Mandela’yı Yeniden Hatırlamak: İntikam Değil Barış
Politikyol
Çocukluğumda Afrika’dan iki kişiyi uzaktan takip ederdim; İdi Amin ve Mandela. Uganda Devlet Başkanı İdi Amin Afrika’nın en zalim diktatörü, Mandela tel örgülerin ardında en azılı ırk ayrımcılığına karşı mücadele eden özgürlük savaşçısı. Doğduğum yıl ömür boyu hapse mahkûm olan Mandela’nın benim yaşıma paralel özgürlüğünden mahrum bırakılması içimi acıtırdı.
Güney Afrika Cumhuriyeti, yaşanan apartheid[1] rejimi ve ağır insan hakları nedeniyle sürekli gündemdeydi o zamanlar. Soğuk Savaş yıllarıydı. Dünya uzaktı ülkemize, başka hayatlar yabancı. Ama buna rağmen dünyanın en meşhur siyasi mahkûmu Mandela’nın mücadelesinin tüm dünyayı birleştirdiğini, onun özgürlüğe kavuşmasıyla tüm dünyanın da özgürleşeceğini düşünürdüm. Mandela tam 27 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1990 yılında serbest bırakıldı. Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından Mandela’nın özgürleşmesi, apartheid rejiminin iflas etmesi geleceğin dünyası adına umut verici gelişmelerdi biz gençler için.
20.yüzyılın en ağır ırkçı rejimini yenmişti. 71 yaşında serbest bırakıldığında rejimden ve onu hapse tıkanlardan ‘rövanş’ almak onun önceliği değildi. ‘Kindar’ bir söyleme teslim olmak yerine, ülkesini tüm renkleri ile barıştırarak bir ‘gökkuşağı’ ülkesi inşa etmeye çalıştı.
Özgürlük ve eşitlik mücadelesinin simge ismi Mandela kimdi?
Yaşamını apartheid ile mücadeleye adayan Mandela 1918’de doğdu. 2013 yılına kadar 95 yıllık bir yaşama pek çok ilkleri sığdırmış bir ‘barış’ adamıydı. Tembu kabilesinin şefinin oğlu olan Mandela, seçkin siyah zümreye ait olduğu için iyi bir eğitim alabildi. Hatta, üniversitede boykot eylemine katıldığı gerekçesiyle okuldan uzaklaştırılsa da hukuk fakültesinin tek siyah öğrencisi olarak uzaktan eğitimini tamamlayabildi. Ülkenin ilk siyah avukatı olan Mandela tüm yaşamı boyunca sadece siyahilerin değil, tüm mazlumların da hak savunuculuğunu yaptı.
Başarılı eğitim kariyerinin ardından, sömürgeciliğe ve apartheid rejimine karşı siyahi özgürlük mücadelesinde etkin rol üstlendi. Gençlik hareketinin önemli liderlerinden biri olarak 1944 yılında Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) Gençlik Birliği’ni kurdu. 1912 yılından beri sömürgecilikle mücadele eden ANC’ye yeni bir vizyon ve dinamizm getirdi. Bütün Afrika’ya ve toplumsal tabana yayılan radikal direnişle ancak sömürgecilikten ve ırkçı rejimden kurtulabileceklerini savundu. Hem Güney Afrika Cumhuriyeti’nin hem tüm Afrika halklarının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde güçlü bir liderlik sergiledi.
21 Mart 1960 tarihinde meydana gelen Sharpeville Katliamı apartheid rejimine direnişte önemli dönüm noktalarından bir oldu. Ülke içinde siyahilerin serbest dolaşımını yasaklanmasına karşı düzenlenen barışçı protestoya açılan ateş sonucu 69 kişi öldürülmüştü. Katliam sonrası yönetimin baskıyı arttırarak ANC’yi kapatması üzerine Anti-Apartheid Hareketi kurularak ırkçılıkla mücadelede yeni bir aşamaya geçildi. Mandela, öncelikle yeraltı direniş hareketini örgütledi. Ardından ırkçılıkla mücadele için uluslararası alanda destek arayışına çıktı. Bu süreç, Güney Afrika'nın uluslararası alanda giderek yalnızlaşmasına neden oldu. 1961'de İngiliz Milletler Topluluğu'ndan ihraç edilen Güney Afrika Cumhuriyeti, uluslararası alanda yoğun yaptırımlarla karşı karşıya kaldı.
Eylemlerinin ulusal ve uluslararası ölçekte ses getirmesi nedeniyle Mandela apartheid rejimi tarafından yoğun baskılarına maruz kalarak defalarca tutuklandı, siyasi faaliyetlerde bulunması yasaklandı. Hükümeti devirmeye teşebbüsten idamla yargılanan Mandela, 1964'te ömür boyu hapse mahkûm edildi. Robben Adası Hapishanesine gönderilen, burada taş ve kireç ocaklarında çalıştırılan Mandela diğer mahkumlar üzerindeki etkisi nedeniyle 1982 yılında Pollsmoor Hapishanesine nakledilerek tecrit edildi. Uluslararası toplumun yoğun baskıları sonucunda, Mandela 27 yıl gibi rekor bir mahkumiyetin ardından 1990'da serbest bırakıldı.
‘Apartheid’den Gökkuşağı Ülkesine’
Mandela özgürlüğüne kavuştuktan sonra da apartheid rejimine karşı mücadelesine devam etti. Adeta bir diplomat gibi dünyayı dolaştı. ABD, İngiltere, Fransa, Vatikan, Küba, Endonezya, Malezya, Japonya, Avustralya ile bir çok Afrika ülkesine ziyaretler yaptı. Bush, Thatcher, Mitterrand, Castro gibi dönemin önde gelen siyasal aktörleriyle görüştü. Uluslararası toplumun desteğini alan Mandela, apartheid rejiminin son Devlet Başkanı F. W. de Klerk'in de işbirliği ile demokrasiye geçiş sürecine liderlik etti. 10 Mayıs 1994'te tüm halkın katıldığı apartheid rejimini sonlandıran ülke tarihinin ilk demokratik seçimi yapıldı. Mandela, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyahi başkanı olmuştu. Acılı halkının rövanşını almak yerine onların sorunlarını çözmeye çalıştı. Eşitsizlikle, yoksullukla mücadeleye, toprak reformuna ve sağlık hizmetlerine öncelik verdi. Geçmişte yaşanan insan hakları ihlallerinin araştırılması için bir Uzlaşma Komisyonu kurulmasına öncülük etti.[2]
Devlet Başkanı olarak, çok renkli, çok dilli ve çok etnisiteli ülkesini renklerle barıştırarak bir ‘gökkuşağı’ ülkesi yapmaya çalıştı. Ülkede yaşayan beyazların çoğunluğu 17. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Hollandalı, Alman, Fransız ve İngiliz göçmenlerin çocuklarıydı. Güney Afrika Cumhuriyeti bu özelliği ile Afrika kıtasında en çok Avrupa kökenli beyazları barındıran ülkeydi. Beyaz azınlığın yanı sıra, çoğunluğu oluşturan yerli siyahi gruplar, melez topluluklar ve 19.yy.da şeker kamışı tarlalarında çalıştırılmak üzere getirilen Hintli ve Çinli Asya kökenli nüfusla oldukça karışık bir demografiye sahipti.
Mandela, % 80’i siyahilerden oluşan ülkede ‘çoğunlukçu’ değil, ‘çoğulcu’ anlayışı yerleştirebilmek için çaba harcadı. Yakın zamana kadar ağır despotik ve ayrımcı bir rejimde yaşanmasına rağmen, toplumdaki farklı unsurların barışması yönünde bizzat kendi yaşamıyla örnek olmaya çalıştı. 27 yıl zorlu cezaevi koşullarına rağmen, ülkesini geleceğe hazırlarken ‘intikam’ duyguları ile hareket etmedi. İnsan hakları ihlalleri ile dolu tarihsel bagaja rağmen, uzlaşıyı ön plana çıkararak, farklı renk ve kültürlerin barış içinde bir arada yaşayabileceği bir toplum inşasına öncelik verdi. Devlet Başkanı olduğunda siyahilerin tepkisine rağmen korumalarını beyazlardan seçerek, bir arada barış içinde yaşanırsa ancak ‘güvenli’ olabileceklerinin mesajını verdi. Güney Afrikalı bir siyasetçinin ‘siyahlara haklarını vererek biz de özgürleştik’ ifadesi beni çok etkilemişti. Aslında toplumsal kesimlerden biri diğerini mahkûm ettiğinde kendisi de kurduğu hapishanenin gardiyanı oluyor. Ülke topyekûn açık ya da kapalı bir cezaevine dönüşüyor.
İç politikada insan haklarını, eşitlikçi demokratik değerleri ön plana çıkaran Mandela, dış politikada da barışçı ve uzlaşmacı bir anlayışı benimsedi. 1998 yılında Bağlantısızlar Hareketi Genel Sekreterliği’ne seçilen Mandela, Afrika ülkelerinde çatışmaların sona erdirilmesine ilişkin pek çok kritik müzakerede önemli insiyatifler aldı.
Görev süresi sona erdiğinde, yeniden aday olmayı reddeden Mandela, 1999'da devlet başkanlığından ayrılarak siyasetten de çekildi. Apartheid rejimi sonrası demokratik ülkenin kurucu babası olan Mandela tercih etseydi vefat ettiği 5 Aralık 2013 tarihine kadar Başkan olarak görevde kalabilirdi. Demokratik bir ülkede doğmamasına, demokratik geleneklerden yoksun bir çevrede yetişmesine rağmen, ülkesinin meşru, doğal ve karizmatik lideri olarak sadece ‘bir dönem Başkan’ olmayı tercih ederek sadece kendi halkına değil tüm dünyaya da bir demokrasi dersi verdi. Mandela, ne olursa olsun iktidarı ve iktidarda kalmayı değil, barışı ve erdemi seçerek demokrasi kültürüne ‘demokratik terbiyeyi’ de ekledi.
Mandela’nın, siyasetten kendi isteği ile emekli olarak siyasetçilere siyasetten sonra da yaşam olabileceğini göstermesi de çok öğretici. Mücadeleci kişiliğiyle siyaset sonrasında zamanının büyük bölümünü yoksullukla ve AİDS’le savaşa ayırdı. Mandela, 1993 yılında De Klerk ile Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı Özgürlük Madalyası ve Sovyet Lenin Nişanı da dahil olmak üzere çok sayıda ödül kazandı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2009 yılında aldığı kararla Mandela'nın doğum günü olan 18 Temmuz'u ‘Uluslararası Nelson Mandela Günü’ ilan etti.
Mandela, 5 Aralık 2013’de ayrıldı bu dünyadan. Halkına barış içinde birlikte yaşama mirası bıraktı. Cenazesinde beyaz ve siyahi insanların birbirlerine sarılarak Mandela’nın ardından göz yaşı dökmeleri, bir gökkuşağı ülkesi bıraktığı için minnettarlıkları gelecek nesiller ve tüm dünya için bir kazanım. Bu bilge adam, hangi ırk, cins, din ve renkten olursak olalım küresel ölçekte yararlanabileceğimiz engin bir yaşam tecrübesi bıraktı ardında.
İyi ki bu dünyadan Mandela geçmiş, tıpkı Nazım gibi…
----
[1]Apartheid, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1948-1994 yılları arasında azınlıkta olan beyazların yönettiği ırk ayrımcılığına dayanan rejim.
[2] Sharpeville’de katliamın yapıldığı 21 Mart günü Güney Afrika’da İnsan Hakları Günü, UNESCO tarafından Uluslararası Irk Ayrımı İle Mücadele Günü olarak kabul edildi.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu