Meşruiyeti gökyüzünden yeryüzüne indirecek güç: Faturalar
Politikyol
Demirel’in “boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözleri ilahi ve imtiyazlı olanın karşısına maddi ve dünyevi olanı koyar.
Türkiye’de kutuplaştırıcı siyasetin görünürlük alanlarından biri liderlerin birbirlerine ve halka hitap ederken kullandığı dildir. Siyasetin dili bir yandan liderlerin gündelik meselelere ilişkin söylemlerinin çerçevesini belirlerken diğer yandan kendi siyasetlerinin, iktidarlarının meşrulaştırılmasına katkıda bulunur.
Alman sosyolog Max Weber devleti yönetme yetkisinin kaynağını otorite ve meşruiyet kavramları ile açıklar. Otorite, yöneten gücün kendini topluma sunma biçimi ve içeriği, meşruiyet ise bu sunumun toplum tarafından algılanma ve onaylanma tarzını ifade eder. Otorite kavramı, bir grup üzerinde doğuştan gelen ya da sonradan kazanılan hâkim olma kapasitesine işaret eder. Bu yönüyle de insan ilişkilerine dair bir kavram olarak otorite, yönetenin yönetilen tarafından kabul edilip, onaylanma biçimine bağlı olarak elde ettiği erktir. Weber, yöneten ile yönetilen arasındaki otorite-meşruiyet ilişkisinin kurgulanmasında Geleneksel, Karizmatik ve Bürokratik-Rasyonel (yasal) olmak üzere üç ana kategori ayırt eder. Geleneksel otorite “ezeli geçmişin”, “hatırlanmayacak kadar eski uyma ve kabul etme alışkanlıklarının kutsallaştırdığı geleneklerinden” kaynaklanır. Patrimonyal yönetimlerin sahip olduğu otorite geleneksel otoritedir. Karizmatik otorite “olağanüstü ve tanrı vergisi kişiliğin otoritesi”dir. Bir kişiye duyulan mutlak bağlılık ve güvene dayanır. Genellikle liderin kişisel özellikleri olağanüstü niteliklerle yorumlanarak yönetme erkinin konusu yapılır ve çeşitli propaganda teknikleriyle süslenerek yönetilene adeta bir modern zaman “peygamberi” gibi sunulur. Bürokratik-yasal otorite ve meşruiyet ise “yasalara” dayanan yönüyle diğer ikisinden ayrılır. Yöneten-yönetilen arasındaki ilişkiyi geleneksel toplumsal değerler veya yönetenin kişiliği yerine kurumlara, kurumlara yön veren onların işleyişini düzenleyen yazılı kurallara (anayasa-yasa vb.) bağlı olarak tesis eder.
Dünya ve Türkiye örneklerine bakıldığında ister uç sağ, ister milliyetçi-muhafazakâr sağ, isterse merkez sağ olsun sağ siyasetin temsilcilerinin otorite-meşruiyet ilişkisini genellikle geleneksel otorite ve/veya karizmatik otorite kaynaklarına dayalı olarak kurguladığını görebiliriz. Kurulduğu günden bu yana kendini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlayan AKP’nin demokratlıktan çok muhafazakârlık üzerinden kurguladığı siyaset dilinin son şahikası AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız’ın geçtiğimiz ağustosta katıldığı bir nikahta yaptığı konuşmada söylediği “Sayın Cumhurbaşkanımızın sünnetini yerine getirmeden de defteri vermek istemiyorum” sözlerdir. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasından, TRT eliyle yaptırılan Abdülhamit dizilerine “Osmanlı hayranlığı” üzerinden kurgulanan popülizmin Türkiye’yi getirdiği nokta neo-patrimonyalizmin geleneksel patrimonyalizm ile tahkim edilmesidir[1]. Rasyonel-yasal meşruiyet göstergesi olarak sandıktan galibiyetle çıkılacak seçimlerin öncesinde seçmen saflarının sıklaştırılmasının ve konsolidasyonunun yolu bu neo-patrimonyal popülizmden geçmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığından bu yana zaman zaman kullandığı “ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır”, “Allah’ın lütfu” gibi şiirler-söylemlerle başvurduğu ilahi meşruiyet alanının iktidar partisine siyaset dilinin kurgulanması konusunda imtiyazlı bir alan sağladığı söylenebilir[2]. Çünkü iktidar bloğunu oluşturan AKP ve MHP’nin ideolojik olarak dayandığı popülist milliyetçi ve popülist muhafazakâr söylem, kendini her koşulda kamuoyunun algısından “dini”, “milli”, “kutsal” değerler üzerinden defalarca yeniden üretmesini imkân verirken, muhalefet kanadını oluşturan partilerin son kertede siyasal iktidarın meşruiyetini hikmetinden sual olunmayan “göklerden” yasalar karşısında hesap verebilir “yeryüzüne” indirme arayışları muhalefetin söyleminin popülist yeniden üretimini sınırlandırmaktadır. Çünkü gerekirse iktidar tarafından “laiklik ilkesi” üzerinden açılacak tartışmalarla imtiyazlı alanın köşe taşları yeniden parlatılacak ve muhalif söylem boşa çıkarılacaktır.
Ancak son aylarda ağırlığını giderek arttıran ekonomik sıkıntıların göstergesi olan elektrik ve doğalgaz faturaları üzerinden muhalefet partilerinden bağımsız olarak kendiliğinden gündeme gelen toplumsal muhalefet ve tepkiler bu imtiyazlı alanda önemli bir çatlağa yol açabilir. Elektrik ve doğalgaz faturalarında mantıklı nedenlerle açıklanamayan üç katı-dört katı artışlar, eylül ayından bu yana benzin ve motorinde neredeyse iki katına çıkan fiyatlar mevcut iktidarın popülist söyleminin başlıca tehditleri konumunda. Eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in “boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözleri ilahi ve imtiyazlı olanın karşısına maddi ve dünyevi olanı koyar.
Seçime giden süreçte ekonomik sıkıntılardan hareketle ortaya çıkacak her türlü muhalif söylemin, hareketin, sivil girişimin, sivil itaatsizlik eyleminin kriminalize edilerek muhalefetin hareket alanının daraltılacağını öngörmek zor değil. Türkiye önümüzdeki seçimlerde iki ayrı meşruiyet arayışının sandıktaki rekabetine tanıklık edecek. Faturaların siyasal iktidarın meşruiyetini gökyüzünden yeryüzüne indirmede ne ölçüde başarılı olacağını izleyeceğiz.
---
[1] Ayrıntılı bilgi için bkz. Mete Kaan Kaynar, “Patrimonyalizm, Ayasofya ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi”, Birikim, 13 Temmuz 2020. Erişim adresi: https://birikimdergisi.com/guncel/10201/patrimonyalizm-ayasofya-ve-cumhurbaskanligi-sistemi
[2] Her ne kadar bu tavır ve sözler AKP’nin parti programında yer alan, “Partimiz kutsal dini değerlerin ve etnisitenin istismar edilerek siyaset malzemesi yapılmasını reddeder. Dindar insanları rencide eden tavır ve uygulamaları ve onların, dini yaşayış ve tercihlerinden dolayı farklı muameleye tabi tutulmalarını anti-demokratik, insan hak ve özgürlüklerine aykırı bulur. Öte yandan dini, siyasi, ekonomik veya başka çıkarlara alet etmek veya dini kullanarak farklı düşünen ve yaşayan insanlar üzerinde baskı kurmak da kabul edilemez” ibarelerle çelişse de popülizm kural tanımaz diyebiliriz.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi