İBB ve ABB Belediye Başkanlarının, atanarak gelinen bir kamu görevi olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı makamına getirileceklerinin söylenmesi hâlihazırda görevlerini bırakmalarını gerektirmez.
6 Mart Pazartesi akşamı, büyük bir krizi aşarak bir araya gelen Millet İttifakının liderleri 12 maddelik bir yol haritasında anlaştıklarını halkımıza açıkladılar. Altılı masa sürecini tekrar kaldığı yerden bir araya toparlayan asıl önerininse, İstanbul ve Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlarının Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayları olarak kampanyaya dahil edilmeleri olduğu anlaşılıyor.
Bulunan formülün kamuoyu ile paylaşılmasının hemen ardından Cumhur İttifakının hukukçularından bazıları bunun Anayasa’ya aykırı bir çözüm olduğu itirazını dile getirdiler. Şimdiye kadar Cumhurbaşkanının dönem sınırı gibi oldukça açık yazılmış Anayasa hükümlerine bile aykırılığı dert edinmemiş iktidar cenahının Anayasal hükümler konusunda titizlenmeye başlamasını, adaylık sürecinin olumlu bir katkısı olarak bir kenara koyup, tartışılan konuya yakından bakalım.
Öncelikle ABB ve İBB Başkanlarına önerilen Cumhurbaşkanı Yardımcılığı nasıl bir makam? Cumhurbaşkanı Yardımcılığı, 2017 Anayasa Değişikliği ile yaratılan, geniş anlamda kamu görevlisi olarak değerlendirilebilecek bir makamdır. Cumhurbaşkanınca atanan, onun vereceği görevleri yapan ve ona karşı sorumlu olan Cumhurbaşkanı Yardımcılarının sayıları ve görevleri anayasal sınırlamaya tâbi tutulmamış, Cumhurbaşkanının takdirine bırakılmıştır.
Anayasa’da Cumhurbaşkanı Yardımcıları için açıkça belirlenen iki önemli görev alanı mevcuttur. AY 106.md hükmüne göre Cumhurbaşkanı Yardımcılarına verilen en önemli anayasal görev, içlerinden birinin Cumhurbaşkanlığı makamına vekalet edebilmesidir. Söz konusu durum ya Cumhurbaşkanlığının boşalması hâlinde kırk beş gün içinde yenisi seçilene kadar veya Cumhurbaşkanı geçici olarak görev yapamıyorsa ortaya çıkabilir.
AY 106.md’ye göre belirsiz bırakılan konu, birden fazla Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması hâlinde hangisinin vekalet edeceğidir. Cumhurbaşkanlarının takdirine bırakıldığı anlaşılan bu konuyu, her cumhurbaşkanı bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle (CBK) düzenleyebilecektir. Mevcut Cumhurbaşkanı, 3 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 18.maddesiyle Cumhurbaşkanlığının boşalması hâlinde en yaşlı olanın, diğer durumlarda da Cumhurbaşkanının görevlendireceği yardımcısının vekalet edeceğini hükme bağlamıştır.
Anayasal olarak cumhurbaşkanı yardımcılarına verilen önemli bir diğer görev de AY 118.md uyarınca Milli Güvenlik Kurulu içerisinde yer almak, Kurul’un gündemi konusunda Cumhurbaşkanına önerilerde bulunmak, Cumhurbaşkanı katılamadığı zamanlarda (içlerinden birinin) Kurul’a başkanlık etmektir.
Bunların dışında Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usûllerine Dair 3 numaralı CBK’nin 2.maddesiyle Cumhurbaşkanı yardımcılarına çeşitli atama yetkileri de verilmiştir. Cumhurbaşkanı kararıyla atan, aralarında Diyanet İşleri Başkanı, MİT Başkanı, Bakan Yardımcılarının da bulunduğu bir grup üst düzey kamu görevlisinin kadro ve pozisyonlarında boşalma olması hâlinde Cumhurbaşkanı yardımcıları, aynı gün cumhurbaşkanına bildirmek koşulu ile görevlendirme yapabilmektedirler. Ayrıca söz konusu CBK uyarınca Cumhurbaşkanı kararı ya da onayıyla atanması zorunlu olmayan kamu görevlilerinin Cumhurbaşkanı yardımcıları tarafından atanabilecekleri de düzenlenmiştir.
TBMM İçtüzüğü de Cumhurbaşkanı Yardımcılarına önemli görev ve ayrıcalıklar tanımıştır. Yürütmeyi temsilen TBMM’nin Genel Kurul, Komisyon gibi çalışmalarına katılabilirler, görüş beyan edebilirler, Bütçe sunuş konuşması yaparlar, yazılı soruları yürütme adına yanıtlarlar. Görevleri ile ilgili suçlardan yargılanmaları Meclis soruşturmasına bağlıdır ve dokunulmazlıkları vardır.
Bu görevler dışında da Cumhurbaşkanının takdirine bağlı olarak ilave görevler alabilirler. Cumhurbaşkanlarının takdirine bırakıldığı anlaşılan bir diğer husus da Cumhurbaşkanı yardımcıları arasındaki iş bölümü, yetkilerinin kapsamı ve sınırıdır. Bu hususları her gelen Cumhurbaşkanı kendi arzusuna göre bir CBK ile veya TBMM bir kanun ile düzenleyebilir.
En doğrusu ilgili mevzuatta değişiklik yapılarak, belediye başkanlığı makamının en kısa sürede seçim ile doldurulması ve mevcut belediye başkanlarının mensubu bulundukları partinin belediye meclisi üyeleri arasından seçilecek bir vekil ile seçime gidilmesidir.
Cumhurbaşkanı yardımcılığı ile birlikte yürütülmesi Anayasa’da açıkça yasaklanan tek görev, TBMM üyeliğidir. Öyle anlaşılıyor ki, yasama üyeliği ile tek kişilik yürütme tarafından atanarak gelinen ve ona bağlı olarak çalışan üst düzey kamu görevliliği bağdaşık değildir.
Öte yandan irdelenmesi gerekli bir başka durum da seçilerek gelinen bir kamu görevi olan Belediye Başkanlığının hangi makamlarla bağdaşık olduğudur. Anayasa açık olarak buna ilişkin bir düzenleme barındırmamaktadır. 2972 sayılı Mahalli İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları Ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’un 17. Maddesi ise “Milletvekilliği, belediye başkanlığı, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliği ile muhtarlık bir şahıs uhdesinde birleşemez.” hükmünü barındırmaktadır.
Ayrıca 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 37. Maddesi “Belediye başkanı, görevinin devamı süresince siyasî partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde bulunamaz.”, demektedir. Görüldüğü üzere, 2017 sonrası yaratılan bir makam olan Cumhurbaşkanı Yardımcılığının ve belediye başkanlığı ile bağdaşık olmayacağına ilişkin mevzuatta açık bir yasak yoktur.
Bu noktada açık yüreklilikle düşünülmesi gereken iki konu mevcuttur. Bir kişinin hem belediye başkanı hem de Cumhurbaşkanına ait yetkilerin bir kısmının devredileceği Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması, idari teşkilatlanmamızın iki temel ilkesinden bir olan yerinden yönetim ilkesine uyar mı? Ayrıca etkili bir yönetim yaratmak için verimli bir tercih midir?
Anayasamızın bugün bir hayli sarsıntıya uğramış olan devlet teşkilatı şemasının özüne göre (AY 127.md); coğrafi yerinden yönetim organı olarak düzenlenen mahalli idarelerin kuruluş, görev ve yetkileri yerinden yönetim ilkesine tabidir. Yerinden yönetim ilkesi ise başında Cumhurbaşkanının bulunduğu merkez Devlet teşkilatından idari ve mali özerklik anlamına gelmektedir.
Mahalli idareler, Merkezdeki yasama organın (TBMM) koyduğu kanunlarla hareket eden ancak Merkez Devlet teşkilatından ve onun başındaki Cumhurbaşkanından emir ve talimat almayan, onun hiyerarşik denetim zincirinin dışında kalan, halk tarafından seçilmiş kamu tüzel kişileridir. Bir tarafta, doğrudan Merkez Devlet Teşkilatının başında bulunan Cumhurbaşkanından talimat alan ve ona karşı sorumlu olan, hiyerarşik amiri olarak da ona bağlı olan Cumhurbaşkanı yardımcılığı; diğer tarafta ise idari ve mali olarak Merkez devlet teşkilatından ve onu yöneten Cumhurbaşkanından özerk biçimde Belediyeyi yöneten belediye başkanlığı bulunuyor. Bu iki şapkanın temsil ettiği görevlerin ruhu ve Cumhurbaşkanıyla olan hukuki ilişki biçimleri birbiriyle bağdaşık görünmemektedir.
Bir kişinin hem belediye başkanı hem de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması, idari teşkilatlanmamızın iki temel ilkesinden bir olan yerinden yönetim ilkesine uyar mı? Ayrıca etkili bir yönetim yaratmak için verimli bir tercih midir?
Yanı sıra, ikisi de son derece önemli, kapsayıcı vazifelerdir. ABB ve İBB Başkanlıkları çok büyük kamusal sorunları çözmekle halk tarafından görevlendirilmişlerdir. Yarı-zamanlı vazife olarak algılanmaları mümkün olmadığı gibi, Ankara’da çalışmak İBB Başkanı açısından görev yerinin terk edilmesi sonucunu da beraberinde getiren bir durumdur.
Öte yandan ne sebeple olursa olsun görevden ayrılan bir belediye başkanın yerine ayrı bir sandıktan çıkan belediye meclislerinin yeni başkanı seçmesi ya da daha kötüsü merkezden kayyum atanması da demokratik devlet ilkesi ve yerinden yönetim ilkesine uygun çözümler değildir.
En doğrusu ilgili mevzuatta değişiklik yapılarak, belediye başkanlığı makamının en kısa sürede seçim ile doldurulması ve mevcut belediye başkanlarının mensubu bulundukları partinin belediye meclisi üyeleri arasından seçilecek bir vekil ile seçime gidilmesidir. Zira temsili irade hangi siyasi partinin adayından yana oluşmuşsa o iradeye de saygı duyulmalıdır. Aksi bir durum, sandıkta kazanılamayanın, bu iradeyi yok ederek başka yollarla elde edilmesi anlamına gelecektir.
Sonuç olarak İBB ve ABB Belediye Başkanlarının, atanarak gelinen bir kamu görevi olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı makamına getirileceklerinin söylenmesi hâlihazırda görevlerini bırakmalarını gerektirmez. Ancak atandıktan sonra Belediye Kanunu 42.madde uyarınca görevlerini uygun görecekleri belediye yöneticilerine ve vekillerine devretmeleri, yapılacak mevzuat değişikliği sonrasında ise en kısa sürede belediye başkanlığı makamlarının seçim ile doldurulması düşünülmelidir.