Maşallahı var, altı yılda bir ceza hukuku öğretim üyesi olarak kendimi ancak anlatabilmişim demek ki! Sesi soluğu iyice kesilmiş, maddi manevi çöküntüye düşen vatandaş, kendi vatanında, kendi devleti, kendi yargı gücü tarafından neler yaşıyor acaba?Yargılamamız toplamda 6 yıl sürdü. Önce grubu, neden olduğu hâlâ gerekçelendirilemeyen şekilde ikiye bölerek 7 dostumu beraat ettirdiler, aralarında Taner ve benim de olduğum diğer 4 savunucu ceza aldı. İstinaf ışık hızında kararları onadı ve dosya Yargıtay’a geldi. Yargıtay’da 1,5 yıllık bir bekleyişin ardından delil yokluğu gerekçesiyle kararı bozdu, dosyayı ilk derece mahkemesine yolladı. Geçtiğimiz salı günü gerçekleşen karar duruşmasında ise hepimiz beraat ettik. Kararın gerekçesi ise ortada delil olmaması. Meğer hiçbirimiz terörist değilmişiz. Devlet, bize “pardon” dedi. Özellikle ilk iki ay, havuz basınındaki başlıklar “Casuslar suçüstü yakalandı”, “Vatan hainleri ihanet masasında gözaltına alındı”, “Ajanlara suçüstü” biçimindeydi. Bu casusluk, ajanlık ve vatana ihanet suçlamalarında ötürü savcılığın verdiği takipsizlik kararının üzerinde seneler geçti. Aynı basın grubundaki köşe yazılarına bakınca “herhalde terör örgütü yöneticiliğinden” dava açarlar diye düşünmüştüm. İne ine önce üyeliğe, sonra “üye olmamakla birlikte yardım” fiiline indirgendi. Şimdi de beraat ettik. Nereden nereye, insan evladı kuş misali gerçekten. Bunları yargı gücümüzün kalitesi daha iyi anlaşılsın diye yazıyorum. Maşallahı var, altı yılda bir ceza hukuku öğretim üyesi olarak kendimi ancak anlatabilmişim demek ki! Sesi soluğu iyice kesilmiş, maddi manevi çöküntüye düşen vatandaş, kendi vatanında, kendi devleti, kendi yargı gücü tarafından neler yaşıyor acaba? Saydım, sadece bu dava için 18 kez İstanbul’a gitmişim, her gidişte otel, yol paraları, dava masrafları… KHK’lı bir öğretim üyesi olarak en şanslılardan biri olduğumu biliyorum, zira ailem, dostlarım, insan hakları savunucusu arkadaşlarım hep dimdik arkamda durdular. Herkes bu kadar şanslı da olamıyor. Şimdi gerçekten, bütün samimiyetimle merak ediyorum; acaba o basın mensuplarından vicdanen bir sorumluluk hisseden birileri var mı? Biz cezaevindeyken, cevap verebilme imkânımız olmadığını da bilerek kanal kanal gezen ve bizlerin büyük casuslar olduğumuzu anlatan, bir dönem sonra da çöp sepetine atılan AKP milletvekili ne hissediyor? En acısı da 1,5 yaşındaki oğlum beni Silivri’de ziyarete geldiğinde “acaba onun büyüdüğünü görebilecek miyim” endişesiydi. Bugün bu endişeyi taşıyan, cezaevi nüfusumuz yüzbinlerle ölçülüyor. İnsan hakları savunucuları ise hala yalnız, cılız ve çoğalamayan itirazları yükseltmeye çalışıyorlar. Türkiye yüzyılına hoşgeldiniz.
Meğer terörist değilmişim
Politikyol
Biz cezaevindeyken, cevap verebilme imkânımız olmadığını da bilerek kanal kanal gezen ve bizlerin büyük casuslar olduğumuzu anlatan, bir dönem sonra da çöp sepetine atılan AKP milletvekili ne hissediyor?
2017 Temmuz’unda, daha önce onlarca benzerine katıldığım bir insan hakları atölye çalışması sırasında, İstanbul Büyükada’da bir otelde diğer dokuz insan hakları aktivisti dostumla birlikte gözaltına alındım. Apar topar götürüldüğümüz Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nin nezarethanesinde 13 gün gözaltından sonra, çıkarıldığımız sulh ceza görevlisi tarafından tutuklanarak gönderildiğim Silivri Cezaevi’nde ise 100 gün kaldım.
Hikâye elbette tanıdık gelebilir. 2017 başlarında Uluslararası Af Örgütü, KHK’lılar konusunda bugün hale referans olarak kabul edilen iyi raporlarından birini yayınladı. Raporda, 15 Temmuz sonrasında yaşanan saçmalıklar eleştiriliyor, işlerinden atılan binlerce KHK’lıya uygulanan rejimin büyük bir insan hakları ihlali olduğu dile getiriliyordu. Devamı gelirse, özellikle uluslararası alanda hükümeti çok zora sokabilirdi. Bir biçimde durdurulmalıydı.
Raporun yayınlanmasından yaklaşık 50 gün sonra, 2017 Haziran’ında Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin başkanı, Türkiye’de mülteci hukuku konusunda en iyi isimlerden olan dostum Av. Taner Kılıç tutuklandı. Bir ay sonra Kılıç’ın davası, “Büyükada operasyonu” ile tutuklanan bizim davamızla birleştirildi ve ortaya daha büyük bir “insan haklarının yargılandığı” dava konmuş oldu.
Doğrusu işe de yaradı, zira o tarihten sonra ne yargı ne de temel haklar konusunda Uluslararası Af Örgütü’nden Türkiye’ye ilişkin o çapta bir rapor yayınlanamadı, birkaç münferit konuda basın açıklaması yapılabildi. Büyükada grubu olarak yabancı hak savunucusu arkadaşlarımız da dahil olmak üzere 100 gün, Taner Kılıç’ın ise 14 aylık esaret dönemi, bu sessizliğin ardından sona erebildi.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi