AKP’nin kayyum stratejisi de Demirtaş’a ve HDP’nin güçlü karnına siyaset yaptırmama tercihi de bütünüyle siyasi bir planın parçasıdır. Erdoğan’ın 12 Ocak grup konuşmasındaki kimi ifadelerin Erdoğan için derin uykudan uyanma anlamına geldiğini yazmıştım. İktisat bahsine dair bu uyanışın; ülkeye UFO inmiş ya da 11 şiddetinde deprem olmuş gibi yaşatılan ağır krizin, nihayet sarayın duvarlarından içerisinde de biraz da olsa etkilerinin hissedildiği anlamına geldiğini düşünüyorum. Aynı konuşmanın bir başka cümlesi ise yine aynı ölçüde önemli bir uyanışı işaret etmekteydi… Erdoğan’ın konuşmasında, Türkiye’nin tarihte ilk defa AKP döneminde ulaştığı iktisadi istikrarın yok oluşunun siyasi itirafını içeren cümlelerle sarsıldık. Türkiye normal bir ülke olsa Erdoğan şu ettiği sözlerin anlamına dair olarak ciddi biçimde sorgulanır, basın “siz burada ne demek istediniz?” sorusunun cevabını söyletmeden bırakmazdı. Gelin görün ki Türkiye’nin tüm sorunlarının kaynağı demokrasi yokluğu ve kurumların yok edilmiş olması olduğu için ve yok edilen en önemli varlığımız da özgür haber alma hürriyeti olduğu için kimse Erdoğan’a bu cümlelerin manasını soramadı… “Edirne'deki en büyük hesabı, İmralı'dakine verecek. Zannediliyor ki her yer şu anda tozpembe. Değil, onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar.” Sadece 2 satırlık bu cümlenin içindeki anlamları çözmek, herhalde Türkiye’nin son 10 yılının özetini yapmak olacak. Önce bu 2 cümleden anladıklarımızı alt alta yazalım: - Edirne’de tutulan Demirtaş, İmralı’da bulunan Öcalan’a hesap verecek. - Öcalan’ın hapiste olması bir anlam taşımaz; kendisi hesap sorma makamıdır. -Öcalan devletten/mahkemeden bile “daha fazla” EN BÜYÜK hesabı sorma kapasitesine sahiptir. -Hapiste tutulan Demirtaş için, (yıllardır hapiste olan bir insan) her şey (Erdoğan bakışıyla) tozpembe görünüyor. -Ama bu yanıltıcı bir renk aslında onun geleceği kara; çünkü hesap verecek. -Öcalan ve Demirtaş arasında bir hesaplaşma var. -Öcalan ve Demirtaş arasında; Demirtaş’ı kara kara düşündürecek denli ağır, bir hesaplaşma konusu var. -Öcalan, Demirtaş’a istediklerini yaptıramadı. -Demirtaş, Öcalan’ın istediklerini yapmadı. -Öcalan, Demirtaş istediklerini yapmadığı için Demirtaş’a kızgın ve hesap soracak. -Demirtaş, bugün güçlü konumda hissedebilir kendini ama bu bir yanılgıdır. Çünkü Öcalan, ondan hesap soracak. 2 satırlık laftan benim türettiğim 11 çıkarım bunlar… Bunların hiçbiri normatif görüşlerim değil! Erdoğan’ın sözlerinin arka planı irdelendiğinde çıkan basit mantıksal yargılar. Bu 11 maddeyi tarihsel süreçte değerlendirirsek; karşımıza Abdullah Öcalan’la Cumhur ittifakı arasındaki mektup arkadaşlığı gelir. Ne diyordu Öcalan mektupta: “Kürtler tarafsız kalsın. Oy vermesin. Çekimser dursun…” Nasıl anlarsanız öyle… Öcalan’ın tavrının iktidara, AKP-MHP blokuna yarayacağı kanaati öylesine yerleşmişti ki, Bahçeli bile “Öcalan’ın görüş beyan etmesinin olağan ve tercih edilir bir şey” olduğunu ifade etmişti. Türkçe söylersek Bahçeli ve Öcalan denize aynı kıyıdan bakar durumdaydı. Herkesin bildiği sır artık bütünüyle ifşa oldu!
Hapisteki Öcalan’dan seçimlerde kanaat önderi devşiren, mektubuyla seçim dizayn etmek isteyen bir siyasetten söz ediyoruz.
AKP’nin kayyum stratejisi de Demirtaş’a ve HDP’nin güçlü karnına siyaset yaptırmama tercihi de bütünüyle siyasi bir planın parçasıdır. Hapisteki Öcalan’dan seçimlerde kanaat önderi devşiren, mektubuyla seçim dizayn etmek isteyen bir siyasetten söz ediyoruz. Diğer yanda sadece AİHM  tarafından özgürlüğü, masuniyeti ve haksız muameleye tabi olduğu tescil edilmiş Demirtaş ise, iktidar blokunun tekerine taş koyduğu için hâlâ hapiste. Demirtaş’ın, Erdoğan’ın “Öcalan’a hesap vereceksin” korkutmasına karşı, “siyasetçi sadece halka hesap verir” çıkışı ise, işlerin Erdoğan’ın havsalasını aşan boyutunu işaret ediyor. Türkiye 1970’de doğmuş bir siyasetçiyi, 1970’lerden kalma siyasetçilerin sultasına, “hapis mi, hesap mercii mi?” ne olduğu belli olmayan belirsiz bir muhatabın yönlendirmesine bıraktığı için iktisaden acıyı ve eziyeti yaşıyor. Türkiye bu acayip siyasetin ağırlığı altında eziliyor. Halk satın alma gücünü, Türk parası satın alma kabiliyetini yitiriyor. Türkiye için umut Kaf dağının değil, seçim sandığının ardında.