “amme menfaati” olarak tanımlar. Zümre menfaatini reddedip kamu menfaatini yeğler. Onun milliyetçiliği topluluklardan ziyade toplumu gözetmektir. Bunu siyasi ve iktisadi olarak en geniş mutabakatla hedefler. Buradaki tüm bu süreci ifadesi de “halka doğru” ile olmuştur. Bu fikir muhtemel bir adı konmamış “merkez” fikriydi.
MİLLİYETÇİLER MİLLİYETÇİLİĞİ DAR BİR ALANLA SINIRLADI
Milliyetçi hermenötik, bu “halka doğru” programını aktüel siyasette “hayata doğru” programına tahvil edemedi. Zira bunun için milliyetçiliği merkeze doğru genişletmesi ve büyütmesi gerekiyordu. Bunun usulü ise demokrat bir eksende kamusal mutabakatı tanımlamaktan geçiyordu. Oysa milliyetçi gelenek aktüel zümre menfaatini kamusal menfaate tercih etmiş, milliyetçiliği de bu dar alanla sınırlamıştı. Onun gözünde merkez, dar bir siyasi zümrenin milliyetçiliğiydi. Milliyetçiliğin siyasi yorumlanış biçimleri yani hermenötiği, merkez ile milliyetçilik arasına kalın bir duvar örmüştü.
Merkez, her şeyden önce siyasi ve iktisadi hayatın en geniş kamusal mutabakatının adıdır. Yani milletin tamamının vatandaşlıktan hareketle siyasi olarak temsil edilebilme imkânı, iktisadi olarak da refahın milletin bütününe adil dağılımıdır. Bilvesile hayattır.
Bu topraklarda geçmişten beri hayatın siyasi ve iktisadi en büyük aktörü devlet olduğu için, hayat devletle eşitlenmiştir. Devlet yoksa milletin gözünde hayat yoktur. Bu yüzden her dönem millet, iktidar erkiyle devleti en geniş kamusal menfaate “merkez” yoluyla zorlamıştır.
Devletle özdeşleşmiş ve eşitlenmiş hayatı, mademki millet kendi sivil dinamikleriyle piyasadan üretemiyor, onu en azından merkez aracılığıyla en geniş toplumsal alana yaymayı hedeflemiştir.
Bu vaziyet bilinç dışından bilince doğru asırlardır süren bir yolculuğun da adıdır. Bilinç dışında hariçte kaldığı anda fukaralık tehdidi hisseden ve hayatı kurtarma gayesi nüks eden toplum; devletle özdeşleşen hayatı, politik bilincin ürünü olan merkeze tahvil ederek en geniş fayda ile kurtarmaya çalışmıştır. Hatta öyle ki devletin kutsallığı dahi hayatın yegâne kaynağı olmasındandır; esas kutsal olan hayattır sadece algıda bir yanılsama olur.
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu