Düşünsenize Çalışma Bakanı sosyal demokrat olsa tadı nasıl da damaklarda kalır. Bir ağaç meclis sıralarında olsa, otel için yok edilen ormanlar kurtulmaz mı? Barınma sorunu yaşayan üniversite öğrencileri, biriniz meclise hepiniz yurtlara mı? Türkiye’deki kriz hali geçiciymiş gibi bir sinyal vermiyor. Ortalamaya vurursak her 15 yılda bir yaşanan iktisadi krizin bu sefer süreklileşmiş bir hal aldığı görülüyor. Kriz sürecini kontrolden çıkarmadan yönetme iddiası taşıyan siyasi unsurlar iktidara talip olacak. AKP’yi iktidara taşıyan 2001 krizine müdahalede bulunan IMF programının uygulayıcısı olacağına piyasalara güven oldu. Derviş programı olarak da bilinen bu süreç, özelleştirmelerin hız kazanması, kamu arazilerinin satışı gibi birçok ekonomik hedefi içinde barındırıyordu. Kamuyu ekonominin tamamen dışına itmek ise bu programın temelini oluşturuyordu. AKP’nin başarısı ise uygulamalardaki becerisi oldu. Bu başarı ile geleneksel sermaye kârına kâr katarken, yeni sermaye grupları da bu ekonomik modelin ısrarcısı siyasi iktidarın meyveleri oldu. Kısacası sermayenin refahı iktidarın devamı anlamına geldi. İçinden geçtiğimiz kriz dönemi sermaye sınıfının kârında bir eksilme yaratmazken, tam tersine kârına kâr katmaya devam ediyor. İktidar cephesindeki iyi gelişmelerin yanı sıra iktidarın üzerine koyarak yıllardır toplumda yarattığı gerilimin ekonomik kriz ile birlikte patlak vermesi durumunda öfkenin siyasi iktidar ile sınırlı kalmaması sermayenin huzurunu kaçırır. İşte bu yüzden iktidar değişimi için güçlü sinyalleri sermaye sınıfı ve temsilcileri veriyor. TÜSİAD’ın son açıklamasında adaletten, demokrasiden dem vurması muhalefeti daha cesur adımlar atmaya itiyor. ABD büyükelçisinin son dönemde Millet ittifakı liderleriyle yaptığı görüşmelerde Kıbrıs’ın tek devletle yola devam etmesini konuştuklarını sanmıyorum. Bu sinyallerin iktidar değişikliği ile sonuçlanacağının garantisini bugünden veremeyiz. Fakat yaşanması muhtemel birkaç gelişmeden birisinin garantisini bugünden verilebiliriz. Devlet bütün aygıtlarıyla siyasi iktidar olmuşken bir iktidar değişikliği durumunda yenisinden beklenen dermanın eski yaranın acısını dindirmeyeceğini bugünden söyleyebiliriz. Yine de bu gelişmelerin düzen siyasetindeki heyecana vesile olması durumu kimi sol unsurlara da sıçramış gibi görünüyor. Kartlar karılacak yeni siyasi denklemde bir bakanlık, olmazsa müşavirlik, olmazsa vekillik yeni sürecin bir parçası olunacağı hayali kuruluyor. Düşünsenize yeni iktidarın Çalışma Bakanı hem sosyal olsa bir de demokrat olsa vereceği tat nasıl da damaklarda kalır. Asgari ücretlisi, emeklilikte yaşa takılanı, milyonlarca emekçi kurtuldu, ne dersiniz? Mecliste bir eşcinsel vekil olsa uğradıkları ayrımcılık, akıl dışı yaftalamalar, gericilik son bulmaz mı? Bir ağaç meclis sıralarında olsa otel için, imar alanı olduğu için yok edilen ormanlar sizce kurtulmaz mı? Barınma sorunu yaşayan üniversite öğrencileri, biriniz meclise hepiniz yurtlara mı? Şiddet gören kadınları temsil eden şiddet görmüş bir kadının vekil olması, işte şiddete karşı mücadelenin ulaştığı pik nokta olmaz mı? Hukuki yollarla iktidar ile mücadele edip, sonra güçlendirilmiş parlamenter sistem ile devam edecek olan yeni iktidarın yukarıda maddeler halinde yazdığım bir iki ismi kendi iktidarlarında bulundurmaları olasılık. Ancak yeni iktidarın çözüme kavuşturacağı olasılığı olan sorunları maddeler halinde yazamıyorum. Bugün içerisinde olduğumuz krizin Türkiye Cumhuriyeti için kökleri İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlara kadar gidilmesini gerektirir. Krizin tek sorumlusu bugünkü iktidar değil dediğimde bugünkü iktidarı aklamak niyetiyle değil, sermaye sınıfının her krizde görünmezlik zırhına girmesine izin vermemek için bunu belirtmek zorunluluğu hissediyorum. Köküne inilip kurutulmadığı zaman zehirli otlar çıkmaya ve zehrini bütün emekçilere yaymaya devam ediyor. Laikliği yok sayarak, gericiliği siyasetlerinde birinci sıraya yazıp yollarına devam ediyorlar. Adı Özal oluyor, değişiyor Menderes oda değişip Erdoğan oluyor. Laiklik olmadan eşitlik, eşitlik olmadan özgürlük olmuyor. Çevre sorunu, farklı cinsel yönelimleri olan kişilerin maruz kaldığı ayrımcılık, etnik kimlikleri ve inançları nedeniyle karşılaştıkları inkârcı politikaların sorumlusu varlığını sömürüye borçlu olan kapitalizm. Çünkü kimlikler, tercihler bir gerçeği değiştirmiyor çalışmaktan başka çaremiz yok. Aldığımız ücretleri belirleyen patronlar ayrımcılık yapmadan kendi karlarını önceleyerek karar veriyorlar. Hepimiz geçinemiyoruz. Bizim emeğimizin merkezinde olduğu yeni bir Türkiye’de kendi çıkarlarımızı merkeze koyup hiçbir ayrımcılık yapmadan tercihlerimizi, kimliklerimizi yok saymadan kurulacak bir ülke seçimlere sığmaz. Evet, seçim atmosferine girildi. Seçimleri yok saymadan, yalnız seçimlere bağlı kalınmadan bir siyasi hat oluşmalı.