Bir baktım Çınar o minicik ellerinde zor tutuyor dört tane rengarenk gül, "al, sana getirdim doktor teyze" dedi yine hızla yukarı uzatarak. E komşunun bahçesinde daha çok gül varsa alamaz mı sanki Martı Jonathan yürekli çocuğum benim! Çınar geldi polikliniğime biraz önce, yine elinde kocaman iki pembe gül ve gözlerinde masum utangaçlığının pırıltısıyla. Eee, Çınar'ı anlatmamak olmaz ki, buyurun: Çınar 5 yaşında bir hastam. Biraz erken büyüyeceği belli, masum ve yorgun bakışlı bir çocuk. Aile hekimi olunca, değil doğduğu günden itibaren, annesinin ona gebeliğinden itibaren eşlik ediyorsunuz bazen hayatlara, Çınar da onlardan biri... Epilepsi (Sara) tanısı aldığında daha 7 aylıktı, annesine ilaçları bebeğine nasıl içireceğini tarif edişim daha dün gibi... Üzülmeyin ya hu, hastalığına üzülmeyin, yüreğinin güzelliğine sevineceğiniz için anlatıyorum! Çınar epilepsi hastası olunca malum, çok sık görüşür olduk, annesi kucağında bebeği sıkça, nöbet geçirirken ASM'ye koştururdu... E tabii bolca da Acil Servislere giderlerdi, Çınar evde sokakta oynarken/uyurken birdenbire düşer ya da titremeye başlar. Sonra gözünü açtığında etrafında ilaçlar, telaşlar, doktorlar ve ağlayan annesini görmeye o zamanlardan beri alıştı... Kolay değil, ne kadar bilsen de anlatılsa da annesinin her bir nöbette "acaba nasıl uyanacak", "zarar gördü mü" diye korkmasını önlemek mümkün değildi. Bir gün annesi dedi ki "hocam biliyor musunuz, nöbet sorası ASM’de uyanınca gülümsüyor, evde ya da hastanede çok korkup ağlıyor, o yüzden hastane kontrollerine gitmek de eziyetli oluyor, neden olabilir?" Doğru bir tespit olduğunu düşünmemiştim ilk anda ama sonra düşündüm ben ne yapıyorum? Yapılacaklar belli, ilaçlar sabit, başka ne yapıyor olabilirim ki minicik ASM’de? Bir sonraki gelişinde tecrübe ederken fark ettim; nöbet açılana kadar Çınar'ın yanında duruyorum, annesinin ağlamasına/telaş yapmasına izin vermiyorum, saçlarını okşayıp kulağına "geçiyor Çınar az kaldı/iyisin merak etme az kaldı/birazdan bitecek ve kediler gelecek" diye mırıldanıyorum ninni tonunda... Hocalarım kızmasın, tıbbi bir tutum olmadığını biliyorum, bu tamamen farkında olmadan yaptığım bir alışkanlığa dönüşmüş... O gün annesine  söyledim, evde ve acilde de bunu dener misin diye... Ah canım Çınar, gerçekten hep gülümseyerek uyandı artık nöbetlerden... E bunu hallettik ama sağlık kurumlarına gitmekten korkmamasını da sağlamalıydık, kan vermeler, saatlerce süren EEG çekimleri daha da zorlaşmamalıydı Çınar için... Her seferinde muayene olmaya gelmesin, beni ziyarete gelin, bahçemizdeki kedileri sevip biraz yanımda oturup gidin dedim geçen yıl bir gün. Buraya gelmenin tek anlamı, tedavi görmek olmamalı, sağlıklıyken gelmeli, sağlığı için değil dedim, aklıma Martı Jonathan gelerek... Ne alaka demeyin...
Bir baktım o minicik ellerinde zor tutuyor dört tane rengarenk gül, "al, sana getirdim doktor teyze" dedi yine hızla yukarı uzatarak. Annesi diyor ki, bu sabah erkenden komşu teyze geldi kapımıza elinde çiçeklerle, şaşırdık.
Martı Jonathan sadece yem bulmak için uçup hemen geri konan tüm arkadaşlarını, tüm martılar alemini, hayatı farklı algıladığı ve yaşamak istediğini için karşısına almamış mıydı? Onlar için uçmanın tek anlamı, karınlarını doyurabilmekti. Oysa Martı Jonathan Livingston için önemli olan yemek değil uçmaktı. Martı Jonathan, uçmayı büyük bir tutkuyla seviyordu. "Bir kuşu özgür olduğuna ikna edebilmek niye dünyanın en zor işi? Üstelik çok kısa süren bir çalışmayla bunu kendilerinin de anlaması bu kadar mümkünken." demişti ya aynen öyle, sadece bir fayda için değil, bizzat sürecin keyfi için de yaşamayı seçmek gerekmez mi! Bunu yapmaya başladı annesi. İlk birkaç seferden sonra baktım Çınarımın elinde ya bir hanımeli dalı ya bir yaprak oluyor. Getirip kendinden emin uzatıyor yüzüme doğru, kocaman gülerek. Sonra güle dönüştü getirdikleri, bahçelerindeki gül açmış, doktor teyzeye götürecekmiş, koparıyormuş! Hele geçen hafta, bir baktım o minicik ellerinde zor tutuyor dört tane rengarenk gül, "al, sana getirdim doktor teyze" dedi yine hızla yukarı uzatarak. Annesi diyor ki, bu sabah erkenden komşu teyze geldi kapımıza elinde çiçeklerle, şaşırdık. Dedi ki: "Çınar dün bize geldi, bana yarın sabah uyanınca bu güllerden hepsinden getir, gerekiyor, bir yere götüreceğim" dedi al bak getirdim demiş gülerek... E komşunun bahçesinde daha çok gül varsa alamaz mı sanki Martı Jonathan yürekli çocuğum benim!